T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
Y A Z A R L A R | 15 MAYIS 2006 PAZARTESİ | ||
|
Gazete, 20. yüzyıl medeniyetinin mahsulüdür.. tekniğin, iletişim imkanlarının inkişafı ve insanoğluna ait sosyal ve siyasî yapının gelişmesi sayesinde vücut bulmuştur.. işe radyonun, televizyon ve internetin de girmesiyle fizikî ve manevî surette genişleyerek "medya" haline gelmiştir.. artık elinde nihayetsiz âletler ve vasıtalar vardır.. sesi ve görüntüyü ânında dünyaya yayma imkânı, yazıyı ve fotoğrafı yine ânında kürenin her tarafına ulaştırma teknolojisi; gazeteciliği ve medyayı inanılmaz boyutlara taşımıştır.. ve tabiatıyle 20. ve 21. yüzyılın bu görünür ve görünmez devi; toplumlar, milletler ve dünya halkı üzerinde görünür ve görünmez etkiler yaratarak yeni yeni sosyal, siyasî ve pskolojik değişikliklere ve gelişmelere yol açmıştır.. İşin ilmî, teknik ve sosyal taraflarını bir kenara bırakarak medyanın ve gazeteciliğin fonksiyonları ve görevleri hakkındaki bazı prensipleri hatırlamakta bir mahzur bulunmasa gerektir.. gazetecinin; bilgiyi, olayları ve olaylara sebep olanları halka ve kamuoyuna bildirirken, riayet edeceği en büyük, en ehemmiyetli prensip, elbette ki "doğruluk ve gerçeklik"tir.. "haberin; içine mübalâğa, fazlalık ve yalan katmadan, içindeki önemli bilgileri ve gerçekleri saklamadan, halka ulaştırılması, esas prensiptir.." meslek hayatı boyunca kendisine bu prensibi rehber edinmiş bir gazeteci, ne kadar övünse, ne kadar gururlansa hakkıdır.. bir gazeteci elindeki kalemi gösterip: "bu kalem yalan yazmaz" diyebilen kişidir.. tabiî, bu sözü telaffuz etmek zor birşey değildir.. fakat ehemmiyetli olan, bu sözün doğruluğuna bu sözü tekellüm edenin yürekten inanmış bulunmasıdır.. burada bu vesile ile şunu zikretmek pek münasip olabilir: o da Yaradan'ın insanoğluna ihsan ettiği, armağan ettiği en kutsal erdemin "doğruluk" olduğu hakikatidir.. erdemin yani faziletin çok çeşitleri vardır.. fakat en yücesi, en kutsalı elbette ki "doğruluk"tur. Gazetecinin, bu hususla alakalı olarak dikkat edeceği "önemli bir incelik de; haberin içine yorum katmamaktır.." bırakalım, yorumu fıkra yazarı, köşe yazarı yapsın.. yahut "yorumcu" yapsın.. "gazetecilikte en büyük tehlike yorumla haberin birbirine karışmasıdır".. "haberine yorum karıştırmayan gazeteci hiç şüphesiz gerçek bir gazetecidir".. her gazete isminin hemen altına "haber ayrı yorum ayrıdır" yazsa yeridir.. Gazetecinin gücünü arttıran yahut gerçek gazeteciliğini belgelendiren ikinci prensip; "verdiği veya vereceği haberle ilgili olan kişilerden, kurumlardan küçük veya büyük hediye kabul etmemesidir.." gazeteciyi diri tutan, bu tutumunu ısrarla devam ettirmesidir.. birden hatırıma gelir: aşağı yukarı 20 sene evvele ait bir hâtıra.. Londra Olimpiyatları ile ilgili bir yazı için Olimpiyat şampiyonu Gazanfer Bilge'den, sahip olduğu otelde bilgi alırken yanımda görev yapan foto muhabiri Kemal Kazaz, şampiyonun ikram ettiği kahveyi içmemişti.. "Kemal niye içmiyorsun", dedim "kusura bakmayın prensibimdir" dedi.. "bir kahve ile tesir altına girecek kadar zayıfsak bu işi bırakalım Kemalciğim" dediğimi hatırlıyorum.. Kemal Kazaz haklı idi.. ve benim gözümde daha çok büyümüştü.. Unutulmaması gereken mühim nokta; gazeteciliğin tekniği ve meslekî bilgisi kadar etik değerlerinin de el üstünde tutulması lazım geldiğidir.
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |