T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
D Ü Ş Ü N C E   G Ü N D E M İ 12 MAYIS 2006 CUMA
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Yurt Haberler
  Son Dakika
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

YÖNETEN:
Yusuf KAPLAN


MÜSİAD bitmedi; asıl yeni doğuyor

MÜSİAD'ın 2001 krizindeki tavrı ile 28 Şubat'taki demokratik duruşu bir çok sivil örgütün çok ilerisinde idi. Ülkemizin ekonomik ve toplumsal sorunlarına önerdiği çözümler, Türkiye ve dünya gerçeklerine göre uygulama kabiliyeti çok daha yüksek çözümlerdi.

  • YUSUF ENGİN (*)
    Hürriyet Gazetesi yazarlarından Ahmet Hakan Coşkun'un "MÜSİAD da bitti" başlıklı yazısının ardından konu ile ilgili Referans Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Eyüp Can ile Bugün Gazetesi yazarı Perihan Çakıroğlu'nun cevapları MÜSİAD'ı faydalı bir tartışmanın odağına yerleştirdi.

    Türkiye'de bazı sivil toplum kuruluşlarının, bu arada MÜSİAD'ın "onlarda var bizim de olsun mantığıyla kurulduğu" iddiası, gerçeğin çok basitleştirilmiş ve açıklayıcı olmaktan uzak bir izahıdır. Konu MÜSİAD olduğu için MÜSİAD üzerinden konuşmak gerekirse bu sivil toplum örgütünü var eden toplumsal gerçek, bir temsil ve katılım sorunu olarak çıkar karşımıza. TÜSİAD gibi son derece büyük çaplı şirketlerin oluşturduğu ve daha çok İstanbul ağırlıklı olan bir yapının sanayicilerin tamamını temsil edemediği dikkate alınırsa MÜSİAD gibi bir örgütün doğması kaçınılmaz hale gelecektir; nitekim gelmiştir de. Elbette MÜSİAD'ın varoluş gerekçesi sadece temsil sorunundan ibaret değildir ve TÜSİAD'la hem zihniyet, hem de başta ekonomi ve siyaset olmak üzere bir çok alanda ciddi farklılıkları ve belki de bir o kadar da ciddi benzerlikleri bulunmaktadır.

    Ayrıca gözden uzak tutulmamalıdır ki, MÜSİAD'ın kuruluşu ve yükselişi ile Anadolu sermayesinin yükselişi arasındaki paralellikler dikkatli bir inceleme ile hemen anlaşılabilecektir.

    Hakkı teslim noktasında söylemek gerekirse, MÜSİAD'ın 2001 krizindeki tavrı ile 28 Şubat'taki demokratik duruşu bir çok sivil örgütün çok ilerisinde idi. Aynı şekilde, bir çok ekonomik ve toplumsal soruna karşı taşıdığı duyarlık ve bu duyarlığın bir yansıması olarak önerdiği çözümler, Türkiye ve dünya gerçeklerine göre uygulama kabiliyeti çok daha yüksek çözümlerdi.

    MÜSİAD'IN VAZGEÇİLEMEZLİĞİ

    Burada, "bir işçi örgütünün lideri olarak MÜSİAD'ı savunmak sana mı düştü?" şeklinde sorulabilecek soruya cevabımız, "evet" olacaktır.

    Bunun iki nedeni veya gerekçesi var. Birincisi, benzer haksız eleştiriler bizim için de hep yapıldı ve bunun böyle olmadığını anlatmakta çok ciddi sorunlar yaşadık. İkincisi, çalışma hayatında, işçi ve işveren kuruluşları, karşıt iki güç değil, üretimin iki kanadından biridir. Dolayısıyla TÜSİAD için yaptığımız gibi, MÜSİAD için de, âdil ve objektif eleştirilerimizle beğenilerimizi çekinmeden dile getirmek bizim öncelikli sorumluluklarımızdan biridir.

    MÜSİAD, TÜSİAD'ın ulaşamadığı ve temsil edemediği bir eksiğin üzerinde yükselmiş, daha geniş bir tabana yayılmış, ciddi bir ekonomik güç haline gelmiştir. Bu onu TÜSİAD'A göre topluma ve toplumun değerlerine daha yakın hale getirmiştir.

    Toplumsal ve demokratik değerleri savunma, benimseme noktasında çoğu zaman TÜSİAD'dan daha tutarlı bir çizgi geliştiren MÜSİAD, artık bütün iç ve dış çevrelere kendini kabul ettirmiş bir kuruluştur. MÜSİAD, temsil kabiliyeti, toplumsal ve kültürel değerlerimize yakınlığı gibi önemli özellikleriyle vazgeçilmez bir sivil toplum örgütüdür.

    MÜSİAD'ın bittiğini söylemek elbette mümkün. Mümkün ama gerçek midir?

    "Onlar ve biz" ayrımı üzerine iki ayrı dünya kurmak mümkün değildir ama gerçek ve hükmî kişilikler için her zaman "onlar ve biz" ayrımı ve birliği olacaktır. Ama "onlar ve biz" ayrımı bir cepheleşmeyi değil, farklılıkları işaret ettiği sürece. Bugün gelinen nokta, cepheleşme sürecinden çıkmış farklılıklarla birlikte var/olma sürecine dönüşmüştür. TÜSİAD'ın varlığı MÜSİAD, MÜSİAD'ın varlığı TÜSİAD için son derece gereklidir ve bu alanda iki farklı işveren örgütü, ülkemiz, demokrasimiz ve başta çalışma hayatı olmak üzere ekonomimiz için bir kazançtır. Dolayısıyla "MÜSİAD bitti" demenin hiçbir inandırıcılığı yoktur.

    MÜSİAD'IN SORUNLARI

    MÜSİAD bitmedi ama doğrusunu söylemek gerekirse, bazı noktalarda halen misyonunu yerine getirememekte, vizyonuna uygun bir nitelik kazanamamış görünmektedir.

    MÜSİAD'ın asıl zaafı buradadır. Bu zaaflardan birincisi, çalışma hayatı ile ilgilidir ve kendisini en çok sendikalaşma konusunda hissettirmektedir. Sözgelimi MÜSİAD'a üye sanayicilerle TÜSİAD'a üye sanayicilerin işyerlerindeki sendikalaşma oranı karşılaştırıldığında acaba nasıl bir sonuç çıkacaktır?

    Bizim böyle bir araştırmamız olmadı ama açıkça söylemek gerekirse MÜSİAD üyesi işverenlerin işyerlerinde sendika görmemek konusunda çok ciddi bir katılıkları olduğunu biz kendi çalışmalarımızdan biliyoruz ve rahatlıkla yeterli sayıda örnekler verebiliriz.

    Bu durum tam ve eksiksiz bir demokrasiden yana olan, temel hak ve özgürlükler konusunda pazarlıksız bir çizgi üzerinde ilerleyen bir sivil toplum örgütü için ciddi bir çelişkidir hatta ciddi bir handikaptır.

    MÜSİAD'a şöylesi bir hatırlatmada bulunmak isterim: Hem sivil toplum örgütü olarak kendisinin varlığı ve devamı, hem de üyelerinin işletmelerindeki gelişmenin sağlıklı ve modern bir yapıya kavuşması, ülkemizde ve işletmelerde güçlü sendikal yapıların oluşmasına bağlıdır.

    Hem MÜSİAD'ın savunduğu değerler, hem demokratik toplumun değerleri, aslında, işçinin emeğinin karşılığında daha iyi bir hayata kavuşması için sendikal hak ve özgürlüklere gerekli teminatı sağlamayı öngören değerlerdir. Eğer MÜSİAD, bu değerleri hayata geçirmeyi özendirmekte pasif kalırsa, hem kendi varlık sebebi ile çelişir; hem de daha sağlıklı, herkesin hak ve hukukuna riayet edilen, özgüveni olan ve iç-barışı tam anlamıyla sağlanabilmiş bir Türkiye'nin amaç ve ufuklarıyla.

    Gelişmiş ülke-lerdeki işletmelerde, küreselleşmenin sermaye kesiminin sınırları aşan gücünün en azından etik kurallarla denetimine imkan veren önemli ve küresel ilkeler getiren Küresel İş Anayasası yürürlüğe sokulurken, MÜSİAD, bu gelişmeleri yakından izlemelidir. Küresel İşbirliği Anlaşması girişimi, ''şirketlerin, BM teşkilatlarının, çalışma ve sivil toplum örgütlerinin bir araya gelerek, ortak vizyon, amaç ve değerler doğrultusunda çalışmalar yapmasını'' hedefliyor ve 3. ilkesi de örgütlenme özgürlüğü ve toplu sözleşme haklarının etkin bir şekilde tanınmasını kurala bağlıyor.

    KÜLTÜRE YATIRIM YAPMALI

    MÜSİAD'ın önemli zaaf alanlarından biri de, kültür, sanat ve ilmî araştırmalar konusunda hissedilebilir bir politikasının ve kamuoyuna yansıyacak faaliyetlerinin olmamasıdır. Esasen bütün muhafazakâr kurum, kuruluş ve yapıların genel zaafını oluşturan bu eksikliğin hemen her alanda kendisini göstermesine rağmen bir çözüm ve iyileştirme çabasına rastlanmaması son derece şaşırtıcı ve düşündürücüdür.

    Popüler kültürün çözücü, yozlaştırıcı etkilerinden kaygı duyduğundan emin olduğumuz MÜSİAD ve üyelerinin, bu konuda yapılması gerekenleri bir fedakârlık olarak değil aslî görevlerinden biri saymaları gerekir. Gelişmiş ülkelerde kültür ve sanat, hem bu alanda faaliyet gösteren işletmelerin ürettikleri ürünlerle hem de varlıklı kesimlerin ve bireylerin ciddi destek ve katkılarıyla gelişmiştir. Bunun ilk ve önemli şartlarından biri elbette sanat ve kültürün işverenlerin de hayatında ağırlıklı bir yeri olmasıdır.İnsan, hayatın merkezindedir ve ekonomik faaliyetler dahil bütün faaliyetler, insan-merkezli bir niteliğe bürünmedikçe insana ve insanî değerlere karşıt hâle gelir. Bunun en fazla farkında olması gereken MÜSİAD, savunduğu değerleri üretim ve tüketim alanının içine yerleştirmediği takdirde işte o zaman bitme noktasına gelir.

    Ama ben, MÜSİAD'ın bu toplumla paylaşacak ve yapacak çok fazla şeyinin olduğuna inanıyorum. Bu konuda gerekli güce ve imkâna sahip olduğuna da.

    MÜSİAD, Türkiye için çok gerekli bir kuruluştur ve bitmek bir yana daha da büyüyecektir. Çünkü kültürel duyarlıklarımızın ve dinamiklerimizin ancak henüz şehirleşmeye, büyük şehirlerde henüz kendini ifade ve temsil imkânları bulmaya başladığı bir sosyo-kültürel sürecin içine girdiğimiz bir zaman diliminde, MÜSİAD'ın gerçek misyonunu, yükümlülüğünü asıl bundan sonra yerine getirebileceğini düşünüyorum.

    O yüzden, MÜSİAD, eksikliklerini, zaaflarını gözden geçirecek bir özgüvene de sahip olduğu için, MÜSİAD'ın asıl bundan sonra gerçek anlamda varlık gösterebileceğini tahmin ediyorum.

    (*) Yusuf Engin, Hak-İş Genel Başkan Yardımcısı ve Öz İplik-İş Sendikası Genel Başkanı.

    Geri dön   Yazdır   Yukarı


  • ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

    Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Spor | Yazarlar
    Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
    Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
    Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi