T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 26 MAYIS 2006 CUMA
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Yurt Haberler
  Son Dakika
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Hayrettin KARAMAN

Televizyon yayınları nereye?

Doksanlı yılların başında Rusya'ya bir seyahatimiz olmuştu, yaşlıca bir işçi kadınla uzunca bir konuşma yapmış, SSCB zamanında toplum ve özellikle aile hayatı konusunda önemli bilgiler almıştım. Tercümanım Âzerî bir genç idi, kadın bir ara ona yönelerek "Biz çocuklarımıza sizi örnek gösteriyorduk, şimdi hürriyet geldi, siz de açılıp saçılmaya, kötülere uymaya başladınız, aklınızı başınıza toplayın" demişti. Türk Cumhuriyetleri'nde de yoğun olarak şu şikayetle karşılaşmıştık: "Kapılar pencereler açılınca büyük bir hasret ve iştiyakla sizin televizyonlarınızı seyretmeye başladık; bir de ne görelim, Sovyetler zamanında bile televizyonlarda görmediğimiz açıklık, saçıklık, ahlaksızlık... Artık soğuduk, seyretmek istemiyoruz."

Hürriyet neredeyse kendisine tapınılan bir kavram olduğu için hemen düşünceyi açıklama hürriyetinin sınırsız olduğunu, bu hürriyetin insanları rahatsız eden, şok eden, ters gelen düşüncelerin açıklanmasını da kapsadığını ileri süreceklerini biliyorum. Hatta istemeye istemeye istisna ettikleri "hakaret"i bile uygulamada (yargıda) kuşa çevirdiler, düpedüz ağır hakaret içeren sözleri bile "Bu hakaret değildir, şudur, budur" diyerek cezasız ve sınırsız bırakıyorlar. Dünyada ve ülkemizde oldukça büyük bir kitlenin rahatsız olduğu, ahlaka, dine, gelenek ve göreneklere aykırı bulduğu düşünce ve görüntüler sabah akşam yayımlanıyor, yayımlayanlar hürriyetlerini kullanarak tatmin oluyorlar, rahatsız olanlar ise hürriyet adına (!) buna katlanmaya mecbur bırakılıyorlar. Yayın saiki "yalnızca düşünceyi açıklamak ve tatmin olmak" da değil, diğerleri yanında -ahlaki olmayan- iki önemli saik daha var: Para kazanmak ve ideolojik propaganda yapmak.

Adam, motor yağı satmak için reklam yapıyor, reklamda çok az yeri kapalı (yarıdan fazla çıplak) kadın kullanıyor; "Bu kadına hakaret, kadını aşağılamak değil mi?" deseniz, kadın hakları savunucuları (!) itirazı basıyor, kadının onurunu değil, kapitalistlerin ahlaksız davranışını savunuyorlar. Adam Peygamberimiz Efendimiz'in karikatürü yapıyor, ama maksadı yalnızca hürriyetini kullanmak ve tatmin olmak değil, bunu vasıta kılarak ideolojik savaş yapıyor; kan dökülüyor, servetler heba oluyor, ayrılık ve şiddet körükleniyor... "Böyle hürriyet olur mu?" deseniz hürriyetçiler hep bir ağızdan sizi püskürtmeye çalışıyorlar.

Bizde demokrasi ve insan hakları baştan ayağı arızalı, eksik, problemli olduğu halde basın yayın hürriyeti -tek taraflı olarak- Batı'dan ileride. Hürriyetin ahlaka, aile yapısı ve düzeninin korunmasına aykırı olarak ve ideolojik mücadelenin bir parçası mahiyetinde kullanılışına televizyondan birkaç örnek vermek istiyorum:

Bir dizide boşanmış ve eski eşinden hamile olan bir kadın -çocuğunu doğurmadan, iddetini beklemeden- bir erkekle evlendiriliyor. Dinimizde, ahlak, örf ve âdetimizde bunun haram, günah ve ayıp olduğu hiçe sayılıyor.

Dizilerde, özellikle AK Parti iktidarından sonra sudan fazla rakı içiliyor; yerli yersiz, ailenin küçük büyük bütün fertleri bir arada durmadan içiyorlar. Senaryo yazarları alkolik veya gelenek düşmanı diye bütün halkın da alkolik ve gelenek düşmanı olmaları mı teşvik ediliyor? Bizde oğul ve damat, baba ve dedenin yanında sigara bile içmezdi, yine de içmezler; bu diziler ne oluyor ve ne demek istiyorlar?

Bir dizide medrese hocası öcü olarak gösteriliyor, elinde değnek durmadan öğrencileri dövüyor, işi gücü menfaat ve fesat; biz medrese hocalarına yetiştik ve ben böyle bir tipi asla görmedim; tarihimizin bu denli çarpıtılması bizi nereye götürür?!

Bizim toplumumuzda başını örtmeyenler, tesettüre girmeyenler vardır, ama magazin programlarında sunulan ve örnek alınması için gayret sarfedilen çıplaklık hâlâ ayıptır ve asla yaygın değildir.

Hoca kılıklı paparazi artistlerinin televizyonlarda boy göstermeleri, sokak çocuklarının alkışlarını alabilmek için rezaletler sergilemeleri ise ayrı bir felaket; çağıran da zalim, giden de!

"Efendim kumanda elinizde, beğenmiyorsanız başka kanala geçin" diyorlar; buna karşı söylenecek çok söz var ama ben bir cümle ile yetineyim: Çok sayıda vatandaşı rahatsız eden, aile eğitimini aksatan, milli birlik ve bütünlüğü zedeleyen, şiddeti körükleyen bu çeşit yayınların devamı problemdir; belli bir olgunluğa ulaşmış insanların kumandaya hükmetmeleri değil.

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi