T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 10 MART 2006 CUMA
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Son Dakika
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Fehmi KORU

Komploların komplosu

Olaylarda 'komplo' parmağı keşfetmeye çalışmak eskiden yan bakılan olumsuz bir özellikti, şimdilerde her taşın altında bir veya birden fazla 'komplo' aramak moda. Öyle bir zihne sahip olsaydık, birbiri ardına patlayan yerli skandalları tek bir komploya bağlamayı uygun görürdük: Komşumuz İran'la ilgili global gelişmelere... Biz kendi içimize dönmüş vaktimizi boşa harcarken, ABD, İran'ın etrafına ördüğü ağa son ilmekleri geçirmekle meşgul. Bir süre sonra taleplerle kapımıza dayandığında "Bu da nereden çıktı?" câhilliği sergileyeceğiz...

ABD Irak'ta yaptığı hatayı tekrarlamak niyetinde değil, bu defa müttefik olarak herkesi yanına çekme gayretinde. Fransa ve Almanya gibi Irak'a açılan sefere itiraz eden ülkeler, İran'la özel ekonomik ilişkileri bulunmasına rağmen, fazla nazlanmadan Washington'un yanında saf tuttular. Rusya bir süre direnir gibi göründü, nasıl olduysa o da cephede yerini aldı. Şimdi BM Güvenlik Konseyi üyelerinden yalnızca Çin farklı bir görüntü veriyor; onun da hizaya getirilmesi an meselesi...

ABD, bir süre sonra, "Uluslararası meşruiyet arıyordunuz, işte size uluslararası meşruiyet" diye BM Güvenlik Konseyi'nden çıkartacağını umduğu kararı önümüze dayayabilecek...

Bu yolda en önemli adım önceki gün atıldı. Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı'nın (IAEA) Viyana'da yapılan olağan toplantısı, üçüncü gününde, tek madde görüştü: İran'ın durumu... Hazırlanan raporu açıklayan Ajans Direktörü Muhamed Al Baradei, "İran'ın nükleer çalışmalarının silâh yapımında kullanma amaçlı olduğuna dair bir bulgumuz yok" dedikten sonra, "Ancak, gizli çalışmaların varlığından kuşkuluyuz" demeyi ihmal etmedi. ABD açısından İran'ı zora sokmak için bu kadar bir açık kapı yeterli.

Çifte standart iyice sırıtıyor. ABD Başkanı George W. Bush geçen hafta ziyaret ettiği Yeni Delhi'de, Hindistan'la nükleer alanda işbirliği yapmaktan söz etti. Oysa, Hindistan, 'Nükleer Silâhların Yayılmasını Önleme Uluslararası Antlaşması'na imza koymuş değil. Nükleer silâhlara sahip bir ülke Hindistan ve bu duruma ABD dahil büyük güçlerin göz yummasıyla ulaştı. Buna karşılık, İran, nükleer enerjiyi ancak barışçı amaçlarla kullanmayı öngören uluslararası antlaşmaya imza atmış ülkelerden; bu sebeple de topraklarını IAEA denetimine açık tutuyor.

İran'la tırmanan gerginlik Irak'a açılan savaş öncesinde yaşananları andırıyor. O zaman Irak'ın elinde kitle imha silâhları bulunduğuna inanmamız isteniyordu; herhangi bir somut kanıt gösterilmediği halde... Bugün de, ortada yine kanıt yok, İran'ın atom silâhı yapmak istediği iddiasına inanmamız bekleniyor. O günlerin gazete manşetlerinde, Saddam'ın elindeki kimyasal ve biyolojik silâhların yarım saat içerisinde istediği hedefi döveceği ileri sürülüyordu; bugün de Ahmedinejad İranı'nın çok kısa zamanda nükleer silâh sahibi olacağı ima ediliyor... Tek fark şu: Irak'a yalnız başına saldırıyı göze alabilmişti ABD; bu defa müttefikleriyle birlikte sonuç alma niyetinde. Bu arada İran da, "ABD bize zarar ve acı verebilir, ancak biz de ona zarar ve acı verebilecek durumdayız" tehdidini savuruyor...

Türkiye, hiç kuşkusuz, İran eksenli gelişmelerin en önemli unsurlarından biri. İster korkutma yoluyla sonuç alınmak istensin, ister doğrudan kaba güç kullanımı devreye girsin, bütün hesaplarda Türkiye merkezî önem taşıyor. Topraklarını kullanmak, ya da kuzeyden cephe açmak için değilse bile, dünya güç merkezlerinin yanında yer almış bir Müslüman ülke olarak, Türkiye'nin, bu uluslararası ihtilâfta tarafını belli etmesinin değeri büyük. BM Güvenlik Konseyi'nden istediği kararı çıkarttıktan sonra, ABD, Türkiye üzerinde olağanüstü bir baskı kurmayı deneyecektir. Tersten bir baskı da İran'dan gelebilir.

Bugün yatıp kalkıp bu konuyu tartışmamız ve ne yapılması, nasıl bir tavır takınılması gerektiğini yüksek sesle düşünmemiz gerekirken, dikkatlerimizi entipüften konular üzerinde yoğunlaştırmamız 'komplo' sonucu değilse, neyi 'komplo' sayacağız?

'Komplo' değil yalnızca, 'komploların komplosu' bu...

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi