T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 29 MAYIS 2006 PAZARTESİ
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Yurt Haberler
  Son Dakika
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Hüseyin HATEMİ

Ekmek ve ilahî kelâm

Hazret-i İsa, "insan yalnızca ekmekle yaşamaz, ilâhî kelâma da ihtiyacı vardır" der. Ekmek; burada insanın yaşaması için gerekli maddî nesnelerin, başta yiyeceğin simgesidir. "İnsanın, yaşamak için ekmeğe ihtiyacı vardır" cümlesi inkâr edilebilir, çürütülebilir mi? Ne var ki bazı aldatıcılar, bu gibi temel gerçeklere bile, sonunun nereye varacağını bilerek derhal itiraz edebilirler ve itirazlarına bol miktarda o sırada moda olan terimler, sloganlar ve kafa karıştırıcı malzemeden ne bulurlarsa ilâve edebilirler: -Ben Sayın Hatemi gibi düşünmüyorum, insanın ekmeğe muhtaç olduğu görüşü aşılmıştır, esasen bu söz Hristiyan bundamentalistlerin sarıldığı bir sözdür, bu temelden hareket edilirse Katolik Sosyal Öğretisi gibi bir gerici akıma ulaşılabilir, oysa bu Türk Düşüncesi'ne tamamen yabancıdır, esasen Katolik Düşüncesi Şiîliğe yakındır. Yunus da önce Hacı Bektaş'dan buğday istemiştir amma sonra yanlışının farkına varmış, "himmet" istemiştir. Şu halde kafayı ekmeğe takan Sayın Hatemi gibi Sosyal Devlet ilkesi üzerinde direnirsek, Sosyalist Blok gibi yıkılmaya mahkûm olur, küreselleştirilme himmetini yakalayamayız vs.vs.-

Başka bir muhaverede, "lâf olsun, torba dolsun" panelinde aynı kişiyle karşılaşır, bu kez de Hazret-i İsa'nın cümlesinin ikinci kısmından bahsedersiniz, az sonra aynı kişinin şu cevabına muhatap olabilirsiniz: -Ben Sayın Hatemi gibi düşünmüyorum. Sünnî düşünce herşeyden önce "başa bağlılık" demektir. Türkler, başbuğa bağlıdırlar, tabiatiyle bizim Sünnîlikten kasdettiğimiz Taliban Sünnîliği değil, Anadolu Sünnîliği'dir. Anadolu Sünnîliği'nin bir alt görünümü de Anadolu Alevîliği, bir diğer deyişle, Türkmen göçebe Sûnnîliği'dir. Anadolu Alevîliği, Türkmen Sünnîliği demektir. Sayın Hatemî hukukçu olduğu için ekonomi, sosyoloji işletme yönetimi, felsefe, ilâhiyat konularını hiç bilmez, bendeniz Amerika'da bir müddet şef garsonluk eğitimi gördüğüm ve Amerika da şimdi çağdaş bilimin doruğunu simgelediği için, hangi panelde hangi servis yapılacağını gayet iyi bilirim, Sayın Hatemi yine yanılıyor, ilâhî kelâm diye salt, genelgeçer, görece olmayan bir nesne yoktur, servisi bana bırakın da, ben patlıcanın değil efendimin dalkavuğu olarak, efendimin sofrasında hizmet ederken, halkımızın da (dikkat! Lâm harfi ince telâffuz edilecek) mönüsünü saptayayım"

Oysa, cümlenin birinci kısmında nasıl "görece" (izafî) olmayan bir gerçek varsa, insan; insanlık onuruna yaraşan bir hayat düzeyi için gerekli maddî vasıtalara muhtaç ise, Devlet'in de bu yalın ve temel gerçek dolayısı ile "Sosyal Devlet" olması gerekiyorsa, ikinci bölümü de "görece" olmayan bir gerçektir: İnsan, kendisine Yaratıcı tarafından doğuştan verilen "emanet" dolayısı ile, ilâhî Kelâm'a muhtaçtır ki, eşitlik ilkesi ve Hakkaniyet ilkesi bilincine yabancılaştırılmasın, köleleştirilmesin! Merhum İkbal, "zi-sîmâyî ke sûdem ber-der-i gayr/ sücûd-i Bûzer-ô Selmân neyâyed" der. (Başkasının kapı eşiğine sürdüğüm yüz/ Ebuzer ve Selmân'ın secdelerine başaramıyor).

Kur'an-ı Kerim'de, "ancak temiz olan şeyleri yiyin, Şeytan'ı izlemeyin!" buyurulur. Bu tavsiye de maddî ekmek için de, manevî ekmek için de geçerlidir:- İnsan, yaşamak için ekmeğe, gıdaya muhtaçtır- Gıda bozulmuş, öldürücü zehirlenmeye yol açabilir hale gelmiş olsa da mı? -Elbette değil! Bozulmuş gıda, hayatı sürdürme aracı değil, ölüm aracı demektir!- "İnsan, yaşamak için ilâhî kelâm'a muhtaçtır" alanında da böyle midir? -Elbette böyledir! Evrensel Ahlâk ve Tabiî Hukuk ilkeleri dışına çıkan tahrifler, bâtıl dinler, insanın edebî hayatı için, ancak Din Günü'nde ayılabilecek korkunç bir şuur kaybına, komaya veya başkaları için çok tehlikeli bir saldırganlığa sebep olabilirler.

Bunun içindir ki Emîr-ul-Mü'minîn Ali, zehirli, mikroplu kaynaklardan uyarmış, "suyu bulanık olmayan, bulaşık olmayan kaynaktan alın!" buyurmuştur.

Ülkemizde -maalesef her safda- "benim oğlum bina okur/ döner döner yine okur" gözlem sonucu geçerli! Muhatabına kızan, "insan haklarının evrenselliği ilkesi gereğince kimseye zulmetmeme" orucunu, bir bardak mikroplu su dikerek bozuyor. Oysa bu orucun dünya hayatında iftarı yoktur, keffareti de ötede çetin bir tedavidir. Biline!

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi