T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 10 MART 2006 CUMA
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Son Dakika
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Mehmet ŞEKER

Türk basınında çarklar nasıl dönüyor?

Az gittik, uz gittik, Canan ve Mehmet Barlas çiftiyle yaptığımız röportajın son bölümüne geldik.

Basındaki yöneticileri nasıl değerlendirirsiniz?

CB: Ben mesleğe başladığımda hep alaylı ekipler vardı. İstihbarattayken tek üniversite mezunu bendim. Hatta 'kitap muhabiri' gibi hafiften dalga geçerlerdi. O ekip işbaşına geldiği zaman istihbarat şefi, yazı işleri müdürü oldukları zaman o kompleksleri de taşırlardı. Bence Babıâli'de yöneticilerin tahsilsiz olmaları yüzünden, basın beklediğim ölçüde gelişmedi. O gelişmemişlik bugünkü gazeteleri de etkiledi. Hoş şimdi daha tahsilli, dil bilen elemanları alıyorlar ama yazı işleri kültürü, hep özel hayatlara dokunmak, magazinden tiraj almak, haberleri deforme etmek, bazı insanların üstüne gitmek, toplumda gerilim yaratmak vs. Bu bakımdan Babıâli yöneticilerini çok saygın bulmuyorum.

Türk basınında çarklar nasıl dönüyor?

MB: Gazetenin iki tane gelir kalemi var; biri reklâm, biri satış. Buna mukabil binlerce gider kalemi var. Gazete satışını başka bir organizasyon üstleniyor. Gazeteler satışı örgütleyemiyorlar. Bir diğer husus, gazetenin yazı işleri kadrosuyla diğer gider kalemleri arasındaki bir dengesizlik. Oysa iyi bir gazete, dünyadaki rakamlara baktığınızda öyle değil. NY Times'ın şehir bürosunda bin kişi çalışıyor. Bir Japon gazetesinde sadece Merkez Bankası muhabiri sayısı otuz. Japonya'da iyi bir gazete yılda otuz muhabir alacak, 1800 kişi başvuruyor. Orada muhabir olmak için beş dil bilmek lazım. Biri Çince. Seçilen 30 kişi dört sene staj yapıyor. Stajı geçenler kadroya alınıyor. O muhabir bir haber yaptığı zaman, kitap okumuş gibi oluyorsun. Bunun için tabii muhabirin hem kaynağı, hem vakti oluyor. Bizdeyse konuyu veriyor, yarın getir diyorsun. Basınımızın kronik hastalığı bu.

Kalitenin parayla ilgisi var.

Fotoğraflar: Mustafa Cambaz
CB: Bir diğer problem, dünyanın en iyi okullarından çıkan iyi yetişmiş insanlar gazeteci oluyor. Bizde tersi. Ya bankacı olur, ya finansçı. Çünkü maaşlar düşük.

MB: Sonra kolaycılık var bizde. Bir adama takıp sürekli onu işleyen, iyi gazeteci oluyor. Vahşi batının kovboyları gibi. Ben şu kadar kişiyi mahvettim diyen iyi gazeteci sayılıyor.

Siz kimseyi mahvettiniz mi hiç?

MB: Hayır hiç kimseyi mahvetmedim. Yalnız hayatımda bir defa bir sanatçı hakkında olumsuz yargıda bulundum. 22 sene önceydi, hâlâ pişmanım. Genel olarak kötü şeyler yazmaktansa iyi şeyleri göstermeyi tercih ederim. Ama hırsızlık yolsuzluk o başka.

Kimdi o sanatçı?

MB: Söyleyemem.

Görüştünüz mü daha sonra?

MB: Tabii, özür diledim.

Sizin bir araba alış hikâyeniz vardı. Vehbi Koç size nasıl araba satmıştı?

MB: Seçim gezisine çıkıyordum. Vehbi Koç nasıl gideceksin dedi, otobüsle dedim. 73 seçimiydi. Eskişehir, Denizli, Uşak dolaşacağım. Sana araba lazım dedi. Araba alacak param yok dedim. Ben sana satarım dedi. Ertesi sabah Genotodaş'a gittik. Kaça bu araba diye sordu, 32 bin lira dediler. Ben alırsam? 29 bin. Peki dedi ben bunu alıyorum, Barlas'a satacağım. Alamam dedim. Alıyorsun dedi. Ne kadar taksit ödersin dedi. Aydı bin lira ödeyebileceğimi söyledim. Tamam dedi, hazırlayın otuz tane bin liralık senet, pul parası dâhil. Öylece arabam oldu.

Ne oldu o araba?

MB: Onu TRT'deyken satmak zorunda kaldım.

TRT'de çalışırken araba satmak tuhaf değil mi?

MB: Kıbrıs harbi çıkmıştı. Cenevre'deydim. Olayları takip ediyordum. Günlük 23 dolar harcırah veriyorlar. Orada otel masrafı, araba kiralama derken borçlandım. Masrafları kurumdan istemeye utandım. Anadol'u satıp borçları ödedim.

Türkiye'de tv'lerin genel yanılgısı nerede?

MB: Toplum bunu istiyor diye bir şey tutturmuşlar. Anlamıyorum, tv sahiplerinin özlediği ortam bu mu? Aydın Doğan mesela, kendi kızları küçük olsa da o kanalları izleyerek yetişseler, mutlu olur muydu? Niye kızlarını yabancı okullara gönderdi? Kızlarına o düzeyi layık görüyor, halkı da buna mı müstehak görüyor? Tutarsızlık.

CB: İnsan kendi ailesinin sahip olmasını istediği kültürü kitleye niye sunmaz? Niye bir tane Türk klasiğinin atv'de, Kanal D'de dramatize edilmişi yok?

Müzik yönünden bakarsak?

MB: Tabi klasik müzik diye bir şey var, hem bizde, hem batıda. Niye onlarla ilgili bir şey yok? Tarih yok, coğrafya yok, kültür yok.

CB: Kadınlar birbirleriyle kavga ediyorlar. Birilerinin özel hayatlarıyla ilgili kavga var. Böyle bir kültür olur mu?

YENİ ŞAFAK SIĞINAKTIR

Yeni Şafak'ta yazdınız bir dönem.

MB: Yeni Şafak benim için bir sığınak. Albayraklar'a da, Yeni Şafak'ın bütün yazı işlerine de ömrüm boyunca minnettarım. Başım sıkıştığı zaman biliyorum ki benim için Yeni Şafak diye bir gazete var. Ve hayatımın en özgür dönemini orada yaşadım. Hiçbir yazıma müdahale edilmedi. Yazarlarıyla ve fikirleriyle ters düştüğüm zamanlar oldu. Benim yazımdan dolayı tiraj kaybı oldu. Kimse müdahale etmedi. Bir şey söyleyen olmadı. Dilerim Yeni Şafak'taki özgürlük ortamı bütün Türk basınına egemen olur.

Peki, niye ayrıldınız?

MB: Daha büyük bir gazetede yazmak istedim. Ayrılırken izin istedim. Gidemezsin deselerdi kalırdım. Hepsi çok yakın dostum, arkadaşım.

AB İDEAL DEĞİL

AB ile ilgili düşüncelerinizi devamlı yazıyorsunuz ama ben yine de sormak istiyorum. Ne zaman girecek Türkiye?

MB: AB benim için ideal değil. Benim sinirime dokunan, Ankara'daki bürokrasi. O açıdan bakınca, Avrupa bürokrasisi bizden daha korkunç. Brüksel bürokrasisi Avrupa'yı dondurdu. Avrupa'da araştırma yapılamıyor. O kadar katı sermaye kuralları var ki yatırım yapmak imkânsız. Bill Gates Microsoft'u Fransa'da kursaydı, bir haftada batardı diye raporlar konuldu ortaya. O yüzden Avrupa sermaye ihraç ediyor; yatırım yapamıyor, yaşlanıyor.

Biz de oraya girmeye çalışıyoruz.

MB: Benim idealim Avrupalı olup, daha Amerikan tarzı bir Türkiye olmak. Fırsat eşitliği, girişimcilerin önünün açık olması, dünyayla rekabete açık olmak şart. Avrupa rekabetçi bir kıta değil. Orada sınıflar var, donmuş ideolojiler var, Türkiye'ye bakışlarından da belli. Avrupa'da Avrupalı olmayan herkes yabancı. Türkiye'de kimse yabancı değil. Herkes zengin olabilir, yükselebilir. Hiç adı duyulmamış biri cumhurbaşkanı olabilir. Avrupa'da belli okullardan mezun olmak, belli sınıflara mensup olmak lazım. O katı kurallar beni cezbetmiyor. Ama Avrupa'nın üst hukuku, insanlık anlayışı, bizde de olmalı.


  • 1. Bölüm : Özel hayata girmek gazetecilik değil
  • 2. Bölüm : Düşünce adamının magazine yönelmesi yanlış

    Geri dön   Yazdır   Yukarı


  • ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

    Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
    Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
    Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
    Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi