T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 27 HAZİRAN 2006 SALI
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Yurt Haberler
  Son Dakika
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Haldun DOMAÇ

Bu bize ders olsun

Çıkan 16 sarı 4 kırmızıyı görünce, "Bu maç karakolda biter" dedik ama sahada kavga eden futbolcular, maç sonrası sarmaş dolaş oldu, kırmızı kart gören Deco ile Van Bronckhorst son dakikaları kol kola izledi; bizim payımıza da bol bol ders düştü.

Dünya Kupası'nı futbol olarak yavan görenlere saygım sonsuz ama Almanya 2006'da, almak isteyenler için gerçekten müthiş dersler olduğunu vurgulamak lazım.

Özellikle futbol kültürünün ne olduğunu bilmeyen, sözüm ona futbol camiamız için. Sakın bir kesimi diğerinden ayrı yere koyuyorum sanmayın.

Portekiz- Hollanda maçını yönetici, hakem, futbolcu ve taraftar, bir kasete kaydedip, defalarca izlemeli. Çünkü o maç öncesi, devamı ve sonrasıyla futbolun ne olduğunu en iyi anlatan öğretmendi.

4 Kırmızı 16 sarı kartla Dünya Kupası finallerinin kart rekorunun kırıldığı maçı izlerken, bir anda kendimi Süper Lig'de bir karşılaşma izliyor gibi hissettim.

Rus hakem Valentin İvanov, hatalı kararlarıyla, Türk hakemlerini "sütten çıkmış ak kaşık" gibi görmemiz için elinden geleni yaparken, saha içinde futbolcuların tekme tokat birbirlerine girişmeleri, süper ligimize olan özlemimizin ortadan kalkmasına neden oluyordu.

İmrenerek baktığımız, "Fair-Play" enstantaneleri de, yerini mahalle kabadayılığına, tatlı su kurnazlığına bırakmıştı. Saha içinde ki mücadelede bizim maçlarımızdan farklı olan tek görüntü, futbolcuların, hatalı kararlarıyla maçı çığırından çıkaran İvanov'a en ufak bir itirazı olmamasıydı.

"Hepsi Dünya Kupası'nda oynayan çocuklar... Bunu da yapmasınlar artık" diye düşündüm, hakeme karşı saygılı duruşları karşısında.

Ancak asıl merak ettiğim konu, bu maçın sonunda neler olacağıydı. Hani deriz ya; "Bu maç karakolda biter" diye... Tam bu özlü sözü anlatan bir karşılaşma yaşıyorduk. Üstelik bırakın saha içi gerginliği, iki takım teknik direktörü de yorumculara göre hata yapıyordu. Hele Hollanda Milli Takım Teknik Direktörü Van Basten'in, çölde susuz kalan bir harami gibi kıvranırken, "Su gibi aziz ol" diyeceği golcü Van Nistelrooy'u disiplin uğruna oyuna sokmaması, affedilir gibi değildi.

Özetle "bu maçın sonunda şenlik var" derken, beklentilerimizi yerle bir eden ilk olay, oyundan atılan iki futbolcu Portekizli Deco ve Hollandalı Van Bronckhorst'ın maç devam ederken çay bahçesi rahatlığında yaptıkları futbol sohbetiydi. Tek eksikleri kendilerine uzatılmayı bekledikleri tepsi içinde iki çaydı. Doğrusu bu konuda Almanlar benden iyi not almadı!!!

"Eh... Olur o kadar" diye beklemeye başladım, Valentin İvanov'un bitiş düdüğünü... Bir anda gözümde Türkiye-İsviçre maçı canlandı. Kaçanlar, kovalayanlar, havada uçan tekmeler ve yumruklar vs...

Böyle bir 90 dakikanın ardından ne beklenirdi ki? "Bunların benzerleri olur" dedik ama çok yanıldık. Maç başında olduğu gibi maçın sonunda da Portekiz ve Hollandalı taraftarlar adeta sarmaş dolaştı. Tıpkı sahada olduğu gibi tribünde de bir "teselli" çalışması vardı. Hemen her Portekizli taraftarın omzunda, teselli ettiği bir Hollandalı taraftar bulunuyordu. Hollanda'nın hocası Van Basten'le Portekiz Teknik Direktörü Scolari arasında az önce sonuçlanan savaşın izlerinden en ufak bir görüntü yoktu. Sanki iki kazananı vardı tarihe geçecek maçın.

Bir yanda Hollandalı, diğer yanda Portekizli futbolcuların taraftarlarla bütünleşmesi, maçı izlemeyip, bu görüntüyü izleyen kişileri "Bu maçın galibi hangisi?" ikilemine itebilirdi.

Tüm bunlaın sonrasında gözler Van Basten'le, taraftara odaklandı. Elenmenin faturasını "Portakallar" teknik adama ne kadar yansıtacaktı?

Doğrusu şaşırtan bir yansıma geldi ekrana... Üzgün Hollanda taraftarı, Van Basten'i alkışlıyordu. Hem de avuçları patlarcasına. Kızıyordu belki ama bir oyun oynanmıştı ve kaybeden olmuşlardı. Yeni bir gün, yeni bir umut olduğuna göre, umutları köreltmemek adına alkışladılar Van Basten'i... Bir maç kaybederken, bir değeri yerle bir etmenin gereği olmadığının ilan ettiler dünyaya..

Bu maç başkaydı. İsviçre maçının yaralarını sarmadığımız şu günlerde "Bu bize ders olsun" diye bağırmak geçti içimden.


Aydın'ın beklentisi

Türkiye Futbol Antrenörleri Derneği ve Futbol Federasyonu'nun işbirliğiyle düzenlenen "Zorunlu Gelişim Semineri" nedeniyle Giresun'da antrenörlere "Medya ve Antrenör" konulu bir konuşma yaptım. Aynı seminerde MHK üyesi Ali Aydın'da vardı. Aydın özellikle Dünya Kupası maçlarını değerlendirirken, çarpıcı bir açıklama yaptı.

"FİFA en kısa zamanda, kaleciye geri pası tamamen kaldırabilir." Sebebini ise şöyle açıkladı. "Dünya Kupası maçlarında da ortaya çıktı. Kaleciler kendilerine atılan pasları kullanarak, ciddi anlamda zaman geçiriyor. Oyun temposunu kaybediyor ve soğutuluyor. Sözgelimi, bu türden pasların ortadan kaldırılması en az 3-5 dakika daha topun oyunda kalmasını sağlayabilir"

Bana bir hayli ilginç geldi. Bakalım Ali Aydın'ın tahminleri doğru çıkacak mı?


Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi