T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
Y A Z A R L A R | 15 MAYIS 2006 PAZARTESİ | ||
Türk siyasi hayatında partiler veya siyasi hareketler mi daha önemlidir yoksa liderler mi? Darbeler geleneği, esasen Türkiye'de partilerin ciddi herhangi bir değişim vaat etmelerine imkan tanımıyor. Partilerin elini ayağını bu konuda bağlayan sadece bugün siyaseti iyice teknik bir uğraşa dönüştürmüş olan küresel teknokratik trend değil. Çok daha kaba iktidar aygıtları çalışıyor siyasetçiyi belli bir tava getirmek için. Türkiye'de hâlâ kuvvetler ayrılığını bile sonuçta tek bir merkezi güç ve iradeye bağlayabilen maharetiyle "konuşmadan-konuşturmadan yapan" kayıt-dışı iktidar partiler üzerinde yeterince belirleyici oluyor. Bugün partilerin hepsi aşağı yukarı birbirinin aynısı programlara sahiptir. Programlarını hazırlarken nasıl bir dili kullanacakları ve neyi vaat edip ne'den kaçınacakları hususunda son derece eğitimliler. İktidarın bir uygulaması olarak muhalefetin şiddetle itiraz ettiği bir şeye aslında kendi parti programlarında aynı şekilde yer vermiş olmasının bile bir skandal değeri kalmamış durumda. Parti liderleri kendi programlarında yazılı olanları, sanki bir formalite olduğunu bildiklerinden unuturlar. Bu yüzden neredeyse bu programlar bağlayıcı sayılmıyor bile. O yüzden de sağ ve sol partilerin sağcılığı ve solculuğunu tartışıp duruyoruz. Partilerin bir öneminin olmadığı yerde liderler kuşkusuz daha fazla önplana çıkıyor. Liderlik performansı, karizma, inandırıcılık, sürükleyicilik, olumlu kişisel özellikler kitleleri temsil etmek üzere bir rol üstleniyor. Siyasi hareketleri yönlendirmenin ve belli bir standarda sokmanın bu kadar mümkün olduğu yerde istenen tipte lider üretmekte mi zorlanılacak? Soru meselenin basit olduğu izlenimi veriyor olabilir, ama bugün sistemin en çok zorlandığı konulardan biri bu. Yıllarca partilere verilen eğitimlerin aynısı liderlerine de verildi. Sahne önünde birbirleriyle şiddetli kavgalara tutuşan bir çok liderin sonradan aynı "gizli gündem"e sahip oldukları ve asıl amaçlarının sistemin bütün taşlarının "dokunulmazlığını" korumaktan başka bir şey olmadığı ortaya çıktı. Doğrusu bu liderlerin, inanmadıkları davaların liderliğini oynayabilme kabiliyetleri her türlü takdirin ötesindedir. Yine de lider figürü sonuçta insan unsurunun bütün mucizevi boyutlarıyla sözkonusu olduğu bir alan. Ne kadar istense de toplum mühendisliği alanında ondan kesin bir verim almak mümkün olmuyor. Bu yüzden siyasallığın katı-dar sınırlarını esnetmenin, bir nebze genişletmenin en önemli yollarından biri, sistem için bir boşluk da sayılan, bu insani alan oluyor. Son yirmi yıldır kaç tane lider tipi üzerinde çalışıldı, kaç tanesi siyaset sahnesine büyük kampanyalarla sürüldü, hatırlayan var mı? Hiç birisi de tutmadı. Her biriyle toplumun genel beklentileri arasında önceden görülemeyen bir uyuşmazlık baş gösterdi. Kuruyup gitti hepsi. Bütün aksi gayretlere rağmen siyasette gerçek bir karşılık bulan lider figürleri sistemin hiç de ummadığı tipler oldu. Menderes, Özal, Erdoğan çizgisi liderlik işinin organik tabiatını açıkça gösterdi. Siyasetin bu hattında lider sorununun çok fazla yaşanmıyor olması ilginçtir. Bugün AK Parti içinde biri olmasa diğeri onun rolünü üstlenebilecek çok sayıda sîmâ var. Oysa yıllardır gerek merkez solda gerek merkez sağda, yani siyasetin "gizli gündem" ile dondurulmaya çalışıldığı sistemin göbeğinde aranan lider bir türlü bulunamamıştır. Lider arama tarzı da bir hayli ilginç tabii. Askeri veya sivil bürokrasideki güçlü konumların liderlik için yeterli olduğu zannı, bu konuda yapılan en büyük yanlış. 28 Şubat'ın kudretli generali Çevik Bir'in karizmasının veya Kemal Derviş'in ekonomi yönetimindeki performansının, gerçek siyasette ne kadar karşılıksız çıktığını beraber gördük. Bugün gerçek bir liderlik krizi yaşayan sağıyla soluyla merkezin Cumhurbaşkanı'nın ismi etrafında bir beklenti içinde olması aslında bu açıdan traji-komik bir durum. Altı sene önce Çankaya Köşkü'ne girip bir daha doğru dürüst çıkmayan, ama Cumhurbaşkanlığı makamının sahip olduğu negatif yetkileri dolayısıyla muhalefet nezdinde büyük karizma yapmış görünen Sezer, Mehdi bekler gibi bekleniyor. Mehdi bekler gibi lider beklemek, karşılaşılan her muhalif sese atfedilen anlamlara yansıyor. Merkez siyasette Mehdi-lider beklentisi muhalefeti fena halde hurafeciliğe ve tabii ki kolaycılığa sürüklüyor. Bir çok konuda mümkün ve gerekli, ama tabii ki zor ve meşakkatli muhalefet yollarını arayıp bulmaktansa çiftçi Kemal Öncel'in hırçınlıklarında veya 82 yaşındaki Fethi Dede'nin küfürlerinde bir kehanet ve keramet aramaya sevk ediyor. Müjdecisi Fethi Dede veya Çiftçi Kemal olan lider, bakalım kim olacak?
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Dizi | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |