T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 29 MAYIS 2006 PAZARTESİ
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Yurt Haberler
  Son Dakika
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Koray DÜZGÖREN

Samsun'daki olay basit bir cinayet mi?

Samsun'da lise öğrencisi iki gencin aynı yaşlardaki bir arkadaşları tarafından tabancayla öldürülmesi, daha doğrusu soğukkanlı bir şekilde kurşuna dizilmesi olayı medyamızda basit bir kıskançlık meselesi olarak yansıtıldı.

Cinayetin bir kız meselesi dolayısıyla işlendiği hep ön plana çıkarıldı.

Oysa cinayetin sebebi beni hiç ilgilendirmedi.

Beni asıl, 16-17 yaşlarındaki çocukların silahla, şiddetle ve ölüm düşüncesi ile nasıl bu kadar haşır neşir oldukları meselesi ilgilendirdi.

Hep bunlarla ilgili sorular sordum kendime.

Bir de beni asıl şaşırtan -aslında şaşırtmaması gereken- cinayet zanlısı gencin, kullandığı silahla ilgili açıklamaları oldu. Cinayeti işlemeye karar verdikten sonra biriktirdiği 1500 lirayla gidip kendisine bir tabanca aldığını söylüyordu.

Düşünün, bu sözlerden Samsun gibi bir yerde, pazarda satılır gibi silah satıldığı anlamı çıkartılmaz mı? Aslında memleketimizle ilgili bilinen bu gerçeği yeniden algıladığım andan itibaren hep şu soruyu soruyorum.

"Nasıl olur da bir öğrenci, ihtiyaç duyduğu anda böyle bir silahı kolayca temin edebilir?"

Başka silahlar, patlayıcı maddeler konusunda da durum farklı değil..

Geçenlerde bir yazımda bu konuya değinmiştim.

"Nasıl olur da sadece Silahlı Kuvvetler'de bulunması gereken Makine Kimya malı patlayıcı maddeler ve el bombaları sanki pazardan alınırcasına kolayca temin edilebiliyor" diye sormuştum.

Nasıl oluyor da her saldırganın ya da yakalanan her çetenin elinde bu bombalardan bol miktarda bulunuyor.

Silahın bu kadar kolay elde edilebildiği ve şiddet kültürünün sadece gelenek, göreneklerde değil, hayatın her alanında yaygın ve meşru olarak bulunduğu bir toplumda, bu tür cinayetlerin aslında sayıca fazla olmamasına şükretmek gerekiyor.

Ama yine de insan kolay kolay iki genç insanın böyle bir şiddet sarmalında yok olup gitmesini kabullenemiyor. Kuşkusuz onlarla birlikte silahı kullanan zanlı gencin de suçlu bulunması durumunda hayatının mahvolacağı muhakkak.

İşin başka boyutları da var tabii...

Medya, genel olarak bu olaydan yine işine geldiği gibi yararlanmaya çalıştı. Meseleyi bir 'kız meselesi' olarak sunmaya gayret etti.

Bu konuda Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Psikoloji Bölümü'nden Prof. Dr. Melek Göregenli'nin, BİA NET'teki açıklamaları dikkatimi çekti.

Göregenli meselenin "kadın/kız meselesi" kavramıyla "cinsler arası ilişki"nin bir paylaşım alanı olarak adlandırıldığını ve "kız meselesi" yüzünden denilerek her olayla birlikte şiddetin kültürel bir kodlamayla yeniden üretildiğini belirtiyor.

"Çocuklar şiddetin aktörleri gibi gösteriliyor. Oysa çocuklar genel bir şiddet bağlamının ve kültürünün kurbanları. Çocukların aşk ve kız meselesi yüzünden cinayet işlemeyi meşru göreceği bir değerler sistemi yaratılıyor" diyor.

Yine aynı sitede Uluslararası Af Örgütü Silahsızlanma Kampanyası'nın yürütücülerinden Özlem Dalkıran ise olayın "kız meselesi", "Polat'ı seyrettiler böyle oldu" gibi yaklaşımlarla basite indirgendiği ve bunun da sorunun ciddiye alınmadığının göstergesi olduğu görüşünde.

"Sadece Kurtlar Vadisi yüzünden bir sene içinde bu kadar çok şiddet olmaz" diyor Dalkıran. "Bunun altyapısı çok daha da derinde. Şiddet içinde yaşayan, şiddetten başka alternatif görmeyen çocukların başvurabileceği tek çözüm yolu şiddet."

Buna karşılık çözüm de öneriyor. "Erken çocukluk döneminden başlayan 'toplumsal cinsiyet eşitliği' ve 'çok kültürlülük anlayışı'yla uzun vadeli bir şiddetsizlik kampanyası gerçekleştirilmesi gerektiğini vurguluyor.

Sürekli olarak şiddetin toplum hayatının her alanında özendirildiği ve medya eliyle de yüceltildiği bir ülkede bunları gerçekleştirmek pek kolay değil.

İşin bir de en kolay gözardı edilebilen hak hukuk yanı var.

Avukat Yasemin Onat da bu konunun üzerinde duruyor.

Samsun'daki cinayette mağdurların ve zanlının çocuk olmasının kanun uygulayıcıları ve medya tarafından gözardı edildiğini söylüyor. Onat, medyada yer alan haberlerdeki başlıklar, haber kurgusu ve kullanılan fotoğraflarla çocukların ulusal ve uluslararası sözleşmelerden kaynaklanan haklarının ihlal edildiğini kanısında.

Basın Kanunu 21. maddesinin 'Çocukla ilgili her türlü haberde çocuğun kimliğinin yayınlanması yasaktır' hükmünü hatırlatıyor.

Onat, Vatan ve Hürriyet gazetelerinin "olaya neden olduğu" iddia edilen kız öğrencinin fotoğraflarına yer vererek çocuğu afişe ettiğini ve Basın Kanunu'nun 21. maddesinin ihlal edildiğini söylüyor.

Her türlü silahlanlanmaya ve şiddete karşı yapılması gereken çok şey var.

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi