T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
D Ü Ş Ü N C E   G Ü N D E M İ 16 HAZİRAN 2006 CUMA
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Yurt Haberler
  Son Dakika
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

YÖNETEN:
Yusuf KAPLAN


Darbe ideolojisi ve gerilim stratejisi

Açık olmayan toplumlarda yapay olarak icat edilmiş tartışılmaz kutsallar vardır. Bu yapay kutsalların, milletin tarihsel ve toplumsal yürüyüşü ile ilintili olan anlamlar, kavramlar, semboller ve yargılarla genelde ilgisi yoktur.

  • Dr. LÜTFÜ ÖZŞAHİN
    Son haftalarda Türkiye'nin içine sürüklendiği belirsizlik, kaos ve gerilim ortamı, daha önceden tanık olduğumuz bir sorundur. Ama bu kez, işin, hiç de tahmin edemeyeceğimiz boyutlar kazanma riski çok daha fazla gibi gözüküyor. Bu nedenle, bütün bu olup bitenleri, soğukkanlılıkla ama dikkatle analiz etmemiz ve bu tür ortamların oluşmasına zemin hazırlayan etmenleri teşhis ederek kontrol altına alabilecek stratejiler geliştirmemiz gerekiyor.

    Siyaset teorisyeni Leo Strauss'a göre, siyaset, iki amaç için yapılır: Ya statükoyu korumak ya da değiştirmek için. Ancak statüko ve merkez, çoğu kez kuvveti elinde bulunduran tepeden inmeci, otoriter odakların elinde olduğu için, statükoyu değiştirmek isteyen "çevre"nin, sosyal ve siyasal merkeze yürüyüşü ve değişim istekleri, hiçbir zaman dikkate alınmaz.

    AÇIK TOPLUM KORKUSU

    Bu bağlamda insanlığın tarihsel serüveni incelendiğinde görülecektir ki, sosyo-politik ve ekonomik sultayı elinde bulunduranlar, hiçbir zaman Karl Popper'in deyimi ile açık toplumdan yana olmamışlardır. Zira adalet ve "kıst" ilkesine dayanan açık toplum; doğal alarak kuvvete, servete, ırka dayanan ve sınıfsal çatışmayı derinleştiren oligarşik bir yapılanmayı içselleştiren sömürü düzeninin karşıtını oluşturduğundan, böyle bir siyaset ve toplum anlayışını talep etmek, onların realize ettiği mevcut düzeni işlevsizleştireceğinden kabul edilmez bir şeydir.

    Bundan dolayı adalet ve aydınlıktan ürken otoriter siyaset ve toplum anlayışının temsilcileri, her zaman "kurt dumanlı havayı sever" özdeyişi gereğince daima kontrollü bir kaostan ve istikrarsızlıktan yana olmuşlardır. Siyaset anlayışları, Thomas Hobbes'cu "insan, insanın kurdu" sözünde özetlenen bir mentaliteye oturur. Toplumun normalleşmesini ve iç-barışı daima kendileri için yakın bir tehdit olarak algılamışlardır.

    Açık olmayan toplumlarda yapay olarak icat edilmiş tartışılmaz kutsallar vardır. Sanıldığının aksine, bu icat edilen, nevzuhûr kutsalların, milletin tarihsel ve toplumsal yürüyüşü ile ilintili olan anlamlar, kavramlar, semboller ve yargılarla genelde ilgisi yoktur. Bu yapay kutsallar, çoğu kez, dışarıdan (elbette ki, Batı'dan) devşirilmiştir ve gerçekte Batı modernitesine, sömürgeciliğine ve yabancılaşmaya hizmet ederler.

    Ortaya konan ve jakoben bir biçimde halka dayatılan bu düzmece değerlerin ve yapay kutsalların amacı, istikrar üretmekten çok, resmi paradigmayı korumayı gaye edinen eğitim ve bilim anlayışını pekiştiren bir epistemolojik temel oluşturmaktır.

    Zira bilgi tekelini elinde bulundurmayan hiçbir düzen ve iktidar ayakta kalamaz. Bu yapının göstermelik koruyucusu olarak da halkın iradesi gösterilir. Ancak gerçekte, bu düzenin koruyuculuğunu ve karakterini, milletin egemen iradesinin yansıması gibi sunulan silahlı bürokrasi (seyfiye), ilmiye (Üniversite), mülkiye-kalemiye (yüksek yargı organları, üst düzey atanmış bürokratlar), müesses düzeni ekonomik olarak besleyen oligarşik sınıflar ve bu kuvvetin güdümünde olan medya oluşturur.

    DEMOKRASİ SİMÜLASYONU VE ÇOBAN KÜLTÜ

    Millete her zaman bir hayalet gibi sunulan "derin devlet", bu güçlerin oluşturduğu ortak bir şuur ve hareket tarzından başka bir şey değildir. Demokrasi, halkın iradesi, insan hakları, özgürlükler gibi kavramlar Baudrillard'ın ifadesi ile bir simülasyondur. Yani yapaydır, sahtedir, dış gerçekliği yoktur.

    Gerçek ideolojileri ise, görünüşte demokrasi, özgürlük, laiklik, humanite, insan hakları süsü verilse de, gerçekte, "darbe ideolojisi"dir. Ve bu ideolojinin en temel felsefesi ise halktan asla adam olmaz, onlar güdülecek ve sömürülecek koyun sürülerinden başka bir şey değildir düşüncesini içselleştiren bir "çoban kültü"dür.

    Tabii, böyle bir düzeni ilelebet korumak ve idame ettirmek için çeşitli taktik ve yöntemlere ihtiyaç vardır. Bu yöntemlerden en önemlisi sıkça kullanılan "gerilim stratejisidir". Gerilim stratejisi, temelde iki yöntemi uygulamaya koyar: Birincisi, kaos ve kontrollü istikrarsızlık; ikincisi de, güvenlik endişesi ve devletin tehlikede olduğu miti.

    KAOS VE KONTROLLÜ İSTİKRARSIZLIK

    Bu yöntemle toplumda tam bir kargaşa, teşevvüş ve belirsizlik hakim kılınır. İnsanlar geleceklerini göremezler. Sadece günlük ihtiyaçlarının karşılamanın derdine düşerler. Hakim sınıf hariç, toplumu oluşturan tüm katmanlar büyük bir endişe içinde olduklarından, var olan ortamı analiz edecek bir siyasal akıl kalmamıştır. Oluşturulan istikrarsızlık ortamı, yatırım ve istihdam alanlarının oluşmasını engeller. Halk açlıktan ölmez ama fakru zaruret içinde bırakılır. Amaç halkı müesses nizama karşı zayıf düşürmektir. Zira bilinir ki, halk güçlenirse yönetim üzerindeki etkisi artacaktır. "Totaliter" düzeni elbirliği ile demokratik bir biçimde değiştirmelerini engellenmek için ve kaosun daha derinleşmesi için, sağ-sol, alevi sunni, laik-anti laik, vatansever-hain, Müslüman-gavur eksenini merkeze alan kutuplaşmanın derinleşmesi için gerekirse cinayetleri de içine alan bir takım provokasyonlar sahneye konulur. Böylece halkın asgari müştereklerde birleşmesi engellenmiş olur.

    Küresel düzen, küresel siyaset, küresel erdem küresel ahlak, küresel değerler gibi, gerçekte Batı emperyalizmine hizmet eden son derece rölatif (izafî) kavramlar zihinlerdeki, kaosu ve teşevvüşü daha da artırır.

    'DEVLET TEHLİKEDE' MİTİ

    Bu yöntemle kaos ve istikrarsızlık içinde olan halka can ve mal emniyetini de içine alan derin bir korku salınır. Devlet daima iç ve dış düşmanların tehdidi altındadır, etrafta kesinlikle bir dost yoktur. Sanki tüm dünya bu devletin ortadan kaldırılması için birleşmiş gibidir. Elbette ki, her devletin dost ve düşmanları vardır; ancak gerilim stratejisinde bu oldukça abartılılarak yakın bir tehdit düzeyine çıkarılır ve böylelikle halkın paniğe kapılması sağlanır.

    Millet, "bu kadar da olmaz ki, artık yeter; haklarımızı ve irademizin yönetime yansımasını istiyoruz" dediğinde reel politik ve ülkenin vasatı buna uygun değil ve gerçekte layüsel (sorgulanamaz) olan bazı kurumların mutabakatı yok denilir.

    Eğer bu yöntem inandırıcı olmazsa, bazen yer yer toplum tarafından meşru kabul edilen bir takım temel haklar bahane edilerek, siyasal cinayetler işlenir ve temel haklar, olaya kan bulaştığı için meşru olmaktan çıkarılır. Cinayetleri işleyenler aslâ yakalanamazlar. Etrafta artık bir can ve mal emniyeti kalmamıştır. Adi cinayetler, hırsızlık, gasp, soygun, fuhuş ve uyuşturucu caddelere ve mahallelere hakim olur. Bu yolla mevcut iktidar "kontrolden çıkmışsa" tedip ve terbiye edilir; ya da, halkın istediği insanca yaşama ülküsü, temel insan hakları, iradesi ve değerleri böylelikle bir kez daha hiçe sayılmış olur.

    TOPLUMUN UYUŞTURULMASI

    Halk, can endişesi taşımaya başladığı için bir kurtarıcıya ya da darbe olmasına ihtiyaç duyacak şekilde motive edilir. Medya kullanılarak tam bir öfke ve çılgınlık halinin etrafı sarması sağlanır. Halk yığınları epidemik bir ahlaksızlığın ve öldürücü bir hedonizmin içine itilerek, anlamsızlık, bunalım ve hiçlik duygularının eşlik ettiği bir vasat oluşturulur. Düzenin sembolleri kullanılarak "cumhuriyet, laiklik, vatan, millet elden gidiyor!" mitingleri düzenlenir.

    Bu mitinglerde, millet ezilirken, fakru zaruret içindeyken, çocuğunu tedavi ettiremezken, inançlarından dolayı aşağılanırken ortada gözükmeyen bir takım üst bürokratlar, hukukçular, aydınlar, ve düzenin rahipleri konumunda olan sözde bilim adamları birer aktör olarak sahneye çıkarlar. Bu arada ülkede mevcut düzenin sürmesini isteyen emperyal güçlerin basın ve yayın organları ve hakeza onların uzantısı durumunda olan sözde ulusal medya, cüppeleri ile yürüyenleri ve onlara eşlik edenleri, milletin kutsallarına saldırma ödevini başarıyla yerine getiren bu figüranları "aydınlığın kutlu temsilcileri" ve yine gerçekte bir avuç azınlık olan bu sınıfı, halkın çoğunluğu olarak sunarlar. Bu sunuş tarzıyla, eğer iktidar, sözgelişi, ABD İsrail'in politikalarına aykırı bir yola kaymışsa iktidarın yola gelmesi sağlanır.

    GERİ ADIM, SUÇLULARI GÜÇLENDİRİR

    Sonuçta, bu yöntemi yeterince analiz edemeyen ve tarihsel tecrübe delilinden ibret almayan halk ve iktidarlar, uygulanan bu gerilim stratejisinin koşullarına teslim olmaktan, mevzilerini koruyamadıkları zaman daima geri adım atmak suretiyle iktidar ve muktedir olma şanslarını yitirmekten başka bir şey yapamazlar. Verdikleri vaatleri yerine getirmekten çekinmeye başlarlar; açık toplum düşmanlarının, darbe ideolojisinin terminolojisini ve argümanlarını kullanmak zorunda hissederler kendilerini.

    Oysa bu, suçluların suçlarını daha ceberrut yöntemlerle işlemeye devam etmelerine uygun bir zemin hazırlamaktan başka bir işe yaramaz. Böylelikle suçlular, güçlü; güçlüler de suçsuz olup çıkarlar!

    Halbuki gücünü ve meşruiyetini milletten alan, tarihsel ve toplumsal derinliği olan, aşkın değerlerle ilintisini kaybetmeyen, milletin sosyal muhayyilesine uygun bir siyasal aklı temsil eden, hakeza, siyaseti milleten aldığı güçle Medine-i Fazıla ülküsü için yapan iktidar ve siyasetçiler, olayların üzerine ucu kime dokunursa dokunsun kararlılıkla giderek bir "Leviathan" işlevi gören bu "darbe ideolojisine ve gerilim stratejisine" pabuç bırakmazlar.

    *Araştırmacı-Yazar

    Geri dön   Yazdır   Yukarı


  • ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

    Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Spor | Yazarlar
    Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
    Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
    Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi