T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 24 MART 2006 CUMA
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Bugünkü Yeni Şafak
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv
Ali Murat GÜVEN

"Libo-solcu" sinema yazarı modeli

Ne yazık ki şimdi aktaracağım olayın ekran başında canlı tanığı olamadım; ama söz konusu sinema programını izleyen bazı dostlarım orada gözlemledikleri manzarayı sonradan sinir krizleri geçirerek anlattılar.

Olay, çiçeği burnunda yönetmenlerimizden Hasan Karacadağ'ın -250 bin YTL gibi oldukça alçakgönüllü bir bütçeyle çekilmesine karşılık- bir buçuk ay içinde yarım milyon izleyiciye ulaşarak, Türk korku sinemasının gelecekteki örneklerini tasarlayan diğer genç sinemacılarımıza da umut aşıladığı öncü filmi "Dabbe" ile ilgili...

Karacadağ'ın "Dabbe"si 10 Şubat'ta gösterime girdiğinde, kanallardan birinde türlü türlü laf cambazlıkları yaparak kendince "elitist" çizgide sinema programı yapan bir hatun kişi, bu filmin "Atatürk ilke ve inkılâplarına aykırı olduğunu" ileri sürüp onu doğru düzgün tanıtmayı reddetmiş. Dahası, bilenlerin iyi bildiği o "sinemayı en ince ayrıntısına kadar yiyip yutmuş dişi bilge" üslûbuyla da genç yönetmen ve filmiyle inceden inceye dalgasını geçmiş.

Pekiyi ya, gerekçe?

Gerekçesi çok basit; yönetmenin öyküsünü kurarken bir Kur'an âyetinden hareket etmesi...

İşte, haftalardır bu sütunlarda tam olarak bunu anlatmaya çalışıyorum. Ben ve benim gibiler, bu ülkenin medyasını adım adım ele geçiren, kendi kültürel iklimine böylesine yabancılaşmış tipleri biraz olsun "dengelemek" için varız. Yoksa, artık kemikleri bile toprak olan Tarkovski'nin sineması üzerinden uyuklatıcı cümlelerle "yaşamayan sinema sayfaları" hazırlamak ya da hakikisi orada bütün yetkinliğiyle yazıp çizmeye devam ederken muhafazakâr kesimde iğreti ve alaturka bir Atilla Dorsay olmak için değil!

Şu duyduğunuza inanabiliyor musunuz? Hayatı boyunca, başta "Exorcist" ve "Omen" olmak üzere, Amerikan kaynaklı korku sinemasının -köküne kadar Hıristiyanlık ve İncil'den beslenen- gelmiş geçmiş bütün o ünlü örneklerini tekrar tekrar izlemiş, vakti geldiğinde de bunlara en cilalı cümlelerle methiyeler düzmüş olan hanım kızımız (ki kendisi çağdaş Türk sinema eleştirmeni/programcısı kimliğinin çok tipik bir yansımasıdır) henüz yolun başlarındaki bir Türk yönetmenine sırf ilhamlarını Kur'an'dan alan bir korku filmi yapmaya yeltendiği için öyle bir öfke duyuyor ki işin içine sinema yazarlığı tarihinde belki de ilk kez "Gazi Mustafa Kemâl Paşa" bile karıştırılıyor!

İşte bu manzara, tam olarak çağdaş Türk aydınının manzarasıdır.

Bu fakirin ve az sayıdaki gönüldaşının görevi de böylelerinin gazını almak, hepsi âdeta tornadan çıkmışçasına birbirine benzeyen yazılarında/programlarında sergiledikleri sosyo-kültürel yıkıcılığın önünde kaderin izin verdiği süre boyunca set oluşturmaktır.

Elektronik posta kutuma gelen okur mektuplarından anlıyorum ki şimdiye kadar bu yöndeki duruşumu lâyıkıyla anlayabilenler de oldu, anlayamayanlar da...

Anlayamayanları ya da anlamamakta direnenleri bu vesileyle bir parça daha aydınlatmakta yarar var.

Başlıktaki "libo-solcu" deyimini bundan bir kaç yıl önce türettim. Görünüm olarak ilk etapta ideolojik anlamda "solcu" izlenimi uyandıran, ancak kendisiyle biraz teşrik-i mesaide bulunulduğunda ise sosyalist bir hayat tarzına özgü kimi dünyevî erdemler ve davranış pratiklerinden zerre kadar nasibini almadığı anlaşılan, fırsatını bulduğu ilk anda da Amerikan alışveriş tapınaklarının fast-food restoranlarında atıştırmaya koşan 1990 sonrası türemiş yeni bir insan (ve de gazeteci) modelinin tanımıdır bu. Ki bu "Akmerkez" çocuklarının hayatında "solculuk", daha hakça bir paylaşım arayışının siyaset biliminde yerini almış olan ideolojik tanımıyla değil, son onbeş yıldır ortaya çıkan o iyice daraltılmış, içi boşaltılıp iğdiş edilmiş ve özünden saptırılmış biçimiyle vardır. "Kendime solcu diyeyim de derin devletin şahsıma yönelik taciz ve işaretlemelerinden kestirme biçimde kurtulayım. Böylelikle, ne kadar ilerici, ne kadar çağdaş, ne kadar Atatürkçü, ne kadar özgürlükçü olduğumu da otomatik olarak anlamış olurlar" mealinde bir "sentetik solcu postu" giyerler böyleleri...

Ama gündelik hayatlarında, boza kıvamına gelmiş bir liberal kapitalizm denizinin içinde yüzmeye de pek bir bayılırlar.

Bazı şeyleri "kör parmağım gözüne" anlatmayı hiç sevmiyorum; ama kimi çok bilmiş okur mektupları ve karşı cepheden gelen acıklı taarruzlar beni buna mecbur bırakıyor.

Bu sayfanın daha ilk günden itibaren belirlenmiş olan çok net bir hedefi var: Kuru kuruya "film tanıtımı" yapmak değil, sinemayla haşır neşirlikleri zayıf ya da orta düzeyde olan (özellikle de genç) okurlara bilinçli bir sinema tüketim kültürü sunmak... Okura etik ve ideolojik anlamda özenle filtre edilmiş bir sinema bilgisi ve sevgisi kazandırma çabamızın haricinde, sektörden hiç kimseye yaranmak gibi bir derdimiz yoktur ve de olmayacaktır.

Sayfamızın ikinci önceliği, hangi siyasal görüşün mensupları tarafından çekilmiş olursa olsun, ille de "Türk filmleri"dir. Bu sayfa öncelikle ulusal sinemamızı destekler. O hafta gösterime giren filmler arasında bol ödüllü bir Amerikan filmi ve bunun karşısında da sessiz sedasız görücüye çıkan bir Türk filmi varsa, öncelik -çok istisnai hâller dışında- "Türk filmi"nindir. Çünkü Türk filmlerinin bu ülkenin medyası ve izleyicileri haricinde kendilerini sunabilecekleri hemen hemen başka hiç bir pazar yok. Oysa, bir Amerikan filmi, bu ülkede olmasa bile, küresel ölçekteki doğal pazarı durumundaki 200 ülkenin pek çoğunda gişesini rahatça yapabilir. Hâl böyleyken, benim vicdanım, herkesten ve herşeyden önce "kendi yönetmenlerimi" kollamayı emrediyor. Bu kural Mustafa Altıoklar ve Ezel Akay için de Mesut Uçakan ya da İsmail Güneş için de aynen geçerli...

Bir diğer ilkemiz ise sayfada kullanılan dilde "anlaşılırlık"... Burası bir "sinema akademisi" ya da yalnızca meraklılarının okuduğu bir sinema kitabının sayfaları değil, günlük bir gazete. Yani, basılı yayınlar arasında en "kozmopolit" ileti gönderme mecrası... Dolayısıyla, bu sütunlarda benden Theo Angelopulos ya da Andrei Tarkovski sineması üzerine derin felsefî attırımlar bekleyen arkadaşlar için yapabileceğim fazla bir şey yok. Burayı diğer sinema yazarlarına "Baaaak, son yazımda ne de müthiş entel saptamalarda bulundum" şeklinde aile içi mesajlar göndereceğim bir platform olarak görmüyorum; çünkü böyle bir hakkım yok. Doğrudan doğruya sinema konusunda basamakları adım adım tırmananlara seslenme çabası ve derdindeyim.

Ve hepsinden önemlisi... Bana, bu sayfanın yaklaşımlarını muhafazakâr camiadaki diğer kalemlerin yaklaşımlarıyla kıyaslayan kinayeli mesajlar göndermeyin lütfen. Bilin ki buna bütün kalbimle uyuz oluyorum. (Bakın ne kadar da "banal" bir cümle oldu. Tıpkı bundan önce kullandığım ve yeri geldikçe bundan sonra da kullanacağım bütün o "banal" cümleler gibi!)

Herkes bildiği gibi yazabilir; ben de aynen bildiğim gibi yazıyorum ve başkalarının ne yazdığı da beni zerre kadar ilgilendirmiyor. Tek ilgilendiğim konu şu: Bu işi yaptığım sürece, benim kalemim üzerinden bir tek genç dimağın bile kirlenmemesi...

Bazıları karşı taraflara şirin gözükmek adına kimi "çağdaş" ve "ilerici" filmlerdeki sapkın cinsel tercihlere, soft ya da hard porno görüntülere, anlamsız ve amaçsız bir şiddete, kaba-saba bir dil kullanımına ve çarpık ideolojik mesajlara alabildiğine duyarsız kalabilir. Dahası, benim kavrayamayacağım kadar yüksek bir "sanat aşkı" adına bunları hoş da görebilir. Bu tamamen onların sorunu. Benim sorunum ise izleyicisiyle üreticisiyle olabildiğince nitelikli ve seçici bir algının, daha güzel ifadesiyle, yakın geleceğe damgasını vuracak bir "irfan sineması"nın temellerini atanlar arasında yer almak...

O yüzden, "libo-solcu"lara benzemek için çırpınanların kimlikleri onlara, benim direnen kimliğim ise bana...


Geri dön   Mesaj gönder   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Dizi | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi