T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 26 MAYIS 2006 CUMA
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Yurt Haberler
  Son Dakika
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Koray DÜZGÖREN

Ben endişe duymuyorum, aşağı yukarı eminim

Düşüncelerine çok değer verdiğim Eser Karakaş Zaman'daki 24 Mayıs 2006 tarihli "Sizi bilmem ama bana gına geldi" başlıklı son yazısında, Susurluk ve hatta daha öncesinden başlayarak, Şemdinli olayı, Danıştay saldırısı ve benzerleri için şunları söylüyor:

"Ben, kendi adıma konuşmam gerekirse, aynı filmi tekrar tekrar izlemekten gına hissi duyanlardan biriyim ve bizlerin bu berbat senaryoya dayalı filmin vizyondan bir daha geri gelmemek üzere kaldırılması için yapacak şeyleri olduğunu düşünüyorum."

Ben de aynı kanıdayım.

Mutlaka yapılacak çok şey var.

Danıştay saldırısıyla gündeme gelen olaylara baktığımızda, geçmişte ve hâlâ bu tezgahın bizzat içinde ya da parçası olan ve gönüllü çeteciliğe soyunanlar dışında, birçoğumuz aynı şeyi söyledi:

"Bu filmi tekrar tekrar görmekten bıktık, usandık"

Buna rağmen medyanın şu haline bir bakın. Yıllarca, buna benzer her olayda önce çetelerin istedikleri doğrultuda yayın yapıp, sonra "Pardon aldatılmışız, yanılmışız" diyenler yine aynı şeyi yapmaya devam ediyor.

Önce, esip savurdukları, çeteler neyi hedef göstermek istiyorlarsa o hedefe doğru desteksiz atış yaptıkları halde, hemen çark edip aynı şarkıyı söylemeye başladılar.

Demek ki hem bize zorla izletmeye çalıştıkları film aynı, hemde bu filme eşlik eden o malum koronun o pek bilinen şarkısı... "Nasıl oldu da yine aldatıldık?"

Ben artık, bu "yanlış yaptık, aldatıldık, aldandık" teranelerine pek itibar etmiyorum.

Baksanıza, geçmişte zaman zaman memleketimizdeki çeşitli tezgahların içinde yer almış olan Avrupadaki müttefiklerimiz bile, Avrupa Birliği çerçevesinde artık bu oyundan sıkıldıklarını söylüyorlar.

Çünkü ne de olsa onlar da bu yoldan geçtiler. Onlarda da, özellikle NATO üyesi olanlarda sık sık bu tür pis oyunlar tezgahlandı. Ama onlar kendi içlerindeki çetelerle, Gladyo örgütleriyle mücadele ettiler. Kendi pislikleriyle hesaplaştılar.

O nedenle bu yolları iyi bilen ülkelerin oluşturduğu ve bizim de üye olmak istediğimiz AB çeteler konusunda artık bizi uyarıyor. "Yeter artık" diyor.

12-13 Haziran'da Lüksemburg'da yapılacak Ortaklık Konseyi Toplantısı'nın öncesinde kaleme alınan belgede, Türkiye'ye yönelik uyarılar arasında Şemdinli olaylarıyla ilgili olanlar şöyle sıralanıyor:

"Şemdinli olaylarına ilişkin yargı süreci hukukun üstünlüğü ve yargının bağımsızlığı ilkeleri çerçevesinde yürütülmeli."

Bu ne demek?

"Şemdinli olaylarına ilişkin yargı süreci hukukun üstünlüğü ve yargının bağımsızlığı ilkeleri çerçevesinde yürürütülmemiştir" demek.

Hazırlanan belgede bununla bağlantılı olduğu kuşku götürmez bir meseleye daha değiniliyor:

"Ordudan gelen açıklamalar sadece askeri konularda olmalı ve hükümetin yetkisi ile yapılmalı."

Bu uyarı, herhalde Şemdinli iddianamesine karşılık Genelkurmay'ın bildirisini de içeriyor olmalı. Hatta hükümete de bir mesaj iletiliyor.

Hükümetin, Şemdinli olayı patlayıp çete suçüstü yakalandığı zaman, bu işin sonuna kadar gidileceğini açıkladığı halde, sonradan bu işten vazgeçmiş olmasına gönderme yapılıyor.

Tam da Danıştay'a yönelik saldırının ardından yine o malum çetelerin bağlantılarının ortaya dökülmeye başladığı sırada yapılan bu uyarı oldukça önemli.

Şimdi hükümet yine, "çeteler konusunda kararlıyız" demeye başladı. Hatta Başbakan Susurluk dosyasını raftan indirmekten bile bahsetti.

Ama ne yalan söyleyeyim benim, Susurluk ve Şemdinli bir yana, Danıştay saldırısına ilişkin olarak dahi daha fazla ileriye gidilebileceğine ilişkin inancım yok.

Bu konuda ciddi niyeti olanların demeç vermek dışında yapmaları gereken başka şeyler olmalı. Zaten Ortaklık Konseyi toplantısı için hazırlanan belgede söylenmek istenen de bu herhalde.

Bu nedenle ben de, Eser Karakaş gibi umutsuzum. Ben de, Erbakan'ın Susurluk meselesi için "faso fiso" diyerek 28 Şubat'tan kendisini kurtaramadığını, "sistem korkusunun ecele çare olmadığını" biliyorum. "Teslimiyeti tercih edenlerin sandıkta cezalandırıldığı" da malum.

"Siyasal iktidarların uzlaşması hatta tümü ile teslim olmaları gereken tek gücün hukuk olduğunun anlaşıldığını görmek bakalım ne zaman bizim kuşağa nasip olacak" diye soran Karakaş'ın, "Ben bu yaşananlardan tiksiniyorum, gına geldi ve bu süreci bugün kesme olanağı olan siyasi yetkililerin bu işi çözmemelerinden ciddi endişe duyuyorum" sözüne hem katılıyorum hem de katılmıyorum.

Evet, ben de tiksiniyorum yaşadıklarımızdan. Ama ben, çete meselelerine giremeyeceklerinden endişeli değilim. Bundan aşağı yukarı eminim...

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi