T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 10 MART 2006 CUMA
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Son Dakika
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Koray DÜZGÖREN

İddianameler: 'Bu iş böyle yürümüyor'un itirafnameleri...

Herkes, Van Cumhuriyet Savcısı'nın Kara Kuvvetleri Komutanı Yaşar Büyükanıt hakkında hazırladığı iddianame ve bu iddianamenin neden olduğu karışıklığı tartışırken ben, yazdığı İnsan Hakları ve Azınlıklar Raporu nedeniyle yargılanan Başbakanlık İnsan Hakları Danışma Kurulu üyesi Prof. Baskın Oran'ın mahkemeye sunduğu savunmayı bir kere daha okudum.

Prof. Oran, Kurul Başkanı Prof. İbrahim Kaboğlu ile birlikte yargılanıyor. Sanık hocalar hakkında hem 'halkı suç işlemeye tahrik'le ilgili YTCK 216. madde (Eski TCK 312) hem de 'devletin yargı organlarını aşağılama'yla ilgili TCK 301. madde (eski TCK 159) uyarınca dava açılmıştı.

Haklarında 5 yıla kadar da hapis isteniyor. 15 Şubat'ta başlayan duruşmalarında suçlamalardan 301'inci madde ile ilgili olan durduruldu. Diğeri hakkında dava devam ediyor.

Savcının iki bilim adamına yönelik suçlamaları dehşet verici. Onların, özellikle Oran'ın iddianame hakkında söyledikleri ise ibretlik ders niteliğinde.

Savcıların iddianameleri ve tabii savcılık kurumu son zamanlarda tartışma ve eleştiri konusu haline geldi. Hatta General Büyükanıt meselesinde olduğu gibi yargı bağımsızlığı ilkesi ve savcılık kurumu ağır yaralar aldı. Üstelik de bu nedenle, 'Derin Devlet' gibi, devlet içindeki çeteler gibi çok önemli bir konuda derinlemesine soruşturma yapılarak meselenin günışığına çıkarılması beklentilerine ağır darbe vuruldu.

Nitekim Van savcısının hazırladığı savruk ve sağlam verilere dayanmayan iddianame nedeniyle Şemdinli Çetesi'nin devlet içindeki uzantılarına dokunmak büyük bir ihtimalle mümkün olamıyacak.

Bakın Baskın Oran kendi iddianamesi hakkında neler söylüyor: "Muhterem yargıcım, bu dava niye açıldı, bendeniz hiç anlamadım. İkincisi, bu dava böyle bir iddianameyle nasıl açılabildi, asıl onu hiç anlamadım.

a) Bir defa, soruşturma açılınca gittim, tam 2 saat ifade verdim. Raporun içinde neler yazıldığı, niçin yazıldığını anattım. Savcılık "sayın muhbir vatandaş"ların söylediği her şeyi almış, benden tek satır yok.

b) Taraflılığı bir yana, dosya olabileceği kadar gayriciddi.

c) Savcılık, böyle dosyaya dayanarak, inanılmaz boş iddialarla dolu bir sayfalar karmaşası sunuyor mahkemenize. TCK'da olmayan suçlar yaratmış. Savcılık sanırım bu işi yanlış anlamış.

Önce bir olay ve kanıtları vardır: Bizim rapor yazma olayında TCK'nın belli maddelerine aykırı belli cümleler. Sonra, iddia makamı "Bu suçtur" demek için bir iddianame yazar. Bu iddianame, adı üstünde, bir tezdir. Ona karşı olayı meydana getiren kişi "Hayır efendim, suç değildir" demek için bir savunma yapar. Bu da, adı üstünde, bir karşı-tez'dir. Oysa savcılık burada ne yapıyor? Bütün iddianame boyunca bizim bilimsel raporumuzun yanlışını çıkartmaya, karşı-rapor yazmaya kalkışıyor. Yapamaz. İşin tabiatına aykırıdır. Bir savcı ancak suç olduğunu iddia ve ispatla yükümlüdür.

Ben burada, savcılığın temsil ettiği anti-demokratik ideolojiyi bir karşı-iddianameyle sergilemeye geldim. İki nedenle yapacağım bunu.

1) Bunu, her şeyden önce kendime borçluyum. Ben 37 yıldır, Mülkiye'deki çocuklarıma anti-demokratik zihniyete karşı tereddüt etmeden karşı çıkmayı tedris ettim; onlara bu yaştan sonra rezil olamam.

2) İkincisi, Türkiye'ye borçluyum. Çünkü bu iddianame, daha dava başlamadan, dünya kamuoyu önünde Türkiye'yi küçük düşürmüştür. Neden, derhal madde madde açıklayayım.

Bu, bir iddianameden başka her şeydir.

1) Bu bir "İddianame" değil, bir icat-namedir. Bu belgede işlenmemiş suçlar, olmadık niyetler, bulunmayan kasıtlar icat edilmiştir.

2) Bu yüzden de bu belge bir itham-nameden ibarettir. İddianame olabilmesi için aynı zamanda bir ispatname olması gerekirdi. Hiçbir iddiasını ispata teşebbüs bile etmemiştir.

3) Hatta, bu haliyle bu belge bir istiharename'dir; âdeta gece istihareye yatılarak ve rüyada da sayın muhbir vatandaşlar görülerek hazırlanmıştır.

4) Bu bir iftiranamedir, çünkü bir belge sanıklara ancak bu kadar iftira edebilir.

5) Burada hepimiz açısından bu bir istihzâname ve bir iğfalnamedir. Yani, 10 ay hazırlandıktan sonra böylesine ciddiyetten uzak bir derleme yapmak suretiyle, hepimizle açıkça istihza (alay) etmektedir ve bu mekanizmayı iğfale (aldatmaya) teşebbüs etmektedir.

6) Beni bu en ufak hukuksal dayanaktan yoksun metin, aylarca boşu boşuna meşgul etmiştir. Bu türden iddianameler Türkiye'de son zamanlarda yüzlerce gazeteci, akademisyen ve düşünürün on binlerce saatini çalmaktadır.

7) Son olarak, savcılık ve ayrıca Türkiye Cumhuriyeti açısından belki de en hazini, bu belge bir itirafnamedir.

8) Özetle, efendim, bu bir iddianame değildir. Bir sözde iddianamedir."

Oran, iddianamesinin bir itirafname olduğunu söylüyor. Bu son iddianameler adeta, "Artık bu iş yürümüyor. Yargı reformu geciktirilemez"in de itirafnameleri gibi...

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi