T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
S P O R 22 MART 2006 ÇARŞAMBA
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Son Dakika
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

DUVAR PASI
Ali BAYRAMOĞLU

ALEX, SERGEN, HAKAN Nedir bu coşku?

Bu yazılar Çarşamba günü yayınlanıyor. Doğal olarak son onbeş gündür, kupa maçlarının arifesine denk geliyor.

Şu açık: Özellikle Fenerbahçe ile Galatasaray'ın kupa çeyrek finalinde rakip olmaları bu sezona heyecan kattı. Dahası rekabetin düzeyini yükseltti.

Fenerbahçe'nin Galatasaray maçına kadar yaşadığı düşüş, bu maçın ardından oynadığı iki lig karşılaşmasını toplam dokuz atarak ve iyi futbolla kazanması kendiliğinden bir gelişme olarak değerlendirilemez.

Beşiktaş ve Kayseri içinde aynı vurguyu yapmak yerinde olur.

UEFA kupası, yani lig üçüncülüğü mücadelesi veren iki takımın kupada rakip olmaları, üstelik kupa ikinci tur ayağının aralarındaki lig maçının hemen sonrasına denk gelmesi sahada riski, dolayısıyla tempo ve mücadeleyi üst düzeye çıkarıyor.

Futbol aslında böyle bir şey...

Hiçbir takımın tek başına anlamı yok...

Bir takımı takım kılan, kalitesini ortaya çıkaran diğer takımlarla ilişkisi, mücadelesi....

Aynı hayat döngüsü gibi....

Aynı adam, aynı özelliklerle yaşadığı karşılaşmalara bağlı olarak nasıl iniş çıkışlar yaşayabiliyor, tedirgin olup korkuyor, hırslanıp atak olabiliyorsa, futbol ve futbolcu da öyle...

Bu iniş çıkışlar futbolun ruhu adeta. Hem herhangi bir maçta hem tüm lig açısından görebileceğiniz bir ruh...

Dünyanın en iyi oyuncusu sayılan Ronaldinho'nun bir sözü var. Diyor ki "Rakip takımda star bir oyuncu yoksa, motivasyonum düşüyor, aksi durumda aldığım zevk yükseliyor, kapasitem üst düzeye çıkıyor..."

Denklik, rekabet ve mücadele kaliteyi her anlamda görünür kılıyor...

Son dönem maçlarında en çok anılan isimlere bakın: Alex, Sergen, Hasan Şaş, Kayseri Erciyes maçıyla Hakan Şükür... Çıta yükseldikçe bu üst düzey futbolcular kendine geliyor, öne çıkıyor, tayin edici olmaya başlıyorlar...

Alex'in uzun süren bir uyku döneminden sonra kendine gelmesini, Sergen'in tüm ağırlığına rağmen sahada hem varlığı hem futboluyla dengeleri ters yüz etmesini, Hakan'ın zor giden bir maçta kalitesi ve farkını ortaya koyarak takımın gücünü ikiye katlamasını bunlar açıklıyor...

Futbolcu gibi futbol takımları da sadece etten kemikten, organisazyondan, taktikten oluşmuyor...

Ortada bir de ruh var... Bu açıdan atmosfer, motivasyon, sistem son derece önemli...

Futbol yöneticilerinin, özellikle futbol federasyonu yetkililerinin Türk futboluna ivme kazandırmak için en çok kafa yormaları gereken mesele budur.

Soru ise şu olmalıdır: "Ne yaparız da katiteyi, rekabeti yukarı çekeriz ve kuralda adaleti sağlarız..."

Her neyse şimdilik işi maç takvimi idare ediyor.

Bu gece oynanacak olan Galatasaray-Fenerbahçe ve Kayserispor-Beşiktaş maçları umarız hem keyifli geçer hem bu yükselen çıtayı biraz daha yukarı çıkarır.


Hakemler neden hata yapıyor?

Evet hakemler hata yapıyor. Fenerbahce-Ankaragücü ve Galatasaray-Kayserispor maçının hakemleri evlere şenlikti...

Ama taraftarlık duygusuyla hemen siyasi hüküm vermek yanlış olur...

Hakemlerin insan olduğunu ve hata yapabileceklerini, spor adamı olduklarını formsuz düşebileceklerini kabul edenlerdeniz.

Özellikle kimin yararına ya da zararına olursa olsun bilerek, sistematik veya talimatlı hata yaptıklarına, taraf tuttuklarına inanmak istemeyenlerdeniz.

Peki neden ve nasıl bu kadar hata?

Şu bence açık: Hakemlere yönelik aşırı eleştiriler, her bir hakem üzerinde tedirginliği, gerginliği ve hatayı zorlayan aşırı bir baskı oluşturuyor.

Özetle Türkiye'deki hakem sorununun önemli bir kısmı bizzat spor dünyası tarafından üretiliyor.

Kulüp yöneticilerinin, özellikle büyük kulüp yöneticilerinin kendilerine ve takımlarına ait hatanın faturasını hakemlere çıkarması, hakem odalarının basılması, futbolcuların hakemlere karşı küstahlığı, spor eleştirmenlerinin ağır çekim izledikleri posizyonlarla hakem hataları üzerinden para kazanması hakem sorununun temelinde yatıyor.

Bu durum aynı zamanda "Türk futbol kültürünün hala ne denli kabileci, güce dayanan, ahlak ve etik tanımaz bir yapıda" olduğunu gösteriyor...


Bir futbol şeytanı: Yattara...

Yurt dışında yana yakıla futbolcu arayan, milyonlarca dolar dökmeye hazır kulüpler Yattara'yı nasıl görmüyorlar anlamak mümkün değil.

Trabzonspor bu denli kötü bir dönem geçirmese, Avrupa Kupaları'nda biraz daha fazla maç oynayabilse, Yattara şu an Karadeniz yerine Fransa ya da İtalya'da olurdu.

Üstelik iyi bir kulüpte...

Bu adam onlarca kez ispatladı ki, pek az futbolcuda olan adam eksiltme, sürat ve isabetli pas yeteneklerine sahip... Allah vergisi bir tekniğe sahip... Ve bu konularda istikrarlı...

Velhasıl Türkiye'ye gelmiş en iyi isimsiz yabancılardan birisi ve onu seyretmek ayrı bir zevk...


Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi