T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 15 MAYIS 2006 PAZARTESİ
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Yurt Haberler
  Son Dakika
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Taha KIVANÇ

Doludizgin

Evet, 'mart sendromu' deyiminin mucidi benim, ama bu icadımdan ve beklentimin gelişmelerle doğrulanmasından hiç memnun değilim. "Senin 'mart' amma uzun sürüyor" diyenlere buradan duyururum: Benim 'sendromlu' mart birkaç ay daha hız kesmeden sürecek...

Bu tür öngörüler iki sebeple yapılır. İlki, sanırım sizin de aklınıza hemen gelmiştir, 'uyarı amaçlı' yapılır öngörüler; "Soba sıcak, ellersen yanarsın" türü bir yanlışlıktan uzak tutma uyarısı... İkinci ise, korkutma amaçlıdır; "Bu kış komünizm gelecek" dersiniz ve "Aman ha, kızıllar geleceğine, her denileni yapalım" tepkisini almayı beklersiniz...

'Mart sendromu' deyimini daha ocak ayında ortaya atarken aklımda yalnızca 'uyarı' fikri vardı. Uyarımın özeti şuydu: "Birileri iktidarınızı başınıza geçirmek için hazırlık yapıyor; istedikleri tek bir şey var: Cumhurbaşkanını bu Meclis'in seçmesini engellemek... Bunu ancak erken seçimi zorlayarak gerçekleştirebilirler. Erken seçimi zorlamanın en kestirme yolu da, yaygaralı bir ortamda hükümeti kötü duruma düşürmektir. Mart ayında başlayacak yaygaraya hazır olun..."

Beklediğim oldu, mart geldi yaygaralar başladı. Ak Parti erken seçime direndikçe yaygaranın dozu da artıyor.

Şaşırmadım mı beklentimin gerçekleşmesine? Şaşırdım: Uyarımın dikkate alınacağını ve olacakları durdurma amaçlı tedbirler alınacağını sanıyordum da ondan... "Mart sendromu" deyimiyle, "Bir şeyler yapın da, tuzakları boşa çıkartın" temennisini dillendiriyordum aslında. Başından geçmişte hayli olaylar geçmiş Ak Parti kadrosunun, "Gel beni nalla" türü bir teslimiyetçiliğe kendini kaptırması? Hiç beklemediğim şey buydu...

İnsan aynı hatayı kaç kez tekrarlar? Yılanın aynı yerden kaç defa sokmasına izin verilir? Amerikalılar, "Beni bir kere aldatırsan, ayıp sana; beni birden fazla aldatırsan, ayıp bana" derler... Şimdi yaşadığımız olayda, sorumluluk taşıyanların payına da benzer bir tavır düşüyor... Bu kadar çok yanılgı, bunu gerektiriyor çünkü...

Geçenlerde bir yerde "Ali Kalkancı, Emire, Fadime ve Aczimendiler eksik" dediğimde, etraftaki dostlar, "Onlar da var" deyip şimdilerde yaşananlarla geçmişin kahramanları arasında benzerlikler kurdular. Biri, "Geçenlerde, Fatih'te, elindeki asasıyla bir Aczimendi gördüm" de dedi... İçinden, "Arkadaş, nereden çıktın?" diye adamı sorgulamak geçmiş...

Daha sinsi olaylar yaşanıyor bugünlerde. Bir gazeteye bomba atılması olayı sözgelimi... Bombalanan gazetede kötü bir karikatür yayımlandığında "Eyvah" dediğimi hatırlıyorum. Yayımdan hemen sonra "Daha ne kadar tahammül edeceksiniz?" türü kışkırtıcı mesajlar yağmaya başlamıştı. Ardından, televizyonlarda bazılarını rahatsız eden bir reklâm kampanyasına girişmiş aynı gazete; o günlerde de "Ne duruyorsunuz?" mesajlarına mâruz bırakıldım... Bizlerden bir tepki gelmedi, ama bu sessizlik iyi saatte olsunları durdurmadı yine de; bombalar bunun göstergesi...

Bazıları, Kürşat Tüzmen'in bir iş kadınıyla yakınlığının büyütülmesini şablona uyduramıyorlar... Bakanlara hediye edilen taylar, TOBB tarafından makama sunulan son model otomobil, karısına el kaldıran milletvekili... Bunlar tamam da, Ak Parti'nin en liberallerinden Kürşat Tüzmen ateş hattında, bu neden? Kürşat Bey'in kendisi de, sebebini anlayamadığı için olacak, hakkında olumsuz yayın yapan gazetelerdeki tanıdıklarına telefon açıp "Beni yemek isteyen dincilere malzeme sağlamayın" ricasında bulunuyormuş...

Oysa kendisini yemek isteyenler partisindeki 'dinciler' değil, telefon açıp veya açılışlarına katılıp kendisini sempatik göstermek istediği medya... Sebebi de basit: Kampanyanın erken seçimle sonuçlanması için Ak Parti'nin kamuoyu nezdinde 'Refah Partisi'ne dönüştürülmesi gerekiyor; bu da, en kestirmeden, AKP içindeki 'liberal unsurların tasfiyesi' ile sağlanabilir. Kürşat Tüzmen'le uğraşılması bu yüzden...

En büyük endişem ne biliyor musunuz? Yaygaraların sonuç alması ve AK Parti'nin baskılara daha fazla dayanamayıp en olmayacak zamanda 'erken seçim' ilân etmesi... Şimdiki yayınlar ne, esas yaygarayı o zaman seyredin siz... Geçmişte eylemleri hepimizin midesini bulandırmış kanlı örgütlerin hortlatılması bile söz konusu olacaktır. 'Domuz ipiyle infaz' türü görüntülere bile hazırlayın kendinizi...

İcadım olan 'mart sendromu' deyimini yılın ilk ayından itibaren gündeme taşımamın amacını 'korkutma' değil de 'uyarı' olarak belirttim, değil mi? Ancak, 'uyarı' bir süre sonra öyle bir hal alır ki, 'korkutma' amacına hizmet etmeye başlar. O yolda doludizgin seyrediyoruz şu sıralarda.

Bindik bir alâmete... Hakkımızda hayırlı neyse o olsun...

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi