T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 15 HAZİRAN 2006 PERŞEMBE
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Yurt Haberler
  Son Dakika
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Özlem ALBAYRAK

Futbolun faulleri

Koskoca ekranın küçük bir bölümünü ancak kapatabilecek bedeniyle bir anlığına televizyonun önünden geçerken, ailenin pozisyon kaçırma endişesindeki futbolsever erkek üyelerinin, 'hassas noktasına temas edilmişliğin kızgınlığıyla, suçlunun TV önünde durma süresini uzun tutması korkusu' arasında yuvarlanan, "çekil, çekil" şeklindeki naklen yayın anlatıcısı bağırışına maruz kalmamış bir kadın var mıdır acaba bu memlekette?

Bir saniye daha dursa orada mesela. Aniden patlayıverecek küçük çaplı bir holigan eylemine kurban gitmemesi, tamamen kendisine edilmiş duaların koruyuculuğu ve talihinin yaver gitmesiyle açıklanabilecek bir meseledir. Çünkü maç başladığı andan itibaren, insanlar birer futbol fanatiğidir.

Birdenbire duvara toslamış gibi irkilerek farkettiği bu gerçekle sersemleyerek, stadyumlara "tapınak" yakıştırması yapan Eco'nun haklılığını bizzat tecrübe eden kadın, kendindeki yansımaları fanatizm, küfür, ardından küfür gelecekmiş süratiyle yükseltilen volümler ve vandallıkla malul, dünyanın en ünlü bu spor dalını sevme ya da sevmeme halinin, dünyanın en eski konusu olan kadın-erkek arasındaki ters orantı meseleleriyle bir ilgisi olduğunu farkeder zihinsel yolculuğunun sonunda.

Elbette, 2002 Dünya Kupası sırasında olduğu gibi, bu ay başlayan ve Temmuz başına kadar sürecek olan Dünya Kupası maçlarını izleyen 5 milyar kişi arasında da kadın demografisi azımsanmayacak ölçüde.

Ama işte bu kadınlar bile, gayet erkeksi bir izleme kültürü ve "Ah şimdi bizim takım da Almanya'da olacaktı. İsviçre yüzünden... Haksızlık bu arkadaş..."diliyle teselli edebiliyorsa bozulmuş halet-i ruhiyelerini... Bu, futbolun kesinlikle 'erkek işi' olduğunu şeddeleyen bir unsurdur.

Dünya Kupası gibi, dünyaya rezil olmamak amacıyla tansiyonu düşürülen vandallıklar nedeniyle kadın izleyicileri görece artan uluslararası organizasyonlar dışında kalan tek gerçek, -hiçbir dünya kupası maçında ölmeye ölmeye ölmeye geldik şeklinde bir slogan atılmaz- futbolun yerli, hırçın bir müsabaka diliyle konuşulduğu çünkü. Bu dilden anlamak istiyorsa insan, "Alpay'a neden ceza verdiler, tamam girişti onlara ama, haketmişlerdi. Peki ya o gerizekalı hakeme ne demeli" savaşçılığının bütün kurallarına, terminolojisine tam tekmil uymalı.

Takımını sevmekle yetinmeyip, rakibinden derinden nefret etmeli, olağanüstü bir ciddiyetle, vahşi bir hırçınlıkla, eline geçirince bir kaşık suda boğacak derecede mümkünse.

Hep çuvaldızı kendimize batırsak da, Türkiye'yle sınırlı değil bu durum.

Modern futbolu ondokuzuncu yüzyıl ortalarında doğuran İngiltere'nin, aynı zamanda dünyanın en azılı holiganlarını da bağrında yeşerttiği, futbol tarihinin başından bu yana yüzlerce mutena örneğin gösterdiği üzere bir sır değil.. Dünyada ilk milli maçın İngiltere-İskoçya arasında oynandığını öğrensek, bu bize hangi siyasal çatışmaları hatırlatır?

Türkiye'ye de, geçen yüzyılın başında İngilizler tarafından getirilmiş zaten bu ayak oyunu. Bu sayede kurulan ilk Türk takımı Black Stocking, İstanbul rumlarına 5-1 yenilince, uzun süre bir daha futbola cesaret edilememiş, ta ki üç büyüklerin kulüpleri sökün edene kadar.

Ama ondan önce, Orta Asya Türkleri'nin kız ve erkeklerden kurulu karma takımlarla, topun ayak ve kafayla rakip takımın kalesine gönderilmeye çalışıldığı, kaynaklarda "Tepük" diye geçen bir oyunu oynadıkları biliniyor. Ancak daha sonra kadınlar oyunculuktan elenerek izleyici konumuna geçmişler bariz bir doğal seleksiyon örneği olarak.

İlgilenenlerin zevk alabilmesi için muhakkak bir parça "fanatik" olunması gerektiği gibi bir önkabulün yaygın olduğu futbolun, argo, şiddet ve fizik üstünlükle sarmalanarak oluşturulmuş dünyasında kadınlara dair hiçbir şeyin olmadığını kabul etmek gerek.

Ancak futbol oyununun kendisi, ne boks gibi şiddet içerikli, ne tenis gibi kişisel hırçınlığa müsait, ne basket gibi coşkusu eksikli. Ama kavgacılık, mızıkçılık, sözle saldırı kırmızı kart sebebi.

Cafer Panahi de tek cümleyle "kızları da stadyuma alın" dediği Offside'ında bunu söylüyordu herhalde: Bakmayın siz futbola. Futbol, herkese keyif veren, herkes için bir oyun aslında.

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi