T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Ç A L I Ş A N I N   S E S İ 15 MAYIS 2006 PAZARTESİ
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Yurt Haberler
  Son Dakika
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 


Tahsin SINAV


Cumhurbaşkanı'nın sosyal güvenlik vetosu

Ailem aslen Denizlili olmakla ve halen bu il merkezinde oturmakla birlikte, rahmetli dedem, Cumhuriyet dönemi içerisinde Acıpayam'ın Yeşilyuva (Kayser) kasabasından göç ederek Burdur'un Yeşilova ilçesine bağlı Düden Köyü'ne yerleşmiş ve yaşamış. Ailemizin yakın dönemde, uzun bir tarihi ve sosyolojik süreçte yaşadıklarını anlatarak sizi yoracak değilim. Ama özellikle vurgulamak istediğim husus şu: Bizim diyarlarda çevre iller halkı hemşehri (bizim köyden) olarak değerlendirilir. Isparta ve Afyon da bu kategori içersinde görülür. Bu itibarla, Demirel Ispartalı, Sezer Afyonlu olarak yoğunlukla hemşehrimiz addedilmiştir. Sosyal Güvenlik konusu sözkonusu olunca, Cumhurbaşkanı Sezer'in itinayla etkileşimini bekler gibi, geçen haftanın işgünleri içerisinde 5489 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nu Veto etmesi, hemşerimiz Sayın Demirel'in bir zamanlar, kendisine seçim kazandıran Sosyal Güvenlik popülizmini çağrıştırdı. Bilindiği üzere, o zamanlarda aktüeryal dengeleri rahmetli Özal tarafından kurulmuş sosyal güvenlik sistemimiz, bu popülist politikayla tekrar karadelik dönüşümüne uğratılmıştı. Sayın Sezer'in 2. Vetosunu da bilimsel kriterlere ve cereyan tarzı itibariyle aynı kategoride değerlendirmemek mümkün mü?

Cumhurbaşkanı SEZER tarafından yayımlanması uygun bulunmayan 5489 sayılı "Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu", 3, 28, 29, 31, 40, 46, 55, 63, 80, 82, geçici 1, geçici 2, geçici 4, geçici 6 ve geçici 9. maddelerinin bir kez daha görüşülmesi için, Anayasa'nın değişik 89. ve 104. maddeleri uyarınca, gerekçeleri belirtilerek TBMM Başkanlığı'na geri gönderilmiştir. Devlet memurları ve diğer kamu görevlileri, hizmet akdine dayalı ücretle çalışanlar, tarımsal işlerde ücretle çalışanlar, kendi hesabına çalışanlar ve tarımsal alanda kendi hesabına çalışanları kapsayan beş ayrı emeklilik rejiminin, aktüeryal olarak hak ve yükümlülüklerin eşit olacağı tek emeklilik rejiminde buluşturulması amaçlanan ve TBMM Genel Kurulu'nca 19.04.2006 tarihinde kabul edilen 5489 sayılı "Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu"nun Cumhurbaşkanlığınca incelendiği belirtilmiştir.

Cumhurbaşkanınca, "Yasa'da, sosyal sigortalar ile genel sağlık sigortası yönünden kişileri güvenceye alacak düzenlemeler yapılmaktadır. Anayasa'nın 2. maddesinde, "sosyal devlet" niteliği, Türkiye Cumhuriyeti'nin temel nitelikleri arasında sayılmıştır. Sosyal devlet, çalışan, ancak, çalışması karşılığı elde ettiği ürün ile mutlu olabilmek için tasarladığı maddi ve manevi değerlere ulaşamayan kişilere yardımcı olmayı ilke edinen devlettir. Sosyal devlette sosyal güvenlik sistemi, yalnızca aktüeryal hesaba dayanan bir düzenek olarak oluşturulamaz. Sosyal güvenliği salt aktüeryal denge olgusu düşüncesiyle oluşturmak, "sosyal devlet" ilkesini savsaklamak anlamına gelir ki, bunu, Anayasa'nın 2. maddesiyle bağdaştırmak olanaksızdır. Devletin "sosyal" niteliği, aktüeryal denge ile sosyal devlet ilkesi arasında uyum sağlanmasını; sosyal güvenlik sisteminden kaynaklanan açıkların, başka bir deyişle sosyal güvenlik yükünün gerektiğinde devletçe karşılanmasını zorunlu kılar.

Sosyal güvenlik, geliri ne olursa olsun bireylere belirli sosyal riskler karşısında ekonomik güvence sağlanmasını, onun kimi zararlara uğrama olasılığına karşı korunmasını, sosyal zararların tehlikeleri karşısında bireyin ekonomik yönden güçlü kılınmasını gerektirmektedir. Yine Anayasa Mahkemesi'nin 23.02.2001 günlü, E.1999/42, K.2001/41 sayılı kararında belirtildiği gibi, sosyal güvenlik sisteminde yapılan değişikliklerin, hukuk devletinde olması gereken hukuk güvenliğini zedelemeyecek biçimde "adil, makul ve ölçülü" olması zorunludur. Bu yaklaşım, emekli olabilmek için öngörülen prim ödeme gün sayısı, prime esas aylık tutarı ve prim oranı, emekliliğe hak kazanabilme ile emekli aylığına hak kazanmada yaş sınırları, yaşlılık aylığı bağlama oranı, yaşlılık aylığı hesaplama yöntemi, aylıklarda sağlanacak yıllık artış tutarı ve sağlık gibi konularda getirilen kuralların adil, makul ve ölçülü olmasını gerektirmektedir."

Veto edilen maddelerde sosyal güvenlik sistemindeki kimi konular yönünden "adil, makul ve ölçülü" olma ölçütünün gözetilmediği savunularak, "Yasa'nın 28. maddesinde, 01.01.2007'den sonra sigortalı kapsamına girenlere, kadın için 58, erkek için 60 yaşını doldurmuş olmaları ve en az 9000 gün malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primi bildirilmiş bulunması koşuluyla aylık bağlanacağı belirtilmektedir. Yaş sınırı, 01.01.2036'dan başlayarak kadınlar için 01.01.2048'e, erkekler için 01.01.2044'e kadar artırılıp, 65'e yükseltilmektedir. Ülkemizde ortalama yaşama süresinin 66 yıl olduğu gözetildiğinde, Yasa ile tüm sigortalılar yönünden emekli aylığı bağlama yaş sınırının zaman içinde de olsa 65'e yükseltilmesi; sürekli çalışma olanağı işverenin inisiyatifinde olan sigortalılar yönünden de prim ödeme gün sayısının 9000'e çıkarılmasının gelecek kuşakların emeklilik hakkına kavuşmasını olanaksız kılacağı, bu niteliği ile adil, makul ve ölçülü olmadığı açıktır. İşçiler için prim ödeme gün sayısının 7000'den 9000 güne çıkarılması, Türkiye gerçekleriyle bağdaşmadığı gibi, esnek çalışmanın, sendikasızlaştırmanın, kayıtdışı çalıştırmanın ve yoğun işsizliğin yaşandığı ülkemizde 9000 prim ödeme günü gerçekçi görünmemektedir. Üstelik emekli olabilme yaşı ile aylık bağlama yaşı arasındaki kimi durumlarda uzun yılları içeren fark da ölçüsüzlüğün bir başka göstergesidir."denilmektedir.

Sosyal devletin kayıtdışı olmayı değişmez veri olarak yaşaması, işverenlerin kayıtdışı istihdamdan gerekli yasal imkânlar sağlanmasına rağmen vazgeçirilememesi ve bütün bu olumsuz şartların değiştirilemezliği kabul edilirken vergileri iyi ve etkin toplayarak sosyal güvenliği hakça ve adil olarak finanse edebilmesi nasıl öngörülebilir? Ayrıca vergisini doğru verenlerin ve sigortasız işçi çalıştırmayanların kayıtdışı olanları sürekli finanse etmesi hakça ve adil midir? Hemen kaydedelim ki bireylerin ortalama yaşama ümidi de bütün sosyal bulgularla doğrulandığı üzere, 70'lerin üzerine çıkmış bulunmaktadır. Zaten Yasa'nın makul bir geçiş dönemi öngördüğü de bilinmektedir. İşte bu nedenlerle vetoyu gayrı ekonomik ve aşırı popülist buluyorum.

Geri dön   Mesaj gönder   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi