T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
Y A Z A R L A R | 10 MART 2006 CUMA | ||
|
Neredeyse bir haftadır döne döne, Van Başsavcı Vekili Ferhat Sarıkaya'nın, Büyükanıt Paşa'nın ismini de zikrettiği 'Şemdinli iddianamesi'ni okuyorum. 100 sayfalık iddianamenin büyük bir bölümü, Şemdinli olaylarının labirentlerinin aydınlatması açısından çok önemli bilgiler içeriyor. Ama ne yazık ki, savcının biraz da entelektüel bir merakla yorum ve analizler yapması "Şemdinli çukuru"nunun üzerine bir perde çekmiş sanki... Bir gazeteci ya da yazar bu tür yorumlar yapabilir, nitekim çoğumuz da yapıyoruz. Maalesef, iddianamede yer alan entelektüel hevese dayalı yorumlar ve çok da sağlam bilgilere dayandırılmadan Büyükanıt Paşa'nın isminin zikredilmesi, belgeli, kanıtlı 'Şemdinli olayları'nın ciddiyetini gölgelemiştir. Gerçekten de, Sarıkaya'nın iddianamesinde, bizzat iddianamenin hazırlanmasına vesile olan "Şemdinli olayları" ile ilgili çok ciddi kanıtlar, belgeler var. Ama korkarım, bu iddianame şu haliyle kendi önünü kesen bir mahiyet arzediyor... Oysa iddianamede çok açık bir şekilde, astsubayların sadece istihbaratla görevlendirildikleri bildirilmiş olasına rağmen, bulunan silahların, el bombasının, Şemdinli ilçesine operasyonel bir faaliyet için gittiklerini, üstelik de adli makamlardan izin almadıklarını ortaya koyduğu belirtiliyor. İddianamenin esas temelini oluşturan bu olay konusunda derinleşmek varken, neden Büyükanıt Paşa'nın ismi üzerinden esas davayı gölgeleyecek ayrıntılara sapılır doğrusu anlamak mümkün değil... Ayrıca, savcının sosyolojik yorumlarını bir tarafa koyarsak iddianame çok açık bir şekilde, "JİTEM'in, PKK itirafçılarıyla birlikte menfaat çeteleri kurarak ortak operasyonlar yaptığını ve suçluların üst düzeyde kollandığını" ortaya koyuyor. Gel de şimdi hayıflanma, "Şemdinli çukuru" konusunda elde sağlam bilgiler ve bulgular varken, ne diye iddianamenin temel hedefleri, derin analizlere ve Fransız Liberation gazetesinin yorumlarına kurban edilir. Üstelik hepimiz biliyoruz ki, bu ülkede "üniversite, asker ve yargı"nın etrafı, demokratik geleneğin aksine kalın 'koruma' duvarlarıyla örülmüştür. Dolayısıyla, bu alanlarda atılacak adımların hukuki alt yapılarının daha sağlam olması gerekir. Eğer bu iddianame, siyasileri hedef alan bir içeriğe sahip olsaydı, kimsenin bir muhalefeti sözkonusu olmaz, üstelik siyaseti 'infaz' için medya ve 'sözde sivil toplum' kuruluşları kuyruğa girerdi. Nitekim '28 Şubat süreci'nde savcılar, hedef siyasiler olduğu için 'ideolojik içerikli', hukukla uzaktan yakından ilgisi olmayan, gazete kupürlerinden oluşan iddianameler hazırladılar, daha mahkeme aşamasına bile gelmeden siyasetçileri, partileri baştan mahkum ettiler. Üstelik bu iddianameler, basınimız tarafından da 'övgüyle' karşılandı ve de o dönemde iyi prim yaptı. Ayrıca o günlerde, savcılara 'inceleme başlatmak' gibi bir düşünce kimsenin aklının ucundan bile geçmedi. Ama şimdi, savcı Sarıkaya için Adalet Bakanlığı inceleme başlattı bile... Hani yargı bağımsızdı. Çünkü, iddianamede siyasilerin değil, askerlerin adı geçiyor. Evet, savcı iddianamede bir takım gereksiz ayrıntılara girmiştir. Ama bu, kesinlikle "Şemdinli çukuru"nun örtülmesi için bir vesile olamaz. Aksi taktirde Türkiye, 'şeffaflaşma' ve 'demokratikleşme'de büyük yara alır.
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |