T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
Y A Z A R L A R | 17 OCAK 2006 SALI | ||
|
Son birkaç yıldır "benim İslam'ım bu değil. Benim dinim bu değil" tartışmalarının içinde debelenmekten yorgun gönlünüz "dış mihraklı" yeni mazlum tanımlarını ihtimal hiç algılayamamıştır bile. Öyleyse iş başa düşüyor. Yeni mazlumluğun içeriğini ortaya koymak boynumuzun borcu. Çünkü önümüzdeki günler en mazlum benim, hayır en mazlum esas benim konulu, yazar tartışmalarına gebe. Çocuktan al haberi hükmünün edebiyatta karşılığı yabancı basında kurgulanan imaj denetimi. Yabancı basından imaj toplayınca bakın ne çıkıyor karşımıza: Türkiye'de bir yazarlar var, bir de zulum görmüş olan yazarlar. "Mazlum" yazarları İtalyan "Corriere della Sera" dosya konusu yaptı. Kapağında zulüm görmüş edebiyatçıların sembolü olarak Orhan Pamuk var. Yaşar Kemal'den, Murathann Mungan'a devam ediyor "Mazlum" yazarlar. Yaşar Kemal ve Murathan Mungan'ın durumları farklı. Ortaya koydukları kimlikleri, hem desteklenmelerinin hem de mesafeli karşılanmalarının sebebi. Oysa Orhan Pamuk için böyle bir şey sözkonusu değil. O tartışma yaratmak istediği için "hazirun" onu yalnız bırakmamak adına "tartışma"ya katılıyor her defasında. Ki bu satırların yazarı Orhan Pamuk'un tartışma yaratmak arzusuna hep başka türlü bakmış ve başka türlü baktığı için çezalanladırılmıştır. Vakti zamanında Kara Kitap'tan senaryolaştırılmış olan "Gizli Yüz" filmini Dergah dergisinde eleştiren bir yazı yayınlamıştım. Ayşe Şasa'nın da hoş bir yazısı vardı. 90'lı yıllar. Orhan Pamuk bu eleştirileri "suyun öte tarafından" bana sopa gösteriyorlar diye cevaplamıştı. Kar yayınlandığında ilk röportajlarında Orhan Pamuk "İslamcılar bana çok kızacak" diye beyanatlar verdi. Kar'ı ilk okuyanlardandım. Daha kitabı okumadan "Yazarı bile böyle söylediğine göre" deyip, potansiyelini kızma katsayısına denk getirecek hevesliler çıkacağı için yazdım, İslamcılar Kar'a neden kızsın yazısını. Nitekim kaleme aldığım satırlar etkisini gösterdi, kızan filan olmadı. Her yazarın kendine göre bir meşrebi ve kitabını tanıtma biçimi var. Bazıları, ötekileştirdiklerini kızdırarak kitabını değerli ve merak edilir kılmayı ve tartışma yaratmayı tercih ediyor. Böyle olmazsa kitabının yatay okunurlukta başarılı olmayacağını, tanıtım kampanyasının eksik kalacağını düşünüyor. Tercih kendisinin. Yıktıklarının ve yaptıklarının hesabını çekmeye razı olduğu sürece kim ne diyebilir! Ama Türkiye'de çok okunan, rağbet gören olmayı parantez içine alarak bu parantezi mazlumiyet bilinmeyeni ile çarpıp, yabancı basına "malzeme" olmak bir edebiyatçıya nasıl dokunmaz. Benim esas merak ettiğim bu. Kitabı çıktığında her kesim tarafından röportajı yayınlanan, ekrandaki her türlü edebiyat ve tartışma programının konuğu olan, üniversitelerde kitapları hakkında en çok araştırma ve yazı yazılmış olan kişilere Ertuğrul Özkök'ün ifadesiyle "mazlum nişanı" takılması ne anlama geliyor? Belli ki İtalyan dergi hem üzüm yiyip hem bağcıyı dövmek istiyor. Öyle olmasaydı gerçekten zulüm çemberine sıkıştırılmaya çalışılan dindar yazarları özellikle de tesettürlü kadın yazarları dosya konusu yapmayı göze alabilirdi. Belki siz bile bilmiyorsunuz...! Tesettürlü yazarlar TRT'ye cıkamaz. Tesettürlü yazarlar edebiyatçı olarak, yazan kalem olarak hiçbir edebiyat programına çıkamaz. Yazdıkları edebi kitaplar edebiyatın değil ancak sosyolojinin ilgi alanına mahzar olabilir. Velhasıl tesettürlü bir edebiyatçı olarak, şimdiye kadar altı hikaye kitabı, bir roman, dört deneme kitabı yayınlanmış bir edebiyatçı olarak içinde bulunduğum özgürlük beni öldürüyor. Bilinsin istedim. Hal ve vaziyet böyle!!!
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |