T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 15 HAZİRAN 2006 PERŞEMBE
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Yurt Haberler
  Son Dakika
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Hüseyin HATEMİ

İnsanlık değeri

Alman Anayasası'nın 1. maddesi, "insanlık değeri = onuru dokunulmazdır" diye başlar. "İnsanlık onuruna riayet ve bu değeri korumanın, devlet gücünün kullanıldığı her alanda bu gücün bir ödevi olduğu"da hemen ardından belirtilir. Madde devam eder: "Alman halkı, bu insanlık onuru (insan onuru, insan değeri) dolayısı ile, ihlâl edilemez ve vaz geçilemez (ferağ ve feragat edilemez) insan haklarını yeryüzündeki her insan topluluğunun, Yeryüzü Sulhü ve Adaleti'nin temeli olarak kabul eder."

Bu ilk madde niçin çok güzeldir? Çünkü Almanya'da ve bütün Batı'da, özellikle onsekizinci yüzyıl başlarından itibaren, kötü seçimler daha kötü sonuçları doğurmuş, dizginsiz ve gözü dönmüş bir rekabet önce Birinci Dünya Savaşı musibetine, ardından Almanya'da Hitler iktidarı faciasına, ardından İkinci Dünya Savaşı'na yol açmıştır. İkinci Dünya Savaşı'ndan yenilmiş ve işgal edilmiş olarak çıkan Alman halkı; bu kötü sonucun bir "aşağılık kompleksi"ne yol açmasını önlemiş, Adanauer ve Heuss gibi iki "iyi hıristiyan"ı başlarına geçirebilmiş ve bu mağlûbiyetten, bu Anayasa kuralı gibi muhteşem bir "zafer" başlangıcına geçebilmiştir.

Bu Anayasası'nın önsözü de şöyle başlar: "Allah ve insanlar önünde sorumluluğunun bilincinde olarak"!

Merhum Namık Kemal'in beyti gerçeğin ifadesidir: Felekten intikam almak demektir ehl-i idrâke / edip tezyîd-i gayret müstefid olmak felâketten!

Alman Anayasası'nın önsözünün başlangıcı da, birinci maddesi de yerinde duruyor. Heinrich Böll, bir yazısında, Köln'ün harabelerini, savaşın korkunç ve ümitsizlik veren yıkıntılarını yaşlı babası ile dolaşırken, babasının çok üzgün olarak bu yıkıntıların eski hale gelebilmesi için yüz yıl gerektiğini, kendisinin yazık ki Köln'ün mamur hale gelişini göremeyeceğini söylediğini yazar. Ardından da "Babamın bu kötümser, ümitsiz tahmîni tutmadı, Almanya'yı yirmi yıl içinde bayındır kıldık, fakat manevî kalkınma bakımından aynı şeyi söyleyebilir miyiz?" mealinde bir "mülâhaza" ile yazı devam eder. Heinrich Böll bunları yazdığında da Almanya henüz görünür biçimde Adenauer - Heuss çizgisinden sapmış değildi. Böll'ün bu yazısı şu anda elimin altında değil! Bulabilirsem, Böll'ün endişelerini ve Almanya'nın bugünkü durumu bakımından bu endişelerin haklılık payını tekrar ele alacağım. Fakat hafızam beni yanıltmıyorsa bu yazı, önemli ve doğru içerikli bir yazı idi. Önsöz ve birinci madde, diğer maddeler de yerinde duruyor. Vatikan'da da alman asıllı bir papa var. Fakat "Allah önünde sorumluluk bilinci" yerinde duruyor mu? Bu bir rüyâ mıydı? "Mehtâb, iri güller ve senin en güzel aksin / Velhâsıl o rüyâ duruyor yerli yerinde!" Rüya ise, "yerli yerinde duruyor" diyebiliriz. Fakat "Allah önünde sorumluluk", içeriği boş bir "lâfın gelişi" değil ise, bu sorumluluğun anlamını kim belirleyecek? Böll, manevî kalkınmanın maddî kalkınma gibi olmadığı endişesinde haklı çıkmadı mı? "Allah önünde sorumluluk" ilkesinin anlamı nedir? Evrensel Ahlâk ve bu Ahlâk'ın yaptırımlı bölümü olan Tabiî Hukuk'un, Allah'ın bütün insanlığa, ırk ve cins ayrımı yapmaksızın her bireye bağışı olduğunu idrâk eden insanın, diğer insanlara -katışıksız sevgide yaya kalmış olsa bile- hiç değilse "âdil davranma yükümlülüğü ve sorumluluğu"ndan başka bir şey olabilir mi? İyi'nin, Sevgi'nin, Işığın, Aydınlanma'nın, Medeniyet'in, Adalet'in, Hukuk Devleti'nin, Güzel'in Doğru'nun kaynağı, Yaratıcı' dan başka birisinin eline verilmiş olabilir mi?

Kötüye kullanmalara bakarak bu gerçeği inkâr edemeyiz. Edersek, Böll'ün haklı endişelerini doğrulayarak yanlışa sapmış oluruz. Abusus non tollit usum. (Kötüye kullanma, kullanmayı yasaklama gerekçesi olamaz.) Bu yanlış yola saparsak, İnsanlık Değeri'nde mutlak eşitlik ilkesinden -ki Kur'an-ı Kerim'deki adı Silm'dir-, kısaca Sevgi'den sapmış oluruz. "Senin yüzünden matbaayı ikiyüz yıl geç kabul ettik" diye hücuma geçecek olan, henüz uykudan tam uyanamamış, gözleri mahmur sevimli saldırgan kâtiplere bu yazıyı ithaf ediyorum! Ses gelsin üstad!

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi