T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
Y A Z A R L A R | 13 HAZİRAN 2006 SALI | ||
|
Kim ne derse desin. Futbol tribünlere oynanması gereken bir spor. Nihayetinde ortada bir top, 22 sporcu, bir saha, iki kale ve kazanılması gereken bir maç var ve o maçın o şartlar altında kazanılması takımlar için en önemli hedef olabilir. Bundan hem sportmence bir keyif, hem maddi kazanç sağlayabilirler. Maddi kazancın boyutu, günümüz spor âlemini yakından ilgilendiriyor. Bugün spor üzerine kurulu muazzam çapta bir iktisadi yapı var. Sporcusundan antrenörüne, yorumcusundan bahisçisine, takım yöneticisinden sponsoruna kadar uzanan önemli bir sektör haline gelmiş durumda spor dediğimiz vakıa. Ancak tüm bu iktisadi yapı, tüm piyasalarda olduğu gibi arz - talep dengesine oturuyor. Sporun arz tarafına iktisadi yapı oturuyorsa talep tarafına da seyirci yerleşmiş durumda. Ve işte son yıllarda yaşanan gelişmeler, talep açısından sürecin bir darboğaza gittiği endişelerine sebep oluyor. Sıkıntı aslında, genel olarak küresel ekonomide yaşanan sürecin bir parçası. Globalleşen dünyada gelişmekte olan ülkeler, sadece birbirleriyle değil, aynı zamanda gelişmiş ülkelerle de rekabete girebiliyorlar. Bu durum, gelişmekte olan ülkelerin gelişmekte olan ülkelerden temin ettikleri sermaye ve (teknik) bilgi ve tecrübe birikimi sayesinde ürün piyasalarında rekabetçi olarak çıkmalarıyla sınırlı değil sadece. Gelişmekte olan ülkeler, bir taraftan küresel sermaye ve hammadde kaynaklarından daha fazla pay alıyor, bir taraftan da hizmet ve emek sektörlerinde de ciddi bir rakip olarak ortaya çıkıyorlar. Sözgelimi Batı sadece ucuz ürünleri ile bir tehdit oluşturan Çin ile yarışmıyor. Aynı zamanda kalifiye emeği ucuza sunan Hindistan ile de başı belada. Keza bugün emtia piyasalarındaki yüksek fiyatların bir sebebinin, gelişmekte olan ülkelerin bu tür girdilere olan taleplerindeki artış olduğu ifade ediliyor. Benzer şekilde uluslararası sermayeden giderek daha az maliyetle daha fazla pay kapabiliyor gelişmekte olan ekonomiler. Tüm bunlar Avrupa Birliği'ni örneğin bakır hammaddesi için bütçesinden daha fazla bir pay ayırmak zorunda bırakırken, ABD'nin çifte açıklarını finanse etmek için talep ettiği fonlar için ödeyeceği maliyeti de arttırıyor. Aynı süreç, sporda da yaşanıyor. Gelişmekte olan ülkelerde futbol, Batı'dan hoca, oyuncu ve taktik ithal edilerek ihya ediliyor. Son iki dünya turnuvasında, daha önce futbol ile birlikte anmadığımız ülkelerin takımlarının sınıf atlayarak daha önce sömürgesi oldukları ülkelere kafa tutmaya başladığını görüyoruz. Bir Senegal, Fransa'yı darmadağın ederken, Angola Portekiz'e kök söktürüyor. Güzel bir gelişme dünya futbolu için. Ama futbolun anayurdu Avrupa için ciddi bir yan etkisi var bu müspet gelişmenin. Tribün demek para demek. Bugünün dünyasında, tribünü Avrupalı futbolsever dolduruyor. Futbola para akıtan da, sponsorların hedefi de bunlar. Son iki turnuvada oynanan maçlardan bu seyirci fazla mutlu değil. Bu mutsuzluğun devam etmesi, tribünün zayıflaması, futbol ekonomisini çeviren çarkların yavaşlaması demek olabilir. Ekonomide bir sürecin, sürecin doğrudan tarafı olmayanlara bir fayda veya maliyet çıkarmasına dışsallık denir. Bir fabrikanın çevreye verdiği zararın maliyetini tüm toplum öder. Bir belediye parkından maliyetine katlanmamış kişiler faydalanır. Futbolda yaşanan gelişmeler, önemli bir dışsallık üretiyor Avrupa futbolu için. Bunun faturası illa ki birilerine çıkarılacak.
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |