T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
Y A Z A R L A R | 15 HAZİRAN 2006 PERŞEMBE | ||
|
"Seni uzaktan sevmek aşkların en güzeli" diye bir şarkı var. Doğrusu bazıları bu "platonik" aşka evet diyebilir; ama biz Dünya Kupası bağlamında bu rahatlığı gösteremeyiz. Bizim için asıl olan insanın yârinin yanında olmasıdır. E, olmadı. Pek çok şarkıda, türküde olduğu gibi "el aldı gitti". Ne yapacağız. İşte bu durumlarda arabeske sığınılır. Nedir o: "Kaderimdir, çekerim". Türk futbolseverlerinin oynanmakta olan Dünya Kupası karşısında, psikolojik durumları hayli karışıktır. Çoğunluk "katılmadığım kupa ile işim olmaz" derken; bazıları meselâ Arjantin forması giyerek ekrana çıkmakta beis görmüyor. Bence de durum biraz "kahır mektubu" gibidir. Nasılsa herkes ince analizler, ağır tahliller yapıyor, biz bu minvalde gitmeyelim, gelin Orhan Veli'nin meşhur türküsü eşliğinde "hislerimizi" ortaya dökelim. Ne diyordu Orhan Veli: İstanbul'un mermer taşları Başıma da konuyor, konuyor aman, martı kuşları Gözlerimden boşanır hicran yaşları İstanbul burada herhalde "Almanya" oluyor. "Martı kuşları" kupaya katılan takımlardır; her gün bir ikisi ekrana gelip arz-ı endam ediyor. Hicran ayrılık demektir, bunu anlıyorsunuz. Ardından şu mısralar geliyor "Edalım Senin yüzünden bu hâlim" Eh buradaki "edalı"nın kupa olduğu malumdur. Onun parıltısı gözler kamaştırıyor ve bizde de hal kalmıyor haliyle. "İstanbul'un orta yeri sinema" Bu elbette ki, Almanya'nın, hatta şimdi dünyanın ortasına kurulmuş muhteşem bir stadyumdur. O yeşil çimlerin çekiciliği, o tezahüratın ihtişamı, meşin yuvarlağın insanı hülyalara taşıyan yuvarlanışıdır. Atılan goller, kaçan goller, galibiyet ya da mağlubiyettir. Biz bütün olup bitenleri uzaktan izleyen garibanlarız. Bu sebeple Orhan Veli: "Garipliğim, mahzunluğum duyurmayın anama" diyor. Zaten gizli gizli tasalanıyoruz, acımızı içimize gömmüşüz, renk vermiyoruz. Ama: "El konuşur, sevişirmiş, bana ne? Sevdalım Boynuna vebalim" Denildiğinde bu "bana ne"nin pek de doğru olmadığı anlaşılıyor. Biz de bütün ilgisiz görünmemize rağmen -inkâra lüzum yok- göz ucuyla ekrana bakıyoruz yani. Bir fakir Orhan Veli'yiz, hepimiz Boğaziçi'ndeyiz, Tarifsiz kederlere boğulmuşuz. Doğrusu bu. Dünyanın bir köşesinde bir cümbüş yaşanıyor ama, biz bir dünya üçüncüsü olarak bu cümbüşün dışında kaldık. Olur mu yani. Yapılır mı bize bu. Psikolojik vaziyet karışıktır anlayacağınız. Şöyle ortaya söylenmiş, alevli malevli bir ızdırap. Ancak rahmetli Abdullah Yüce'nin söyleyeceği tonda: "Bu ne sevgi, ah, bu ne ızdırap". Sağlık olsun!..
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |