T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
Y A Z A R L A R | 29 MAYIS 2006 PAZARTESİ | ||
Bugünlerde tavukların ağzını bıçak açmıyor olmalı. Tarihin başından beri cevabı aranan "Yumurta mı tavuktan, tavuk mu yumurtadan çıkıyor?" sorusuna bilim adamları sonunda bir cevap yumurtladılar çünkü. Tavuk yumurtadan çıkıyormuş buyurduklarına göre... Hiç katılmıyorum! Kesinlikle katılmıyorum Hiç kimsenin tavukların haysiyetiyle böyle pervasızca oynamaya hakkı yok! Hele laboratuarlarında oturup sıkıldıkça ahkam kesen tuzu kuru bilim adamlarının hiç!.. Üslubuma bakarak bilim dünyasını hafife aldığımı zannediyorsanız, pek fazla yanılmıyorsunuz. Yaşadığımız dünyanın, bundan onlarca asır önceki dünyadan farkını bilim adamlarının yaptığı buluşlar ve icatlar ortaya çıkardıysa, kusura bakmasınlar benim o bilim adamlarına ısınma ihtimalimin pek zayıf olduğunu söylemek zorundayım. Çünkü bugünün hayatı gerçekten bana göre değil ve hayatımı kolaylaştırmak için yapılan her şeyden esaslı biçimde nefret ediyorum. Gürültülü bir şehir, beton binalar, kahreden bir trafik, sinir bozucu faturalar, hiç susmayan kahrolası cep telefonları ve ne zaman nerede karşımıza çıkacağını bilemediğimiz milyonlarca kanserojen madde... Hayatımız işte böyle bir şey ve o lüzumsuz bilim adamları hırslarına gem vurup güneşli berrak kır sabahlarına tav olabilselerdi, bütün bunlar hiç ortaya çıkmayacaktı. Dünyanın sükûnetini, günlerimizin berraklığını, tabiatın güzelliğini, ruhlarımızın huzurunu, şehirlerimizin aydınlığını bir daha hiç geri vermemek üzere elimizden aldıkları için onları sevmemiz mi gerekiyor? Kusura bakmasınlar, benim sempatim oraları pek çekmiyor! Şimdi dönelim yeniden tavuklara... Yani bu hayvanların da bir haysiyeti var öyle değil mi? Asırlardır sabahın körlerinde uyanıp sırf kahvaltılarımızda rafadan yumurta bulunsun diye ve hakikaten kendilerini bir nevi yırtarak yumurta yumurtluyorlar. Doğru, aynı yumurtalar onları çoluk çocuk sahibi de yapıyor. Ama sonuçta bütün işi organize eden, cefasını çeken ve aslında pek de sefasını süremeyen de onlar değil mi? Şimdi bilim adamları çıkıp nasıl bir sorumsuzlukla işin aslının yumurta olduğunu söylüyorlar, bunu anlamıyorum! Efendim, neymiş, "bir organizmanın hayatı boyunca değişmediği, bu nedenle daha sonra tavuk olarak adlandırılacak ilk kuş türünün, ilk önce 'embriyon' olarak bir yumurtanın 'içinde' oluşması" gerekiyormuş. Böyle afili lafları pek çözemiyoruz ya, dillerinin frenlerini boşa alıp konuşuyorlar. Bu bilimsel doldur-boşalt taktiklerine karşı eski usul evrim reddiyelerinden mülhem en delikanlı itirazımı aha sunuyorum: "İlk önce yumurta var idiyse, o yumurtayı kim yumurtladı o zaman? Biliyorum ben bunu söyleyince içinde "mutasyon" filan gibi laflar geçen bir sürü bilimsel şey söyleyip kafamı karıştırmaya çalışacaklar ama yemezler! Ben kendilerini ciddiye almamaya aynı ciddiyetle devam etmekte kararlıyım. Nasıl ciddiye alayım, ettikleri şu lafa bakın da alabiliyorsanız siz ciddiye alın: "Bir yumurtanın içinde tavuk varsa, yumurtanın ebeveynleri tavuk olmasa da o tavuk yumurtasıdır" Kim etmiş bu matrak ötesi lafı biliyor musunuz? Londra'daki King's College'den Prof. David Papineua... Allah aşkına senelerdir o köşe senin, bu köşe benim binlerce yazı yazdım, ben bile bu kadar üst seviyede saçmalamayı başaramadım. Demek bunun için de profesör olmak gerekiyormuş! Şimdi neden bilim adamlarıyla ilgili bir cümlede "yumurtlamak" fiilini kullandığımı anladınız mı?
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Dizi | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |