T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 15 MAYIS 2006 PAZARTESİ
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Yurt Haberler
  Son Dakika
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv
Gökhan ÖZCAN

Utanmayı unutmanın mazereti olur mu?

Medyanın yine kendinden geçtiği zamanlara gelmiş bulunuyoruz. Garip bir şekilde eski kirli çamaşırlar da eş zamanlı olarak ortalığa dökülüyor, itiraflar birbirini izliyor. Aslında bütün itiraf edilenler, hepimizin bildiğini tekrardan öte gitmiyor. Çünkü bu ülkede yaşayan herkes, medyanın kendi paçasını kurtarmak ya da borusunu öttürmeye devam etmek için gereğinde her türlü etik duvarından aşarak "doğru ama zayıf" olanın yanından hızla "yanlış ama güçlü" olanın yanına seğirttiğini biliyor.

Hem zaten bir yandan itirafları sürerken, diğer yandan yeni dönem güç oyunlarına en faullü halleriyle girişilmiş durumda. Kimin hangi koltukta oturması, kimin oralara hiç yaklaşmaması gerektiği konularında sütunlar boyunca ahkam kesiliyor. Bu hakkın nereden alındığı belli değil, belli olan halktan olmadığı... Çünkü mesela iktidar partisinin halktan aldığı oy yüzdesini ülkenin kritik kararlarının alınmasında yeterli görmeyenler, en babası 600-700 bin satan gazetelerini birer kanaat organı olarak görebiliyorlar.

İstedikleri zaman etik anayolundan kirli patikalara sapma hakları onların... Üstünden on yıl geçince bu yedikleri naneleri yazı dizisi yapıp bir de bunun üstünden utanmadan para kazanıyorlar. Kendi arkadaşlarını nasıl harcadıklarını falan spot spot okuyoruz. Aynı kişiler bu işleri bırakmış falan değiller, yapmaya devam ediyorlar. Ve yine onları okumaya devam etmemizi bekliyorlar. Aralarında dürüst olanları, vakti zamanında sesini çıkaramadığı için bugün pişmanlık gösterenleri de var. Tarihten dersler alanların daha fazla üstüne gitmenin lüzumu yok, ak sayfa açmak gerek. Ama bu işi periyodik biçimde sürdüren, güç dengeleri üzerinde etik sörfü yapmayı meslek edinenler var ki, artık halkımızın onların yazdıklarına göz kapamasının zamanı gelmiş, geçmiştir.

Bu ülkede neyin nasıl olması gerektiğini söyleyenlerin en azından kendi meslek hayatlarında insanlığın ve gazeteciliğin etik vasatını tutturmuş olmaları gerekmez mi? "Valla bir tarihte yemiştik bir haltlar!.." sırıtkanlığının bir yerlerde toslaması gereken bir halk duvarı yok mudur? Yoksa bu unutkan kafalar insanoğlunun "utanma" gibi bir hasleti bulunabileceğini nasıl hatırlayacaklar?

Benim asıl endişem, zaman içinde her şeyin hakkını verdiğini, herkesin kaydını en doğru biçimde tuttuğunu söyleyip durduğumuz tarihin de giderek yalama olma ihtimalidir. Bu ülkede yaşayan insanların hafızası mı fena halde zayıflamıştır, yoksa birileri bu halkı böyle mi görmek istiyor bilemiyorum. Ama emekli koltuk sahipleri bugün çıkıp bundan yirmi otuz yıl önce söylediklerinin tam tersini söyleyebiliyorlar. Medya da onları kanaat önderi kabul edip sahipleniyor. Herhalde arşivlerini su basmıştır filan diye geçiştirmeye çalışıyorsunuz ama kazın ayağının öyle olmadığı o kadar aşikar ki!.. Gözümüzün önünde bir körler sağırlar dolambacı çevriliyor, bizim de buna inandığımız varsayılıyor.

İnanmıyor muyuz peki?

Doğrusu ben o koca halk çoğunluğunun bir tek "çıt" çıkardığını bile duymuyorum. İki seçim arasında hiç mi konuşmaz bir halk canım!


Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Dizi | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi