T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 17 TEMMUZ 2006 PAZARTESİ
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Yurt Haberler
  Son Dakika
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  İnsan Kaynakları
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Cevdet AKÇALI

Siyaset ve medya ikilisi

Siyasi partiler iktidara gelmek için medyanın desteğine muhtaçtırlar. Ancak iktidara geldikleri zaman, aynı medya onların baş ağrıları olurlar. Basını iyi tanımayan iktidarlar, onun her zaman arkalarında olduğunu zannederler. Dün kendisini iktidara taşımak için gayret sarf eden medyanın, karşısına geçtiğini gördükleri zaman onları yanlarına çekmek için kullandıkları bazı yollar vardır. Birisi medya patronlarına bazı menfaatler sağlamaktır. Bu olaya bir manada mama vermek de denir. Diğeri medya mensuplarına akreditasyon uygulamak. Akreditasyon yani, sadece bazı basın mensuplarını toplantılarına çağırmak, yurt dışına giderken beraber götürmek, "özel telefonlarını vermek" vs. gibi. Bütün buna rağmen, iktidarlar basını her zaman yanlarında tutmayı başaramazlar. Çünkü basın yoluyla beslenmeye alışan medya, mama bittiği an yeniden ağlamaya başlar. Akreditasyonla memnun ettiği kimseler dışında kalanlar, bunun kıskançlığı içinde iktidarın karşısına geçerler.

İktidar çevrelerinin konuşmalarında, "bir kısım medya" veya "malum çevreler" deyimini kullanmaya başlamaları, yıpranmanın eşiğinde olduklarının en belirgin delilidir. AKP iktidarı da bugün bu deyimleri pek sık kullandığından, imaj kaybettiğinin farkına varmış demektir.

Siyasetçilerin belirgin hastalığı

Her mesleğin kendi mensuplarını sürüklediği bazı hastalıklar vardır. Mesela bir terzi, ellerinden, bir posta taşıyıcısı, ayaklarından yıpranır. Politikacıyı da yıpratan iki şey vardır: Birisi kürsü, diğeri televizyon ekranları. İyi kullanıldığı zaman bu iki şey politikacıya güç verir. İyi kullanılmadığı zaman da, bir değirmen gibi onu öğütür. Bunun için denilmiştir ki, politikacılar "evvela sözlerinden" sonra "yüzlerinden" eskirler. Çoğu politikacı bunun farkında değildir. Veya farkında olduğu zaman, yıpranan dilini, eskiyen yüzünü artık geri getiremez.

Sabah kalkınca gazete manşetlerinde kendi ismini okumak, akşam sofrasında aile efradı ve dostlarıyla birlikte televizyon ekranında kendi yüzünü seyretmek, politikacılar için dayanılmaz zevklerdir. Zamanla bu zevk bir tutku haline gelir ve uyuşturucu kullanımı gibi politikacıyı esir alır. Bunları göremediği zaman, politikacı, kendisinden bahsederken, metheden veya etmeyen arasında bir ayırım yapar ve bu suretle de, basında "akreditasyon" uygulamaya başlar. Bu andan sonra da, politikacının etrafında bir meddahlar çemberi teşekkül eder ki, bu çember gerçeklerle kendi arasında bir duvar oluşturur.

İktidar tarafından akredite gazeteciler, patronları nazarında çok muteberdirler. Onların, iktidar nezdindeki işlerini kolaylaştırıcı birer vasıta haline gelirler. Bu tip gazetecinin kendisine mahsus bir üslubu da vardır: Makalelerinin ilk cümlesi, "dün başbakan bana telefon ederek dedi ki..." veya "filan bakana telefon da dedim ki.." şeklindedir.

Akredite olmayan gazetecilerin de bunlara karşı bir kıskançlığı veya önemsenmemenin verdiği bir burukluğu vardır. Onlar da akredite olmak için bazı metotlar uygularlar. Bu metotlardan başlıcaları, yazılarında "lisanımünasip" kullanmak" veya meşhur Romalı hatip "Çiçero'nun" metodunu uygulamaktır.

Lisanı münasiple konuşmak ve Çiçero metodu

"Lisan-ıMünasip" hikayesi çok bilinen bir şeydir. Çiçero metodu ise şöyledir: Romalı meşhur hatip Çiçero kürsüde konuşmasını yaparken, dinleyicilerin yavaş yavaş dağıldığını görmüş. Bunun üzerine kürsüde koyun gibi melemeye, it gibi havlamaya, eşek gibi anırmaya başlamış. Dağılan kalabalık yeniden kürsü etrafında toplanmış.

Çiçero, kürsünün etrafında kendisine şaşkın şaşkın bakan kalabalığa dönmüş: "Bana şaşkın şaşkın ne bakıyorsunuz? Biraz evvel ben insanlara hitap ediyordum. Onlar çekip gittiler. Şimdi ise sizin dilinizle konuşuyorum. Hoş geldiniz" demiş.

İnsan bu yolla akreditasyon sağlayanları görünce, adeta kendi beceriksizliğinden utanıyor.

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi