T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 27 HAZİRAN 2006 SALI
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Yurt Haberler
  Son Dakika
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Fehmi KORU

ABD Irak'tan çekilirse...

Amerika böyledir: Politikacılar Senato'da görüşülen "Irak'tan çekilme" tavsiye kararını geri püskürtmek için ellerinden geleni yaparken, askerler el altından "Irak'tan çekilme planı" hazırlar... Amerikan Senatosu'nun Demokratlar tarafından verilmiş tavsiye kararını reddettiği günün ertesi, New York Times gazetesi, iki habere de yer verdi.

Önemli olan, elbette ikincisi...

Irak'taki işgal güçlerinin en kalabalık bölümünü Amerikan ordusu teşkil ediyor. Toplam 127 bin Amerikan askeri Irak'ta görev yapıyor bugün. En üst rütbeli Amerikalı komutan Gen. George W. Casey Jr., gelecek yıl sonunda, ülkesinin Irak'taki askerî varlığını hayli azaltacağı bilgisini vermiş. Şu anda 14 Amerikan tugayı bulunuyor Irak'ta, bu rakam beş veya altıya inecekmiş; 61 olan askerî üs sayısı da, aynı süre içerisinde, tedricî olarak 11'e çekilecekmiş...

ABD'de kamuoyunun hızla değiştiğini izleyenler açısından bunda şaşılacak bir yön yok. Bu yılın kasım ayında önemli bir seçim sınavı var ve asker çekme haberi seçmenlerin zihnini çelmek için Bush yönetimi tarafından bile basına sızdırılmış olabilir. Amerikan halkının büyük çoğunluğu Bush'un Irak politikasını tasvip etmiyor; "Askerlerimizi çekelim" diyenlerin sayısı her geçen gün artıyor. Hiçbir yönetim, halkın benimsemediği politikalarda inat ederek varlığını sürdüremez; Bush yönetimi de bu evrensel gerçekle karşı karşıya.

Askerlerinin ve üslerinin sayısını azaltması ABD'nin Irak'tan bütünüyle çekilmesi anlamına gelmiyor elbette. 'ABD büyük stratejisi' dünyanın başka yerleriyle birlikte bu bölgede de muazzam bir askerî varlığı barındırma üzerine oturuyor. Diğer pek çok ülkede, yönetimler, ABD askerî varlığına 'gönüllü' izin veriyorlar; Irak'ta ise ABD ordusu bir 'işgal gücü' ve sorun da buradan kaynaklanıyor. Washington, geçen aralık ayında yapılan seçimden temsilî bir hükümet ve istikrarlı bir yapı çıkartabilseydi, Irak'taki varlığını da 'gönüllü' gösterme çabasına girecekti. Irak'ta dozunu artıran direniş ve siyasîler arasındaki çekişmeler buna izin vermiyor.

Hesapların tutmaması halen yargılanmakta olan Saddam Hüseyin'i bile umutlandırmış görünüyor. New York Times'ın bir başka haberine göre, Saddam, direnişi durdurması için Amerikalıların kapısını çalacaklarına ve kendisini eski koltuğuna yeniden oturtacaklarına inanıyormuş...

Amerika'nın bölgedeki gücünü azaltması ve askerî varlığını görünmez hale getirme çabasına girmesi Irak'taki dengeleri etkileyecek bir gelişme. Ülkenin birlik ve bütünlüğünün devamı da, parçalanıp bölünmesi de ABD'nin kararına bağlı. Washington, bugüne kadar, biraz da Türkiye'nin hatırına, birlik ve bütünlüğün sureta da olsa devamından yana bir politika izledi; özellikle Kuzey Irak'ta meydana gelen gelişmeler ABD'nin bu tavrının oraya yansıması sonucu. ABD'nin asker azaltmaya gitmesi, Kuzey'de yaşayan Kürtleri biraz daha Bağdat'a bağlama etkisi yapabilecek bir gelişme.

Tabii, Türkiye, ABD'nin Irak'taki üslerini ve tugaylarını azaltma kararına paralel politikalar geliştirme yoluna giderse...

Türkiye'nin Irak'la ilgili devlet politikası, neredeyse bütünüyle, Irak'ın kuzeyinde bir devlet oluşturmamaya kilitlenmiş durumda; bunu sağlamak için Irak'a komşu diğer ülkelerle geniş kapsamlı bir işbirliği içine de girdi Türkiye. Şimdiye kadarki gelişmeler bu politikanın sonuç itibariyle başarılı olduğunu gösteriyor. Ancak, ABD'nin askerî varlığını azaltması durumunda, Türkiye, yalnızca Kuzey Irak'la değil Irak'ın bütünüyle ilgilenmek, gelişmelerin kendisine ve bölge çıkarlarına zarar vermemesini sağlayacak farklı politikalar geliştirmek zorunda.

Dışişleri Bakanı Abdullah Gül İran'ın nükleer çalışmalarıyla ilgili kapsamlı bir görüşme yapmak üzere Tahran'a gitti. Gönül istiyor ki, Tahran'daki temasları sırasında, yalnızca uluslararası câmianın nükleer konusundaki hassasiyetini değil, bütün dünyayı tedirgin eden "Irak'ta 2007'den sonra ne olacak?" sorusuna da cevap aramış olsun.

Türkiye'nin bu bölgenin en dirayetli gücü olduğunu ve öyle de kalması gerektiğini hiç aklımızdan çıkarmamalıyız.

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi