T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
Y A Z A R L A R | 27 OCAK 2006 CUMA | ||
|
Üniversite giriş sınavı kayıtları başlıyor. Gençler evrak verecek, resim çektirecek ve giriş kartlarını alacaklar... Aynı trajedi yeniden yaşanacak... Binlerce genç kız üniversite kapısına başörtülü gelecek, kayıt odalarına başını açarak girip resim çektirecek... Bunlar arasından bir kısmı sınavı kazansa bile başını açmaktan vazgeçtikleri için belki de üniversiteye gidemeyecekler... Binlercesi üniversite sınavına bile girmeyecek... Ve bu ülke bu durumu hala doğal, hatta demokratik kabul edecek... "Başörtüsüzlüğü bir rejim kriteri, başörtüsünü ise bir rejim tehlikesi" olarak görecek... Peki bu nasıl bir zihniyet? Malum Türkiye'de katı laik tabir edilen kesimde İslami kimliğe ve dine bakıştaki tedirginlik, artan, sürekli artan bir eğilim göstermektedir. Nitekim çelişkili gibi dursa da, İslami kesimin toplumsal görünürlülüğü arttıkça bu kesimin toplumsal niteliğine olan inançsızlık da güçlenmektedir. İslami kesim sisteme entegre oldukça tehlikeye yönelik endişeler pekişmektedir. Bu durum aslında tipik bir "toplum tasavvuru eksikliği"dir. Katı laik kesimin kimi aktörlerinde İslami talep ve yaşam tarzını toplumun içinden gelen bir hareket olarak görme, başörtüsünü bu hareketin doğal simgesi olarak tanımlama eğilimi belki göze çarpar. Ancak bu eğilim bir toplum tasavvuruna işaret etmekten çok, ideal toplum anlayışıyla çelişen ve bertaraf edilmesi gereken bir duruma işaret ederek toplum tasavvuru eksikliğini pekiştirir. Çoğunluğu oluşturan aktörlerde ise toplumdan gelen hareket fikri tümüyle devre dışı kalır. Dini simge kullanımı, dindar hayat tarzı kullanımı cehalet, siyasi yönlendirme, siyasi iğfal gibi salt siyasi unsurlarla açıklanır. Verili ve ilerlemeci düzen düşüncesiyle pekişen toplum tasavvuru eksikliğinin bu mutlaklaşmış hali, tipik ifadesini üniversitedeki başörtülü kızların hemen hepsinin zorlamayla örtündüğü, kandırıldığı ve kendilerini kandırmaya açık tuttukları inancıyla bulmaktadır. Bu halkada genç kızların zorla örtündüklerine yönelik inanç, tesettür yasağının sadece bir gerek değil, bir fazilet olarak da algılanmasına yol açmaktadır. Bu algının arkasında "siyasal olanı yegâneleştirme" ve siyaseti ülke koşulları çerçevesinde sadece bir iktidar mücadelesi olarak görme eğilimi yatar. Nitekim bu "aşırı siyasileşme" çerçevesinde, toplumun İslami ve ataerkil gerici akımlardan korunması için önerilen ve savunulan yasaklar sadece "kurallar silsilesi" olarak ele alınmaz, aynı zamanda, garip ve ilginç bir şekilde "özgürleştirici" cihazlar olarak da tanımlanır. Örneğin üniversitelerdeki tesettüre ilişkin kıyafet yönetmeliği hükmü, "koruma, özgürleştirme, dönüştürme" işlevleri taşıyan "modern araç" olarak görülür. Yasakların cehaleti ve kandırılmışlığı telafi eden, insanları ideal toplum anlayışına yakınlaştıran, standartlaştıran, çağdaşlaştıran mekanizmalar olarak algılanması işte bu çerçevede ortaya çıkmaktadır. Özetle yasak hem birey hem İslami anlayış için demokratik bir terbiye cihazıdır, bu zihniyette... Nitekim kamusal alanda peruk kullanımı yasak delen bir direnç eylemi ve bir takıyye olarak görüldüğü kadar, zaman zaman "kandırılmış gençlerin" kendilerini sorgulaması için bir imkân olarak da değerlendirilmektedir. Bu zihniyet din ve örtürme meselesinin neden Türkiye'de bitmek bilmez bir kriz oluşturduğunu göstermekle kalmaz. Aynı zamanda Türk siyasi ve toplumsal hayatının ne denli güdük bir modernizm anlayışının etkisinde kaldığına işaret eder... Bilin ki bu ülkede otoriterliği, devletçiliği, yasakçılığı, ataerkilliği besleyen kara gölge işte bu güdük yapıdan üremektedir...
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |