T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 15 HAZİRAN 2006 PERŞEMBE
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Yurt Haberler
  Son Dakika
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Mustafa KUTLU

Kupanın parıltısı

"Seni uzaktan sevmek aşkların en güzeli" diye bir şarkı var. Doğrusu bazıları bu "platonik" aşka evet diyebilir; ama biz Dünya Kupası bağlamında bu rahatlığı gösteremeyiz. Bizim için asıl olan insanın yârinin yanında olmasıdır.

E, olmadı. Pek çok şarkıda, türküde olduğu gibi "el aldı gitti". Ne yapacağız. İşte bu durumlarda arabeske sığınılır. Nedir o: "Kaderimdir, çekerim".

Türk futbolseverlerinin oynanmakta olan Dünya Kupası karşısında, psikolojik durumları hayli karışıktır. Çoğunluk "katılmadığım kupa ile işim olmaz" derken; bazıları meselâ Arjantin forması giyerek ekrana çıkmakta beis görmüyor.

Bence de durum biraz "kahır mektubu" gibidir. Nasılsa herkes ince analizler, ağır tahliller yapıyor, biz bu minvalde gitmeyelim, gelin Orhan Veli'nin meşhur türküsü eşliğinde "hislerimizi" ortaya dökelim. Ne diyordu Orhan Veli:

İstanbul'un mermer taşları

Başıma da konuyor, konuyor aman, martı kuşları

Gözlerimden boşanır hicran yaşları

İstanbul burada herhalde "Almanya" oluyor. "Martı kuşları" kupaya katılan takımlardır; her gün bir ikisi ekrana gelip arz-ı endam ediyor. Hicran ayrılık demektir, bunu anlıyorsunuz.

Ardından şu mısralar geliyor

"Edalım

Senin yüzünden bu hâlim"

Eh buradaki "edalı"nın kupa olduğu malumdur. Onun parıltısı gözler kamaştırıyor ve bizde de hal kalmıyor haliyle.

"İstanbul'un orta yeri sinema"

Bu elbette ki, Almanya'nın, hatta şimdi dünyanın ortasına kurulmuş muhteşem bir stadyumdur. O yeşil çimlerin çekiciliği, o tezahüratın ihtişamı, meşin yuvarlağın insanı hülyalara taşıyan yuvarlanışıdır. Atılan goller, kaçan goller, galibiyet ya da mağlubiyettir.

Biz bütün olup bitenleri uzaktan izleyen garibanlarız. Bu sebeple Orhan Veli:

"Garipliğim, mahzunluğum duyurmayın anama" diyor.

Zaten gizli gizli tasalanıyoruz, acımızı içimize gömmüşüz, renk vermiyoruz. Ama:

"El konuşur, sevişirmiş, bana ne?

Sevdalım

Boynuna vebalim"

Denildiğinde bu "bana ne"nin pek de doğru olmadığı anlaşılıyor. Biz de bütün ilgisiz görünmemize rağmen -inkâra lüzum yok- göz ucuyla ekrana bakıyoruz yani.

Bir fakir Orhan Veli'yiz, hepimiz Boğaziçi'ndeyiz,

Tarifsiz kederlere boğulmuşuz.

Doğrusu bu. Dünyanın bir köşesinde bir cümbüş yaşanıyor ama, biz bir dünya üçüncüsü olarak bu cümbüşün dışında kaldık.

Olur mu yani. Yapılır mı bize bu.

Psikolojik vaziyet karışıktır anlayacağınız.

Şöyle ortaya söylenmiş, alevli malevli bir ızdırap. Ancak rahmetli Abdullah Yüce'nin söyleyeceği tonda:

"Bu ne sevgi, ah, bu ne ızdırap".

Sağlık olsun!..

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi