T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 31 MART 2006 CUMA
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Son Dakika
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Hayrettin KARAMAN

Yasağın sınırları

Başörtüsü yasağı karşısında dört anlayış, dört tavır var: 1. Müslümanlara göre:

Başörtüsünün (örtünmenin, tesettürün) Allah emri, dini ödev olduğuna inanan yüzmilyonlarca (belki milyarca) Müslüman'a göre -yanında belli ölçülerde açılmak caiz olan kişiler dışında- hiçbir kimsenin yanında baş açılamaz; bu yasak bakımından özel ve kamusal alan farkı olamaz. Bu sebeple Müslümanların talebi her yerde ve her zaman (okulda, dairede, şehirde, kırsal bölgede...) isteyenlerin örtünme emrini yerine getirmelerini engelleyen düzenleme ve uygulamalara son verilmesidir. Yarım yamalak çözümler Müslümanları tatmin etmez, diğer haklarından mahrum olmaksızın dinlerinin emirlerini uygulama hak ve özgürlüklerini sağlamış olmaz. Müslüman oldukları halde örtünmeyenlere belli şartlarda tahammül edilir, ama "iyi yaptınız, hoş görüldünüz" denmez.

2. İnsan haklarına ve hukukun üstünlüğüne dayan demokrasiyi benimseyenlere, laikliği bu çerçevede anlayanlara göre:

Herkes inandığı gibi yaşar, başkalarının hak ve özgürlüklerine zarar vermedikçe din özgürlüğü sınırlanamaz. Kamusal alanda örtünenler de bu davranışlarıyla başkalarının hak ve özgürlüklerine zarar vermemektedirler. Açık ve kesin zarar söz konusu olduğunda ancak gerekli olduğu kadar sınırlama yapılabilir.

3. Hak ve özgürlüklere dayalı demokraside din özgürlüğünü sınırlayan laiklik anlayışına öncelik verenlere göre:

Kamusal alanda örtünme başkalarını rahatsız eder, güvensiz kılar, olumsuz etkiler, bu sebeple kamusal alanda örtünme (dini görünür kılma) serbest bırakılamaz.

4. Laikçilere göre:

Bunlar, ülkenin özel durumu vb. hukuki olmayan gerekçelere dayanarak demokrasiyi sınırlayan ve laikliği din (dindarlaşmanın gelişmesi, yayılması) karşıtlığı olarak uygulayanlardır. Bunlara göre kadının örtünmesi ayrımcılıktır, kadın haklarına aykırıdır, kadının kendisini köleleştirmesidir ve insan hakları buna izin vermez, kadın istese de örtünmesi, hem özel hem de kamusal alanlarda engellenmeli, din toplum içinde görünür kılınmamalı, çocuklara okullarda ve okul dışında din eğitimi ve öğretimi yapılmamalıdır...

Muhafazakâr Müslümanlar ile ikinci maddede yer alanlar ülkemizde yaşayan insanların kahir ekseriyetini teşkil ediyorlar. Bunların iktidardan bekledikleri "yarım yamalak, İsa'yı da, Mus'yı da tatmin etmeyen, örtünenleri bazı temel haklarından mahrum bırakan" çözümler değildir. Artık ülkemizde "isteyenin her yerde başını örtmesi, istemeyenin örtmemesi" konusunda büyük (olabileceği kadar) bir görüş birliği hasıl olmuştur.

Durum böyle iken iktidar kanadından birinin çıkıp da: ""Başörtüsüne ancak hizmet alınan sivil alanda izin verilebilir, hizmet verilen kamusal alanlarda izin verilmez. Laiklik prensibi bunu gerektirir. Şayet birileri çıkıp hizmet verilen alanlar için başörtüsü takmayı isteyecek olursa, bu 'siyasal psikiyatri'ye girer, kendisine laiklik prensibinin buna izin vermediğini söyleriz." (ATV, Fatih Altaylı'nın Teke Tek programı, 23 Şubat 2006; Ali Bulaç'ın 28 Mart tarihli Zaman'daki yazısı) demesi yalnız mideleri değil, ortalığı da bulandırır. Bulantıyı giderecek açıklamalar beklenir.

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi