T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
Y A Z A R L A R | 14 TEMMUZ 2006 CUMA | ||
|
İsrail Başbakanı Olmert göreve gelir gelmez Şaron'dan daha "şahin" bir politikacı olacağının işaretlerini verdi. Bir askerin kaçırılmasını "bahane ederek" Filistin'i yerle bir etmeye soyundu. İsrail'in yağdırdığı bombaların yakıp yıktığı yerlerde yaşayan insanların çektikleri dram medeni dünyanın pek umurunda olmadı. Elektrik, su ve akaryakıttan mahrum hale getirilen Filistin halkının bir toplum olarak cezalandırılmasına ne Arap dünyası güçlü bir ses verdi, ne de İslam dünyası olayı gündeminin birinci maddesine taşıdı. Bir devletin bir toplumu kafasının estiği gibi cezalandırmaya kalkması ve bunun bir insanlık dramına dönüşmesi geldiğimiz çağda olacak iş değil. Bir devletin kaçırılan askerini bulmak için bir kısım operasyonlar yapması belli ölçüler içinde makul bulunabilir, ancak İsrail'in işi güç gösterisine ve kabadayılığa dökerek sivil ve suçsuz insanları cezalandırmaya kalkması, değil modern hukuk, hiçbir insanlık anlayışıyla izah edilemez. İsrailli askeri kaçıran Filistinli örgüt veya dün yaşanan yeni kaçırma olaylarını gerçekleştiren Lübnanlı örgüt eylemleriyle nasıl bir hukuk, sınır ve ölçü tanımaz saldırılara kapı açtıklarını düşünemiyor sanırım. İlk günlerde sağduyulu müdahalelerle ve diplomatik yollarla çözülebilecek sorun, giderek karmaşık ve zor çözülebilecek bir hal almaya başladı. İsrail'in güç merkezli, kimseyi dinlemeyen hali ve yaptıkları eylemlerle ancak yeni yıkımlara sebep olan örgütler sorunu karşılıklı olarak içinden çıkılamaz hale getiriyor. Restleşme ve sertleşme bölge insanına bugüne kadar huzur ve mutluluk getirmedi. Çözümsüzlük ise her seferinde gariban halkı vurdu. İsrail hem Filistin'le hem Lübnan'la müzakere konusu olan yerlerde bugün tanklarla bildiğini okuyor. İsrail Lübnanlı örgütlerin askerlerini vurmasını, Lübnan devletinin yol açtığı bir savaş sebebi olarak görüyor. Pekiyi plajdaki sivillerin ölümüne sebep olması ya da dün Gazze'yi bombalayınca 10 sivilin ölmesi gibi durumları nasıl yorumluyor? Bir İsrailli askerin hayatı, onlarca Filistinli sivilin hayatından daha mı değerli? İsrail son çıkışlarıyla kendince "terörle mücadele" çerçevesinde bir operasyon yürütmüyor, hak-kukuk tanımaz bir saldırganlık örneği sergiliyor. Belli kural ve anlaşmalarla mukayyed bir devlet gibi değil, aklı başından gitmiş bir güç aygıtı gibi davranıyor. ABD ve BM ise yaptığı açıklamalarda sadece "kaçırılan askerler bırakılsın" mesajı veriyor. Kaçırılan askerler elbette bırakılmalı, pekiyi dünyanın vereceği mesaj sadece bu mudur? Herkes niçin İsrail'in yaptığı yanlışları eleştirmekten bu kadar çekiniyor? Arap ülkeleri İsrail'in Lübnan ve Filistin'e kafa tutması karşısında niçin ve nasıl bu kadar sessiz kalabiliyor? İsrail-Filistin tarafları arasındaki saldırılar "önce kim başlattı" sorusuna cevap aramayı çoktan geçen bir yanlışlar silsilesine dönüşmüştür. Doğrusu insan son birkaç haftada yaşananları görünce ciddi bir kaygı duyuyor. Müzakere masasında sorunları tartışma noktasından baskı, şiddet ve güç gösterisiyle sorunları derinleştirme noktasına gelinmiş olması akıllara durgunluk veriyor. Acaba tüm bu krizler de bir planın parçası mıdır? Yoksa gerçekten bir cinnet hali mi?
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |