T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 15 HAZİRAN 2006 PERŞEMBE
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Yurt Haberler
  Son Dakika
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Ahmet KEKEÇ

Bırak saçmalayıp dursunlar...

Çok çok önceleri, "Arapça ezan yasağının kaldırılışı"nı konu edinen bir yazı yazmıştım. Yakın tarihle ilgili ansiklopedik bir çalışmada da ("ezan yasağı" maddesinin yazımı bana ihale edildiği için) meseleyi teferruatıyla anlatmıştım.

Benim açımdan kapanmış bir konuydu.

Başkaları açısından da kapanmış olduğunu düşünüyordum.

Ayrıca, ayıplı bir tartışmaydı.

Madem, ezana muhatap insanlardan hangi dille okunacağına ilişkin bir talep, bir itiraz gelmiyor, başkalarına ne oluyordu? Orhan Veli'ye neydi?

Gerçi yasa gündeme geldiğinde bazı CHP'liler ayak diremiş, bu işler için henüz erken olduğunu filan söylemişlerdi ama, sonradan fikir değiştirip "Bu yasayı genel kurula getirirseniz olumsuz oy kullanmayacağız" sözünü vermişlerdi.

Üstelik, sadece "nötr" kalmadılar, olumlu oy da kullandılar. Cumhuriyet gazetesi de haberi, "CHP'lilerin tasvibini" öne çıkararak manşetten duyurdu.

Murat Bardakçı ve Engin Ardıç'ın yazdığı gibi, "Türkçe ezanın kaldırılması" diye bir şey de yoktu; DP'lilerin önergesi, CHP'lilerin desteğiyle çıkan yasa, sadece Arapça ezanı suç olmaktan çıkarıyordu. İsteyen Türkçe de okuyabilir...

Bu kadar!

Konuyu, Hürriyet'in şair-entelektüel-külhan yazarı geçtiğimiz günlerde yeniden ısıtıp gündeme getirdi. Hem de, Orhan Veli Kanık'ın "Yaprak" dergisinde yayımlanan bir yazısını "olduğu gibi" aktararak. Özet: Şairler öngörülü olurlarmış. Orhan Veli de öngörülü bir şair olarak, Arapça ezan uygulamasına karşı çıkarak, o günlerde bugünleri görmüş...

Ben okumadım, anlattılar.

Bu arkadaşın yazdıklarını okumuyorum artık. Birincisi, tamamen kötü niyetli bir adam. İkincisi, ne yazdığının farkında değil. Üçüncüsü, yazdıklarında "empati"nin zerresi yok; son derece militanik. Dördüncüsü, herkese tepeden bakan, güya doğrucu, çürütücü bir tavrı var ve sürekli "Bakın, meseleyi nasıl yerli yerine oturtuyorum, bakın nasıl çürütüyorum! Budur işte!" havalarında. Oysa, daha "Tabula Rasa" meselesinin hesabını vermiş değil. Hadi, fena halde şiştiği "kule-minare" ve "pan-hümanizm" tartışmasını hatırlatmayalım da kafa konforu bozulmasın.

Beşincisi, okuduğu şeyi anlamıyor. Ne arkadaşım dediği Adonis'in sözlerini anlayabilmiş, ne de Hilmi Yavuz'un "gelenek" konusunda demiş bulunduklarını çözebilmiş...

Bir de ağzı bozuk...

Ertuğrul Özkök, bir tarihte feveran ediyordu, "Gelin bu şerefsiz mirası reddedelim, küfürlü yazıları mahallemizden kovalım" diyordu ama, bizimki hiç oralı değil, hâlâ yazılarında "kuş beyinli; palavra; geri zekâlı; ahmak; züppe; snob; yok öyle; kalın kafalı; herkese lo lo, bize de mi lo lo?" gibi laflar...

İşte bu yüzden okumuyorum.

Sözkonusu ezan yazısını görseydim de tepki vermeyecektim.

Bana ne!

Hem, şair-entelektüel-külhan yazarın müktesabatı neydi ki, onunla tartışacaktım? Orhan Veli çok mu matah biriydi? "Garip" adı verilen garipliğin (evet, garipliğin) ötesinde Orhan Veli neydi ki?

Kötü bir şairdi. "Yaprak" dergisinde, "Mehmet Ali Sel" imzasıyla yazdığı yazılar da son derece kötü ve düzeysizdi.

Kaldı ki, şair-enteleküel-külhan yazarın gündeme getirdiği ezan yazısı da, başkalarına (uygar dünyaya) ayıp olmasın diye gizlenmesi, hatta üstü örtülmesi gereken türden bir yazıydı. Biraz da pornografinin sınırlarına giriyordu.

Diyeceksiniz ki, madem tartışmak istemiyordun, bu kadar laf ne için?

Elbette Engin Ardıç için...

Murat Bardakçı'nın yazısından sonra, "Mahsus yazmadım, bekledim. Tepkileri görmek istedim. Tam da tahmin ettiğim gibi, tık yok. Dincilerden de yok, Kemalist kesimden de yok." diyordu.

Maksadım, hem şu "dinci" yakıştırmasına rezerv koymak, hem de neden meseleye duhul etmediğimi anlatmak...

Bitmiş, geçmiş gitmiş bir mevzu, nesini tartışacaksın usta? Hem, kiminle tartışacaksın? Bu sözümona "entelektüel düzeye" nasıl mukabelede bulunacaksın? Laftan anlar hali mi var adamların?

Bırak saçmalayıp dursunlar!

Geri dön   Mesaj gönder   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi