T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
D Ü Ş Ü N C E   G Ü N D E M İ 24 MART 2006 CUMA
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Son Dakika
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

YÖNETEN:
Yusuf KAPLAN


ÖMRÜNE BEREKET Gül Yetiştiren Adam

2006, Türk hikayesinin ve deneme yazarlığının büyük kalemlerinden Rasim Özdenören'in yazı hayatının 50. yılı. İlk öyküsü Ocak 1957'de Varlık dergisinde yayınlanan üslup ustasının hayatı yazıya adamış bir hayat.

Rasim Özdenören 1959 YAZIYA ADANMIŞ BİR HAYAT
1940'da, Kahramanmaraş'ta doğdu. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni ve İstanbul Üniversitesi Gazetecilik Enstitüsü'nü bitirdi. Devlet Planlama Teşkilatı'nda uzman olarak çalıştı. ABD'nin çeşitli eyaletlerinde, 1970-1971'de iki yıl kadar kaldı. 1975'de Kültür Bakanlığı Bakanlık Müşavirliği görevine geldi, bir yıl da müfettişlik yaptı. Çok Sesli Bir Ölüm ve Çözülme adlı hikayeleri TV filmi yapılmış, bunlardan ilki, Uluslararası Prag TV Filmleri Yarışması'nda jüri özel ödülünü almıştır. Eserleri: İpin Ucu, Yumurtayı Hangi Ucundan Kırmalı, Yaşadığımız Günler, Acemi Yolcu, Red Yazıları, Çözülme, Yeni Dünya Düzenin Sefaleti, Köpekçe Düşünceler, Ben ve Hayat ve Ölüm, Çok Sesli Bir Ölüm, Müslümanca Düşünme Üzerine Denemeler, Hışırtı, Kafa Karıştıran Kelimeler, Müslümanca Yaşamak, Çapraz İlişkiler, Gül Yetiştiren Adam, Hastalar ve Işıklar, Yeniden İnanmak, Ansızın Yola Çıkmak, Denize Açılan Kapı, Kent İlişkileri, Ruhun Malzemeleri, Kuyu, Çarpılmışlar, İki Dünya, Aşkın Diyalektiği, Toz, Yazı İmge ve Gerçeklik, Düşünsel Duruş.
Fadime
Özkan
Rasim Özdenören, Türk hikayesinin ve deneme yazarlığının yaşayan en büyük isimlerinden, Mavera'nın "yedi güzel adam"ından biri. Bir üslup ustası. Yayınlanan hikaye kitapları ile Türk edebiyatının, düşünce kitapları ile düşünce dünyasınının, önünde saygı ile eğinilmesi gereken büyük ismi.

2006, Rasim Özdenören'in yazı hayatının 50. yılı. Henüz 16 yaşında iken yazdığı, 1957 yılında, Varlık dergisinin Ocak sayısında yayınlanan "Akar Su" adlı ilk öyküsünün üzerinden elli yıl geçti. Özdenören bu elli yılı, bireyin yalnızlığını, yabancılaşmasını, kuşak çatışmasını, modernlik, gelenek gibi sorunları, değerlerinden koparılmış ve modern kentlerin varoşlarında kıstırılmış bireyin / ailenin acılarını anlatarak geçirdi. Bu çaba onu Türk öykücülüğünün ve deneme yazarlığının en büyük isimlerinden biri kıldı. O yüzden bu yıl Rasim Özdenören yılı olacak. Onu büyük bir keyif ile, okuduğu her satırın kıymetini bilerek okuyanların şükranlarını ifade edeceği, okuma ya da hakkıyla okuma bahtiyarlarına erişememiş olanların kayıplarını telafi edeceği bir yıl olarak yaşanacak.

'SEN DE BİR HİKAYE YAZ'DAN 'SEN ARTIK HİKAYE YAZMA'YA BİR SÜREÇ

Rasim Özdenören yazmaya 1956 yılında, henüz bir lise öğrencisi iken başlar. Başlama amacı, bahanesi kendi ifadesiyle "biraz tuhaftır". Çünkü, yazdığı öyküsünü okumasını isteyen ve "sen de öykü yazarsan okuturum" diyen bir arkadaşının şartlı talebiyle başlar. İki arkadaş arasındaki 'şartlı öykü yazma pratiği' onun yazmaya ısınmasını sağlar. Büyük bir kalemin işlemeye, ışıldamaya böyler başlar. O kadar ki, yıllar sonra Fethi Gemuhluoğlu "sen artık hikâye yazma!" der Rasim Özdenören'e: "Yazmayı bırak çünkü, senden sonra geleceklerin önünü tıkıyorsun. Sen bırak ki; onlara yol açılsın".

İlk eserlerini toplumcu gerçekçilerin belirlediği bir edebiyat ortamında veren Özdenören, mensup olduğu dünya görüşünü, duyarlılığını ve bakış açısını taşır öykülerine. Düşünceyle yoğrulmuş, oradan neşet etmiş ama mesaj taşımayan, böyle bir önceliği olmayan öykülerinde, "öykünün öykü olma hakkı"nı hakkıyla verir. "Sanat eseri olmanın hakkını veren sanat eserinin mesajı, bitimsiz olarak kendi içindedir." der. Öykü yazmanın "dehaya mahsus bir iş olduğunu" ispatlar ve böylece kabul görür.

Rasim Özdenören Çağdaş Türk Öyküsü'ne yepyeni bir çehre ve yerlilik kazandırır. Hikâyelerinde bireyin bilinçaltına iner, ruhsal çözümlemelerde bulunur. Ele aldığı birey susturulmuş ve bastırılmıştır, duyguları dış dünyanın gerçekliğiyle çakıştığı için de yaralıdır, dolayısıyla ızdıraplı. Bu coğrafyada bir kültür değişimi yaşanmıştır çünkü, yaşanan köklü değişim, kuşaklar arasındaki bağı koparmış, geçmişle kurulamayan ilişki, kuşaklar arası iletişimsizliği derinleştirmiştir. Buradan doğan trajedileri, olayın sosyolojik, tarihsel, ekonomik temellerini de vererek işleyen Özdenören, bu ülke insanının yaşadıklarının bilinçaltı boyutunu, zihinsel macerasını doyumsuz bir üslupla aktarır öykülerine.

'AN'I VE GEÇMİŞİNDEN KOPAN BİREYİ ANLATTI

Ömrünce 'an'ı yakalamaya çalıştığını söyleyen Rasim Özdenören, "Hastalar ve Işıklar"da değerlerinden koparılmış insanların acılarını, toplumsal değişimin insana yansıyan sonuçlarını dantel gibi işler. Hayalgücünü harekete geçiren tasvirler yaparken, gerçeklik duygusundan asla kopmaz. Daha sonra televizyon filmi haline getirilen "Çözülme" ve Uluslararası Prag TV Filmleri Yarışması'nda Jüri Özel Ödülü alan "Çok Sesli Bir Ölüm"de ise aileyi, çözülmüş, parçalanmış ailelerinin yaşantılarını merkeze koyar. "Çözülme"de toplumu ve aileyi ayakta tutan dinamiklerin ortadan kalkmasıyla çözülmenin nasıl da kaçınılmaz olduğunu şaşırtıcı bir orijinallikle, üstün bir dil işçiliğiyle işler. "Hışırtı"daki öykülerinde ise kelimenin çağrıştırdığı gibi sıkıntı içindeki kadını hayatta var olduğu gibi anlatır.

"Çarpışmalar", yanlışa yönlendirilmiş insanların, dini değerlerden de uzaklaşınca yaşadığı yabancılaşmanın, karşılaştığı açmazların trajik destanıdır. Bu ülke insanının parçalanmış dünyasına ışık düşüren yazar "Denize Açılan Kapı"da da, kendi gerçeğini arayan insanın varıp dayandığı geçitteki fıtri dinginliği dile getirir.

"Gül Yetiştiren Adam" adlı romanında, düşmana karşı mücadele vermiş bir neslin son temsilcilerinden biriyle ve onun sessiz protestosuyla tanıştırır okurunu. Mücadele sonrası yaşananlara üzülen, susarak direnen ve kendini elli yıl boyunca evine, "Peygamber aşkı"na yetiştirdiği gül bahçesine kapatan bir adamı anlatır.

Olayların esrarengiz bir atmosfer içinde aktarıldığı "Ansızın Yola Çıkmak" adıyla kitaplaştırdığı öykülerinde zihnin zaman ve mekan algılarıyla oynar. Öykülerin kurgusu düş ve düşünce alışkanlıklarını aşmayı gerektirir.

Değişim, uyumsuzluk, yabancılaşma konularını hikayeciliğimizde ilk kez yerli bir bakışla ve tüm boyutlarıyla ele alan yazar

"Kuyu"da da 'kuyuya düşen' insanımızı anlatır. Sıradan, basit gibi görünenleri kendiliğinden içkin olanla, felsefeyle yoğurarak anlattığı öykülerini ise Toz'da toplar "Ben isterim ki; öykülerim okunduğunda insan ruhen yüceldiğini hissetsin!" diyen Rasim Özdenören. Bu yüzden kitapta "töz", bir sözcük değildir sadece. Töz yani içe ve dışa bakan göz demektir. Aşk, doğa, hayat ve dirim üzerine nitelik ve derinlikte doruklaşmış aşk öykülerini toplamıdır Töz.

Rasim Özdenören'in öyküleri gibi denemelerine de dine, felsefeye, ideolojiye, toplumsal ve bireysel gerçekliğe ilişkin zengin bir alt yapı hakimdir. Onu "Rasim Özdenören" yapan işte bu donanımı ve "insan beyninin ürünü olan her şey şiirdir" bakışından doğan üslup ustalığıdır. Öykülerindeki temaları denemelerinde açık bir zihin, dikkatli ve derinlikli bir bakış, özenli bir anlatımla işler. Ele aldığı kavramların hücrelerine kadar inerek inceleyip analiz ederek yazar Rasim Özdenören.

Deneme kitaplarından "Kafa Karıştıran Kelimeler"de yazar muhatabına bir düşünme yöntemi teklif eder. Batılılaşma sürecinde anlam kaymasına uğrayan kelimeleri, kavramları ele alarak onları kafa karıştırıcı niteliklerinden soyup özüne açar. "Müslümanca Yaşamak"da Müslümanın elindeki fırsatı değerlendirerek kendi iç oluşumunu gerçekleştirmesi gerektiğine dikkat çeker. "Eşikte Duran İnsan"da İki eşik arasında kalan insanımıza İslâm maneviyatının temel kavramlarını hatırlatır. "İki Dünya"da uygarlık olgusunu ve kenti tartışır, "Köpekçe Düşünceler"de edebiyat ve sanat üzerine düşüncelerini toplar. 2004'te yayınlanan "Düşünsel Duruş" adlı deneme kitabında günümüz insanının kafa karışıklığının arka planını analiz eder. İçinde yer aldığımız kültürel ortam tarafından oluşturulan 'düşünsel duruş'un dışına çıkarak onu gözlemeyi dener. Rasim Özdenören geleneksel estetiğimizde ifadesini bulan mazmunlara göndermede bulunarak bir aşk metafiziğine yöneldiği "Aşkın Diyalektiği"nde ise felsefenin, sanatın, edebiyatın içinden derlediği 'aşk'ı tasavvufi bakışta yoğurup kristalize eder. Kalbin hallerini anlatırken 'Aşk'ın gerçeğini varlığın dikey boyutunda irdeler.

50 YIL ÖNCE YAYINLANAN İLK ÖYKÜSÜ / AKAR SU

Köyde kullanılan su, büyücek bir dere içinde-, köyün içinden geçer. Bu suyun kaynağı ihtiyar bir çınarın oyuğudur... Su açıkta aktığın-dan her türlü pislik bu derede temizlendiği gibi içecek, yemeğe koyacak su da buradan temin edilir. Camiin suyu dere kadar soğuk olmadığından fazla kullanılmaz...

Geçen yıl derenin bir kısmı beton borularla kapatılmıştı. Geri kalanı da yapılacaktı. Bahçelere de ayrıca bir kanalla su gönderilecekti. Fakat köylü bu kanal işine akıl erdiremedi... Bağı bahçesi olanların çoğu bu işe yüz çevirdi. Bağları bahçeleri susuzluktan ölecek miydi? Bunca yıldır açıkta akmış bir şey olmamıştı da bundan sonra mı olacaktı? Ne gereği vardı sanki bunun...

Borular fazla yaşamadı... Herkes bahçesinin önünden geçen boruyu kırdı, bahçesine su gönderdi. Dere gene açıktan akmağa başladı. Suyun değeri daha iyi anlaşıldı... Artık, çocuk bezi de derede yıkanıyor, kilimler derede tokaçlanıyor, çocuklar derede temizleniyordu, içilecek, yemekte kullanılacak su yine dereden...

Geçen gün dere kenarında geziniyordum. Kadının biri, derede ova ova bir çocuk bezi yıkıyordu. Hiç acayip karşılamadım... Olağan işlerdendi... Alacağım cevabı bildiğim halde sordum:

- Bacı, dedim, bu bezi niye burda yıkıyorsun, pis değil mi?

Başını kaldırmadan ters ters baktı:

- Sen şo yokarı tarafları görmüyon mu? Döller pislemişler, onu da sıra sıra dere kenarına düzmüşler. Çocuk işte, oynar böyle... Elini ayağını mı dutucun?.. Çocuk pisi pis olmaz...

Koluyla yüzünün terini sildi. Sonra elini suya daldırdı. Bir avuç içti. Bir avuç daha içti:

- Bu su akar oğul, dedi. Sen bilmen mi ki akan su pislik dutmaz. Hemi zumzuk kadar çocuğun ne pisi olucu ki...

Çocuğun bezini tekrar suya daldırdı. Daha iştahlı ovmaya başladı.


ÖZDENÖREN BSF AKADEMİ'DE

Yazarlığının 50. yılına giren Rasim Özdenören BSF Akademi ile Mostar dergisinin ortaklaşa düzenlediği panel ve konferans dolayısıyla Cumartesi günü BSF Akademi'de olacak. Saat 15:00'te başla-yacak olan programda Özdenören bir konuşma yapacak.

  • Bilgi için tel: 0 212 245 93 93 / bilgi@bsfakademi.net, info@bsfakademi.net

    Geri dön   Yazdır   Yukarı


  • ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

    Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Spor | Yazarlar
    Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
    Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
    Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi