Ana Sayfa
Gündem
Politika
Ekonomi
Dünya
Aktüel
Spor
Yazarlar
Televizyon
Sağlık
Yurt Haberler
Son Dakika
657'liler Ailesi
Ankara'da Şafak
Bilişim
Çalışanın Sesi
Diziler
Düşünce Gündemi
İzdüşüm
Kültür-Sanat
Röportaj
Sinema
Yemek
Zamanda Yolculuk
Bize Yazın
Abone Formu
Temsilcilikler
Reklam
Künye
Arşiv

Yeni Şafak'ta Ara

	Mustafa KARAALİOĞLU mkaraalioglu@yenisafak.com.tr

CHP lideri Baykal bir süredir bir başka liderin söyleyemeyeceği, söyleyecek olsa başına iş alacağı şeyleri rahatlıkla dile getiriyor. Geçtiğimiz gün, "80 yıllık Cumhuriyet birikimi sandık sınavından geçecek" dedi. Kısa süre önce de laiklik ve Cumhuriyet hassasiyeti taşıyanları CHP çatısı altına çağırmıştı.

Çağrıyı tersinden okursanız, bu ülkede laiklik ve Cumhuriyet hassasiyeti olanların nihayet CHP'nin oy oranı kadar olduğunu kabul etmelisiniz. Bunun aksini kim iddia edebilir?

Ya da seçimlerde CHP'nin alacağı oylara bakıp Cumhuriyet sınavının geçilip geçilmediğine karar vereceğiz. Üç aşağı beş yukarı, CHP'nin yüzde 20'nin altında olacağı varsayılırsa toplumun tamamına yakınının Cumhuriyet rejimine sadakatsizliğine hükmetmiş olacağız.

Yanılıyorsam birisi bu hesabı düzeltsin...

Benim bu yaklaşımdan anladığım, Baykal kafasında Türkiye'yi o meş'um eksene bölmüş olduğudur. Belki, siyasi kariyerinin son fırsatını kullandığı için, belki bugüne kadar pek başarılı olduğu söylenemeyecek muhalefet yöntemlerinde en olmayacağı denemek adına yapıyor bunu. Belki de hesap sanılanın aksine rejim, laiklik falan değil, 3 Kasım öncesinde olduğu gibi AK Parti ile teke tek kalabilmek. Yani gürültü büyük ama hedef basit olabilir.

Her neyse...

Ancak, söz ağızdan çıkmıştır ve kayıtlara geçmiştir. Baykal, laikliğin ve Cumhuriyetin temsilcisi olarak yaptığı çağrıları taşımak yükümlülüğüyle başbaşadır. Açtığı bayrağın altını doldurmak zorundadır. Ve sağa daveti bir kenarda dursun, önce solun oylarını toparlamak gibi çok zor bir işin üstesinden gelmelidir. Bir an için bunu başardığını varsayalım; o zaman da geride ülkeyi başbaşa bıraktığı gerilimin izahını yapmak sorumluluğu vardır. Sınavı geçmek CHP'yi seçmek olduğuna göre, bu seçimi yapmayanlara yapıştırdığı yaftayı anlatmak zorundadır.

Yani, belki Baykal'ı sevmedikleri için, belki o partiden hazzetmedikleri için, belki solu benimsemedikleri için, belki daha liberal, daha demokrat bir ülke istedikleri için, belki de sadece canları öyle istediği için CHP'ye oy vermeyecek çoğunluğun durumunu...

Ve böyle olduğu için de Cumhuriyet karşıtı olarak damgalanacak çoğunluk!

Seçmen, bugüne kadar olduğu gibi yine CHP'nin Cumhuriyet'ini oylayacaktır, Türkiye'nin Cumhuriyeti'ni değil ama gelişigüzel gündeme getirdiği "Cumhuriyet'i oylamak" çağrısı sadece Baykal'ın başını ağrıtacaktır.

Bir kez de şaşırsak! Bodrum Müzesi'ne bozuk bir Latince'yle "Tanrının bulunmadığı yer" diye yazılmış. Birileri bu yazının 500 yıllık olduğu yalanını uydurmuş. Sonunda bu densizliğin ömrünün 5 yıl olduğu anlaşılmış. Bütün bunlara rağmen, "merkez medyanın kitle gazeteleri" yazının duvarda kalması için bastırıyor. O yazının saniye bekletilmeden silinmesi, yazıyı yazanın da yargılanması lazım. Ama, gelişmeler tam tersine... Bakan'ın durumu belli. Yazıyı sildirse, bunu din adına yapmakla suçlanacak. Böyle olduğu için de durum tespiti yapıp, oyundan çekiliyor. Bir kez olsun "merkez" medyanın bu ülkenin değerleriyle örtüşme ihtimali olur mu diye bekledim. Bir kişi çıkıp, "Bu kadar da olmaz. Ortada hem sanata, tarihi eserlere hakaret var; hem de tanrı inancı olan insanların duygularına hakaret. Yazı silinsin" demedi. Bu ülkede yaşayan dindarların hepsinin; Müslümanların, Hıristiyanların, Yahudilerin bir "tanrı"sı var. Bir korsan cümle, sadece tarihi eserin içine yazıldı diye korunma altına nasıl alınabilir? Buna göz yuman, din'in d'sine kıymet vermeyenler kendilerini hala nasıl "merkez"de sayabilir!

Geri dön

Yazdır

Yukarı