T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 27 HAZİRAN 2006 SALI
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Yurt Haberler
  Son Dakika
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

İbrahim KARAGÜL

Mazlum-Der Başkanı ve Kürt milliyetçiliği!

Mazlum-Der bir insan hakları örgütü. Temel hak ve özgürlükler alanında bugüne kadar çok önemli çalışmalara, herkesin sustuğu bir çok konuda cesur çıkışlara imza attı. Dünya genelinde temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırıldığı, terörle mücadele adı altında birey haklarının güvenlik politikalarına kurban edildiği bir dönemde, Mazlum-Der gibi kuruluşlara her zamankinden çok daha fazla ihtiyaç var. Kürtlerin haklı eleştirilerini görerek, bir çok çevrenin ilgilenmediği Kürt sorunuyla yakından ilgilendi. Hak ihlallerini tespit etti, üstüne gitti, rapor etti, kamuoyu oluşturdu. Bunları yapmaya da devam ediyor, etmeli de... İnsan hakları söylemi konusunda ciddi sıkıntılar çekse de, referanslarını belirlemede ciddi rahatsızlıklar yaşasa da Mazlum-Der, Türkiye'de hayati görevler üslenen bir örgüt.

Ancak, Neşe Düzel'in Mazlum-Der Başkanı Ayhan Bilgen'le yaptığı söyleşiyi (Radikal- 26.06.2006) okuduğumda karşımda bir insan hakları örgütü başkanı değil, siyasi bir aktör gördüm. Sanki konuşan Mazlum-Der başkanı değil, ideolojik, marjinal bir örgütün sözcüsü!

Ortada durması gereken bir örgütün hızla bir yerlere savruluşunun hikayesini okuduk. En kötüsü de, kafasında her şeyi çözmüş, ayrıştırmış, Türklerle Kürtler arasına kalın bir çizgi çekmiş, iki düşman taraf olarak belirlemiş bir Mazlum-Der Başkanı gördük. Ayrıştırma ve çatıştırma senaryolarına direnmesi gereken birinin bu ayrışmanın önünü açan, keskinleştiren, Türklerle Kürtleri iki düşman kamp olarak resmeden cümlelerini okuduk. Söyleşinin tamamında barıştan, uyumdan, ortak değerlerden hareketle kurulmuş tek bir cümle bile yok. Yer yer bir öfke kendini hissettiriyor.

Bu keskin ayrıştırma ne adına yapılıyor? Bir taraftan Türk milliyetçiliğine karşı çıkarken diğer taraftan Kürt milliyetçiliğinin izleriyle dolu cümleler ne anlama geliyor? Türk milliyetçiliğine göğsünü siper edenler nasıl oluyor da Kürt milliyetçiliğini bu kadar savunabiliyor? Etnik milliyetçiliğe lanet okuyanların, en azından, kullandıkları dile biraz dikkat etmeleri gerekmiyor mu? Kürt sorununu tartışmak, konuya adalet, hak ve özgürlükler çerçevesinde bakmak farklı, bunları yaparken bilerek ya da bilmeyerek bir başka etnik milliyetçiliğe hoş görü ile bakmak farklı.

Devlet karşıtlığının, statüko düşmanlığının, hak ve adalet arayışının yönünü belirlememesi, insanı bu noktalara savurmaması gerekiyor. Özellikle bu kişi Mazlum-Der Başkanı ise, bu konularda çok daha hassas olmalı. Türkiye'de statükoya karşı olan bazı çevrelerin farkına bile varmadan başkalarının kollarına atılması, Türkiye'de derin devlete karşı olan bazılarının bilerek ya da bilmeyerek İngiliz emperyal politikalarının, Alman derin devletinin kollarına atılması gibi bir şey bu! Batı'nın Kürt sorununa bakışı Türkiye'de bir çok çevrenin bakışını da belirliyor. Ama sorunla yakından ilgilenen ülkelerin özgürlük/adalet penceresinden değil kendi bölgesel politikalarından baktığını unutuyoruz maalesef. Kürtlerin yaşadığı bütün olumsuzluklara, Türkiye Cumhuriyetinin barındırdığı bütün zaaflara karşı çıkmakla bu söylem arasında çok fark var. Ve bu söylem gerçekten bütün bunlarla mücadele etmekten uzak, bir siyasal kimliğin teşhirinden başka bir şey değil.

"İslami çevrelerde 'Kürt ya da Türk kimliğine vurguya ne gerek var?' diyen tehlikeli bir söylem de var" diyerek, birlikteliğe vurgu yapan çevreleri, kimlikleri, farklılıkları, dilleri reddediyor gibi göstermek, bu anlayışı bir "servis" olarak nitelemek ve "faşizm" gibi ağır bir kavramla ifade etmek gerçekten rahatsız edici. Ellerinden hiçbir şey gelmese de, bir çözüm ortaya koyamasalar da, bu söylemi hala umut olarak içlerinde barındıranlar var. En azından bu umudu kırmamak gerekiyor. Sayın Mazlum-Der başkanımız bütün bunları elinin tersiyle silip atıyor. Üstelik toplumun büyük çoğunluğunun böyle "faşizan din anlayışına" sahip olduğunu da söyleyerek. "Türkiye'de, devletin İslam'la barışıp, entegre olup, diğer kimlikleri bastırmasını hoş karşılayan tehlikeli bir Müslüman kimliği var" diyen Bilgin, devletin din ile barışmasının ne denli tehlikeli olduğunu söylerken, PKK'nın İslam'a bakışının yumuşamasını garip bir şekilde memnuniyet verici buluyor?

Bu Mazlum-Der'in dili değil. Bu, birilerinin politik dili. Barış ve adalet arayışımız bizi başka kurbanlar aramaya itmemeli. Bir kavmin yaşadığı mazlumiyeti sahiplenmemiz, bizi başka bir kavme düşmanlığa savurmamalı. Kürt sorununa sahip çıkmalıyız Kürt milliyetçiliğine değil.

Geri dön   Mesaj gönder   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi