T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
Y A Z A R L A R | 29 MAYIS 2006 PAZARTESİ | ||
|
"Hükümet iktidar oldu ama muktedir olamadı.." şeklindeki cümleyi hiç sevmedim. Çünkü bu sözü sarf ettiğiniz anda iktidarın kuşatılma harekatını meşrulaştırmış ve demokratik düzenin ihyasını da "geciktirmiş" olursunuz. Ne hazindir ki, halkı ve halkın meşru temsilcilerini zurnanın son deliği olarak gören bazılarının sesi fazla çıkıyor. Ama heyhat ki, davulun da sesi fazla çıkıyor. (TDK'ya göre davul: İçi boş ama gürültüsü fazla olan nesne..) Şimdi kalkıp "hükümet bazı yasaları çıkaramıyor, çıkarsa bile ısrar edemiyor; o nedenle bu hükümet, hükümet edemiyor" derseniz ve bu tespiti deklare ederken iktidarın kullanımına "engel olanlara itiraz etmezseniz", bunun samimi bir eleştiri olduğunu söyleyebilir misiniz? Örneğin; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı çıkıp "devletin en üst düzeyine kadar dinciler sızdı" dediğinde, siz kalkıp "Yüksek Yargı'dan muhtıra" diye manşet atarsanız, başka birilerinin "atıp tutmasına" da çanak tutmuş olursunuz. Bir üst düzey komutan, ordunun en önemli vasıflarından biri olan disiplini ve hiyerarşik yapılanmayı yerle yeksan edecek şekilde kalkıp "Kuzey Irak politikamız yok" diyor. Siz ise "bir bilen" sıfatı yetmiyormuş gibi "çok bilmiş" sıfatını da elde etmek için bilip bilmeden konuşuyor ve "bu kişi, üst düzey bir komutan; tabii ki konuşacak" diyerek bildiğinizi okuyorsunuz. Hükümet, 1981'den önceki döneme ait bulunan ve orman vasfını yitirmiş olan arazilerin satışına dair bir yasa çıkarıyor. "Ulusal istenç" ile "oydaşmamayı" neredeyse temel "erek" sayan Cumhurbaşkanı ise, bu memleketin imarına hiza ve kasasına milyarlarca dolar getirecek olan bu yasayı "orman arazileri peşkeş çekiliyor" diyerek veto ediyor. İktidar, dünyanın ilk 500 üniversitesi içinde bir Türk üniversitesinin bulunamamasının başlıca müsebbiplerinden biri olan YÖK'ün revizyonu için yasa çıkarmaya çalışıyor. Birileri kalkıp, "bunlar üniversiteleri medreseye çeviriyor" diyerek, bir garabet ve ucube muhafızlığına sarılmakla kalmıyor, cümlenin peşinden "bunlar tutucu, biz ilericiyiz" diyor. Hükümet, dünyanın en büyük insan hakları ihlallerinden biri olan "üniversitede türban yasağı" konusunda bırakınız bir yasa çıkarmayı, ağzından sadece bir "cümle çıkarıyor". Gövdesi bidon kadar büyük, beyni bidondaki bir su damlası kadar küçük olan birileri kalkıp, daha doğrusu hop oturup hop kalkıp "bunlar şeriatı getirecek, hatta getirdi bile.." diyor. Evet, Türkiye'de kısır bir entelektüel atmosfer, cılız bir hukuk kültürü kodu vardır. "Sorgulama" nosyonu ile değil, "ezberleme" kültürü ile donatılmış, daha doğrusu kuşatılmış olan bir neslin geldiği yer, işte şu bulunduğumuz içe kapanmacı pozisyonun "şekil bulduğu" yerdir. Biliyorsunuz, mühendisler "statik hesabını" tam olarak yapamadığında, binaları çöker. Bir de "statüko hesabını" iyi yapan "toplum mühendisleri"nin hesapsızlığı var ki, böyle bir durumda ülke "toptan" çöküyor. "Çökertme" deyince aklıma geldi. Hatırlayınız; 28 Mart seçimlerinden önce Deniz Baykal, "Karasakal Tayyip"e karşı Temel Reis figürünü kullanmıştı. O figür ki, 6 tane oku "Karasakal Tayyip"e saplayacaktı. Gerçi o filmde, çizgi kahramanın yiyeceği ıspanağın "rengi"nden nem kapıp, filmde ıspanak yerine Antalya'nın "kırmızı" domatesini kullanmadıkları için şaşırmıştım. Ve düşünmüştüm ki Deniz Baykal, Temel Reis yerine çelik konstrüksiyonlu radye "temel" üzerine ihtisas yapmış olsa idi temeli daha sağlam atacak ve "seçim depremine" karşı daha dayanıklı hale gelecekti! Evet, ıspanakta demir mevcuttur ama "temel"de demir yoksa, o inşaatın çökmesi mukadderdir!
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Kültür |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |