T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
Y A Z A R L A R | 27 HAZİRAN 2006 SALI | ||
|
Sabahın köründe arayıp "Yeni oluşum çalışmalarını fazla ciddiye alıyorsun" uyarısı yapan dostum iddiasında ısrarlı. "Rahşan Ecevit temaslara başladı bile" itirazıma şaşırtıcı bir cevap verdi: "Acaba DSP'yi ikna edebildi mi?" DSP'den İstanbul Milletvekilliği ve Turizm Bakanlığı yapmış Ahmet Tan şimdi partisinin Genel Sekreteri. Dostumun itmesiyle canlanan merakımı o giderebilir diye düşündüm. Ahmet Tan'ın bana dediği şu: "Rahşan Ecevit partiler-üstü bir misyonla çalışma yürütüyor; DSP'de herhangi bir resmi görevi, sıfatı ve unvanı yok... Nasıl Süleyman Demirel'le görüşecekse, aynı şekilde bizi de ziyaret edebilir ve konuyu partimize açabilir..." Bir an yanlış işitiyorum sanıp cümlesini bile tamamlamasına fırsat vermeden sordum: "Peşinen 'Evet' demiyorsunuz yani?" Cevap yine şaşırtıcı geldi: "Tabii. Konu partimizin yetkili kurullarında görüşülüp karara bağlanır..." SHP lideri Murat Karayalçın solda yeni oluşum arayışlarına en heyecanla yaklaşan liderlerden... Geçtiğimiz seçimde DEHAP ile yakınlaşma ihtiyacı duymuştu; önümüzdeki seçime solu tek çatı altında sokma niyetine de kendini bağlamış görünüyor. "Arapça deyimlerle söyleyeyim" demiş Karayalçın: "Yapılması gereken ilhak veya iltihak değil, ittifaktır..." Ahmet Tan, "İyi, ama" dedi bana, "İlgili yasalar partilerin seçim ittifakı yapmasına izin vermiyor ki..." Gerçekten de, 12 Eylül şartlarından izler taşıyan yasalarda partilerin seçime ittifak yaparak girmelerine engel hükümler var. İtalya'da gerçekleşen ve sonuç alan 'Zeytin Ağacı' türünden bir ittifak bizde resmen oluşturulamaz. Olsa olsa... "Hülle tarzında olur" dedi DSP Genel Sekreteri... Biz burada mevcut tablodan Cumhurbaşkanı çıkıp çıkamayacağını tartışıyoruz ve görüş açıklayan kanaat önderleri arasından "Bu Meclis seçmemeli" türü teklifler de gelebiliyor. Neymiş efendim, "Parlamento seçmen eğilimlerini tam yansıtmıyor" imiş... Oysa, tek çatı altında buluşan solun yüzde 1'in bile altında bir farkla çoğunluğa ulaştığı İtalya'da, ittifak hem hükümeti kurma hakkını kazandı, hem de yeni cumhurbaşkanı seçmekte tereddüt etmedi. Amerika'da da öyle değil mi? George W. Bush'un 2002 seçiminde aldığı oy rakibinden azdı. Amerikan seçim sisteminin kendine özgülüğü ve ABD Anayasa Mahkemesi'nin devreye girmesiyle oturdu koltuğuna Bush... "Rakibin senden fazla oy aldığına göre..." diye başlayan bir itiraz cümlesi kimseden çıkmadı Amerika'da... 'Paranın Satın Alabileceği En İyi Demokrasi' adlı kitabı Türkçeye de çevrilmiş olan (Aykırı Yayınları) Amerikalı gazeteci Greg Palast'ın yeni eseri 'Armed Madhouse' (Silâhlı Tımarhane) Bush'un yaptıklarına farklı bir gözle yaklaşıyor. Kitabın bir sonraki seçimle ilgili beklentiyi işleyen girişi çok hoş... Palast, şakayla karışık, seçimde George W.'un Florida valisi olan kardeşi Jeb'in başkan seçileceğini öngörüyor. Okuyalım: "Başkan Jeb Bush yeniden seçilme zaferini, çok erken, ağustos ayında, henüz oy kullanma makinaları tamamiyle programlanmadığı bir sırada ilân etti. Sonuç garantiydi çünkü." Halkın ancak kasım ayında sandık başına gidip oyunu kullanacağı seçimin gâlibinin aylar öncesinden ilân edilmesi dikkat çekici. Palast'ın senaryosunda Jeb Bush'un rakibi bu garipliğe hiç itiraz etmiyor; "Amerikan demokrasisi yeniden muzaffer oldu" diye mağlubiyeti kabul ediveriyor... Elbette bu öngörü bir şaka, ancak gerçeklere dayalı bir şaka... Şimdiki başkan Bush'un koltuğuna kazara oturduğu bir ülkede, yeni başkan oylar kullanılmadan aylar önce ilân edilebilir görünmüş muhalif yazara... Kitabında, Bush döneminde Amerika adına yapılanları kıyasıya eleştiriyor Palast, finans-petrol şirketleri çıkarları doğrultusunda alınan politik kararları yerden yere vuruyor, ama "Kongre meşru değil" demiyor... Bizde ise, işte görüyoruz, çok önceden tespit edilmiş kurallara göre gidilmiş bir seçimde halkın oylarıyla oluşmuş Meclis'in anayasal hakkı olan cumhurbaşkanı seçimini yapmaması gerektiğini iddia edenler çıkabiliyor. Solda Rahşan Ecevit'in sağda Süleyman Demirel'in 'teknik yönetmen' olma girişimleri hep o iddia yüzünden... En iyisi bırakalım, kimin cumhurbaşkanı kimin başbakan olacağına, hiçbir resmî sıfatı bulunmayan Rahşan Ecevit ile Süleyman Demirel karar versin... Biri Yılmaz Büyükerşen'i başbakan görmek istiyor, diğerinin gönlü de Mehmet Haberal'ın o koltuğa oturmasında... Peki de, neden Büyükerşen DSP'nin, Haberal DYP'nin başında değil? Ecevit-Demirel ikilisi bunu sağlayabilecek konumda değiller miydi? "Rahşan Ecevit'in yeni oluşum arayışına DSP sıcak bakıyor mu?" sorusunun sahibi dostum haklı galiba...
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |