T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 15 HAZİRAN 2006 PERŞEMBE
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Yurt Haberler
  Son Dakika
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Akif EMRE

Evet, "halkımızı tanıyalım"

"Amerika'da yapılan bir araştırmaya göre..." şeklinde başlayan cümleler entelektüel piyasasının vazgeçilmez kalıplarından biridir. Bu ifade ile yani Amerika'da ve ya (mutlaka) bir batılı merkezde yapılan araştırmalara gönderme yapmak savunulan tezin, düşüncenin inandırıcı ve geçerli olmasını sağladığı düşünülür.

Söz konusu metin düşünce ve teorik konulara aitse mutlaka referansınız Batı düşünce ve bilim geleneği içinde üretilmiş kuram ve kuramcılara yaslanmadan bilimsel, entelektüel meşruiyet kazanması mümkün değildir. Dar alanda kendi çapınızda araştırma yapabilirsiniz ama bunu anlamlandıracak kavramsal ve teorik çerçeveyi mutlaka "kurucu babalar"a gönderme yaparak sağlayabilirsiniz. Gazete okuyucusunun bile her gün muhatap olduğu bu "Amerika'da yapılan bir araştırmaya göre" kalıbının arkasında yatan ideolojik bakış şunu demektedir: siz düşünmeyen bir toplumsunuz. Buradaki "siz" aslında tüm 'Batı-dışı toplumlar'dır. Açıkca ifade edilmese de, özellikle felsefeden bilimsel teorilere kadar insan ve evreni anlamlandıracak düşünsel çerçeve ancak Batı-merkezli bakış açısı esas alınarak meşru sayılabilir. Yaptığınız araştırma, vardığınız sonuçlar ne kadar inandırıcı olursa olsun Batı düşüncesinden, bilimsel teorilerinden beslenerek temellendirilmiyorsa geçersizdir.

Bu entelektüel ve akademik yaklaşım o kadar belirleyici durumdadır ki, batılı paradigmaya karşı çıkanlar bile yine batılı referansları vererek inandırıcılıklarını, entellektüel piyasada meşruiyetlerini sağlama yanlışına düşmekten kurtulamazlar. Mesela, bizde eli kalem tutan çevreler açısından gelenek, medeniyet, kültür gibi konularda alternatif hatta muhalif bir duruş geliştirmeye çalışanların bile referanslarına bakmakla söylediklerimizin ne anlama geldiği görülür. Batının geldiği bilim ve düşünce alanlındaki çalışmalarını yok saymaktan söz etmiyoruz; Batı medeniyetinin insanlığın gelmiş geçmiş birikimlerini yok sayarak kendini mutlaklaştırmasıdır.

Akademik gibi görünen bu tartışma özellikle Türkiye'deki okumuş yazmışların kendi toplumlarıyla kurduğu ilişkinin 'sağlıksız ve sığ' oluşunun temellerini göstermesi için bir hatırlatma sayılmalıdır. Teknik bir sorundan, veri düzeyinde 'enformatik yoksunluk'tan çok temel bir duruştan, mantalite sorunudur söz konusu olan... Gazete manşetlerine, siyasilerin konuşmalarına, aydın ve sanatçıların yorumlarına yansıyan "sığlık" Batının aynasında kendine bak/ama/manın yansımasıdır.

Bu kez Türkiye'de yapılan bir araştırma sonucunu manşete taşıyan bir gazeteden aldım yazının başlığını: Halkımızı tanıyalım.

Toplumla ilişkisini istatistiklere indirgemiş aydınların bu "çok kutsadığımız halk/ımız/ı" neden bir türlü anlayamadığının da göstergesi gibiydi yapılan araştırmanın farklı yayın organlarında yorumlanış biçimi. Yapılan araştırmada sorulan 'sorular ve cevaplar'ın içeriği ve bundan çıkarılan sonuçlara bakınca; başta medya olmak üzere aydınların tavrı; dönemsel olarak toplumun politik eğilimlerini, gündelik durumlara ilişkin tepkilerini ölçmeyi aşan bir yaklaşım sorununu gündeme getiriyor.

'Ne kadar karanlık içinde bir toplumumuz var, görün' dercesine; özellikle din, kültür, gelenek konusunda verilen cevaplar karşısında şaşkınlık belirtiliyor. Daha doğrusu uyarılıyor. Her bir gazete yapılan 'Türkiye'de Sosyal Tercihler Araştırması'nı farklı yorumlasa da ana eksene alınan konu toplumun dini tutumu ve din - toplum ilişkisine bakışı olması önemli. Çoğunluğun, 'kızının gayrimüslimle evlenmesine izin vermemesinden, başörtüsünün serbest bırakılmasına kadar sembolik ve uç sayılabilecek konularda verilen cevaplar; toplumla ilişkisi istatistikle sınırlı aydın kesimi için önemli bir uyarı sayılmalı...

Son günlerde dini özgürlükler ve değerler konusunda sıkça "toplumun çoğunluğunun bunları temel sorun olarak algılamadığı" tespitini dillendiren politikacı ve aydınların açmazlarına bu vesile ile değinmek gerekiyor. Bu özgürlüklerin kısıtlanması, iddia edildiği gibi toplum önemsemediği, marjinal bir konu olmasından dolayı seçkinlerce savunulmuyor. Tam aksine seçkinlerin toplum projeleri açısından çoğunluğun değer ve tercihleri tehdit olarak algılandığı ve toplum o yönde dizayn edilmek istendiği için yasaklı gündem sürdürülüyor. Yasakları getirenlerin, toplumsal talepleri ciddiye alıp istatistiklere bakarak karar verdiklerini kimse iddia edemez; ayrıca, demokrasi tam da bu noktada sadece çoğunluk haklarıyla mı sınırlıdır?

Misyonerlikten gayrimüslime kız verme, baş örtüsünden lokantaların iftardan sonra açılmasına değin uç fakat sembolik anlamda temsiliyeti yüksek konularda toplum şunu söylüyor: politik tercihleri hatta dünya görüşü ne olursa olsun son tahlilde, bu toplum kimliğini Müslümanlıktan yana koyuyor ve belirleyici bir değer ve referans çerçevesi, sunuyor.

Bu referans çerçevesini anlamak için istatistiklere bakmak gerekmez hatta onlara itibar etmemek gerekir.

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi