AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

D Ü Ş Ü N C E    G Ü N L Ü Ğ Ü
EĞİTİMDE BAŞARILI HAMLELER VE YARGI

Milli Eğitim Bakanlığı, başta il ve ilçe eğitim yöneticileri olmak üzere, bulunduğu yerde 5 yıldan fazla bulunan okul müdürlerini, bu yıl nakletmek istedi, ama yargı engeli bunu herhalde mümkün kılmayacak.

12 Eylül askeri yönetimini takibeden Anavatan Partisi İktidarı'nın aşırı liberal uygulamaları enflasyonu azdırınca, tekrar "koalisyon"larla idare edilen ülkemizin ekonomisi, nihayet 2000'li yılların başında büyük bir "kriz"in kucağına düşüverdi. Peşinden gelen AK Parti iktidarı ise, millete adeta "can simidi" oldu.

Bir eğitimci olarak özellikle, takip ettiğim eğitim faaliyetleri, daha doğrusu iktidarın Milli Eğitim'deki başarılı hamleleri, iktidarın her alanda başarılı olduğunun somut bir kanıtıdır. Bakan'ın hız kesmeyen atakları ve başta Müsteşar'ı olmak üzere, kurduğu uyumlu kadrosuyla yürüttüğü çalışmalar, çeyrek asra sığdırılamayan hizmetlerin ve bunlara mesnet projelerin, iki buçuk yılda hayata geçirilmesine yetti bile. Eğitim/öğretim'in temel öğesi olan öğretmenin, görevinde yeterli olması, Milli Eğitim hizmetlerinde aranan ilk şarttır. Esefle belirtmeli ki, öğretmenlerimizin pek çoğu diplomalarını ceplerine koyduktan sonra, emekli oluncaya kadar kendilerini yenilemiyor ve geliştirmiyorlar. Milli Eğitim'de en çok tartışılan Özel Dershaneler'in vücut bulması, okullardaki öğretmenlerin sayıca değil, nitelik olarak yetersizliğindendir.

Yönetici atama ve nakilleri ve Yargı

1990'lı yıllara kadar, Milli Eğitim'deki yönetici atama ve nakillerinde hiçbir ölçü gözetilmiyordu. Ölçü, "ahbap-çavuş" ilişkileri ile siyasi istekler ya da desteklerden ibaretti. Merhum Avni Akyol, Bakanlığı sırasında "Bunun da bir ölçüsü olmalı" diyerek, ciddi bir "İdareci Atama Yönetmeliği" hazırlattı ve uygulamaya koydu. Ama kendisinin bile bunu tam uygulayabildiğini hiç kimse söyleyemedi. Gerçi, Bakan Çelik'ten önce personel atamaları konusunda yeni mevzuat arayışları ve müspet uygulamaları da oldu ancak, şimdi kullanılan ölçüler ve uygulaması kadar tarafsız ve başarılı olamadı. Ne var ki, atama ve nakiller konusunda hazırlanan yönetmelik, bu defa yargı engeline takıldı. Bir Eğitim Sendikası'nın, yönetmeliğin uygulanmasına ilişkin itirazı Danıştay tarafından benimsendi ve yargı'dan "yürütmenin durdurulması" kararı çıktı. Konunun özeti şu; eğitim yöneticilerinin bulundukları yerlerde uzun süreli kalmaları başarıyı atalete yönlendirdiği gibi, her derece ve kademede hatta, ülkemizin değişik coğrafi bölgelerinde çalışma hakkı olanların bu haklarını engelliyordu. İlk atandığı okul ya da kurumdan hiç ayrılmadan emekli olan öğretmen ya da Müdür, hem kendisini o çevreye mahkum ediyor, hem de meslektaşlarının yolunu kapatıyordu. Oysa, diğer mesleklerde örneğin askeriye'de olsun ya da emniyet teşkilatında olsun, 3 ile 5 yılla sınırlanan "bir yerde kalma süresi"nin sonunda, memur bulunduğu yerden başka bir yere mutlaka naklediliyor.

İşte, Milli Eğitim Bakanlığı, başta il ve ilçe eğitim yöneticileri olmak üzere, bulunduğu yerde 5 yıldan fazla bulunan okul müdürlerini, bu yıl nakletmek istedi, ama yargı engeli bu uygulamayı herhalde mümkün kılmayacak. Çünkü, nakile tâbi tutulan bir Okul Müdürü'nün itirazı, Adana'daki Bölge İdare Mahkemesi'nce kabul gördüğü gibi, bir Eğitim Sendikası'nın açtığı davada da Danıştay yürütmeyi durdurdu. Karar, bununla sınırlı değil tabii. Yargı yönetici atamalarındaki başarı sıralamasında en yüksek puan alan 5 aday arasından idarenin birisi üzerinde yaptığı tercihi de, "takdir yetkini kullanamazsın" diyerek karşı çıktı. Yargı'nın idareyi denetlemesine hiç kimsenin itirazı yok. Üstelik, bu Anayasal bir yükümlülük. Ancak başarıları ile öne çıkan kamu personelinin arasından takdir hakkı kullanılarak memurun bir göreve atanması, sadece Milli Eğitim Bakanlığı'nda yapılmıyor ki.

Hayata geçirilen bazı projeler

  • Yaklaşık kırk yıldan beri uygulanan ve genç beyinlerde adeta bilgi kirliliği yaratıp, çocukları ezberciliğe iten ilköğretim programı yenilendi, ön uygulaması yapıldı.

  • Bilgisayar destekli eğitim programları'nın uygulama alanları giderek genişliyor. Hedef, tüm okulları "bilgisayar ağı" ağı donatmak.

  • Eğitime %100 destek kampanyası "tamgaz" sürdürülüyor. Gerek bu kampanya ile gerekse doğrudan devlet tarafından yaptırılan okullar, sınıf mevcutları ortalamasını 45'e düşürdü. 12 ilimizde ise, ortalamalar 30 civarında.

  • Kız çocuklarının okutulması için, hiçbir iktidar döneminde ya da Eğitim Bakanı tarafından bu kadar aktif bir gayret gösterilemedi.

  • Liseler, 4 yıla çıkarıldı. Eğitimde "Avrupa standardı"na ulaşılmaya çalışılıyor. Sağlanan destek ve yapılan teşviklerle bilinçlenen halka göre, zorunlu eğitim zaten 12 yıla çıkarıldı bile.

  • İlköğretim öğrencilerinin ders kitaplarının ücretsiz dağıtılması velilere hem bir katkı, hem de okumayı teşvik için çok önemli bir vasıta oldu.

  • Kitapları dışlayan ve ders kitaplarının yerini alan, ancak ticari rant gözetmekten öte hiçbir eğitim amacı olmayan Ünite dergileri nihayet kaldırıldı.

  • Okullarınız değil de, daha çok yöneticilerini ve peşinde koşanları destekleyen Okul Koruma Dernekleri ve Eğitim Vakıfları kaldırıldı. Okulla Aile'nin doğrudan işbirliğini öne çıkaran geleneksel Okul-Aile Birlikleri yeniden ihya edildi.

  • Anadolu Liseleri'yle, bazı özel okullarda Fen derslerinin yabancı dille okutulması gibi hiçbir katkısı olmayan uygulama kaldırıldı.

  • Anadolu Liseleri'yle özel okulların, büyük döviz ödenerek ithal edilen yabancı dil kitaplarının, Türkiye'de yazımı ve basımı gerçekleştirildi.

  • Geçmişteki uygulama sonuçları incelenerek, Sınıf Geçme Yönetmeliği yeniden düzenlendi.

  • Öğretmen ve yönetici atamalarına dair mevzuat, hukuki noksanlara rağmen, daha adil ve objektif ölçütler esas alınarak düzenlendi ve başarıyla uygulanıyor.

  • NACİ AKAY

  • LİBYA DÜNYA İLE YENİDEN BÜTÜNLEŞİYOR
    Afrika Birliği'ne üye ülkeler arasında her zaman ön planda kalabilen ve çok iyi bir konuma sahip olan Libya'nın son günlerde dünya medyasına da yansıdığı gibi yeni açılımlar yaptığı görülmektedir.

    2005 Yılını Afrika'ya Açılım Yılı ilan eden Türkiye bu kıta ülkeleriyle yakın münasebetler kurmasının gereğini en üst seviyede gerçekleştirilen ziyaretlerle de gösterdi. Kaldı ki dünyada söz sahibi ülkelerin bu tür açılımları yapması günümüz uluslararası ilişkilerinde kaçınılmaz bir uygulamadır. 53 bağımsız ülkenin sadece 12'sinde büyükelçiliği bulunan Türkiye Cumhuriyeti halen bu kıta ülkelerinin pek çoğuyla doğrudan temas kuramamanın sıkıntılarını yaşaması da bir gerçektir. Çünkü Afrika'nın bazı bölgelerinde bir Türk büyükelçi akredite olarak en az beş ülkeyle ilgilenme durumunda kalabiliyor.

    1950'li yıllarda başlayıp, 1960'lı yıllarda hızlanan ve çoğunluğu ise 1970'li yıllarda bağımsızlığını elde etmiş olan Afrika ülkeleri, son iki yüzyılın kabusunu bir nebze olsun atma gayreti içindeler. Ancak bu defa da yoksulluk, bunun neticesinde gelen açlık, halen kendi kaynaklarını yabancıların işletmesi gibi pek çok sıkıntıyla boğuşmak durumunda kaldılar. Yüzölçümü 30 milyon kilometre kareyi bulan bir kıtada bugün bir milyara yakın insan yaşıyor. Topraklarının önemli bir kısmı ekilebilir arazilerle kaplı olmasına rağmen tek başına sekiz milyon kilometre karelik bir alanı kaplayan Büyük Sahra Çölü gibi devasa çöller de yine bu kıta üzerinde bulunuyor. Afrika kıtasında yaşayanlar arasında her alanda irtibatı sağlaması amacıyla kurulan Afrika Birliği aslında gerekli finansman desteği bulabilse pek çok acil duruma çözüm üretebilecek güce sahip. Çünkü eskiden Afrika ile ilgili her konuda karar bu kıta dışından insanlar tarafından alınırdı. Mevcut Afrika ülkeleri içerisinde konumu çok iyi olan sadece birkaç ülke var. Bunlar Hint Okyanusu üzerinde küçük bir ada devleti olan Moritus adası, Libya ve Güney Afrika Cumhuriyeti gibi ülkelerdir. Libya, sahip olduğu yeraltı ve yerüstü kaynakları itibarıyla kıtanın en şanslı ülkesi konumundadır. Pek çok Afrika ülkesi, hatta dünyanın önce gelen ülkeleriyle kıyaslandığında Libya kadar ülkenin tamamını bir şantiyeye çevirmiş ülke sayısı çok azdır. Eskiden petrol, doğalgaz ve madenlerinin zenginliği ile büyük yatırımlar yapan bu ülke, artık üstü çöllerle kaplı olan topraklarının altındaki su kaynaklarını 5.000 km'nin üzerinde döşediği devasa borularla ekilebilir arazilere ve şehir merkezlerinin etrafına taşıdı. Düne kadar içme suyuna ihtiyaç duyan Libya, artık hayvancılık ve tarımdan da büyük gelir elde ediyor. Yine Akdeniz sahilinde uzanan 2.000 km'lik bir kıyıya sahip olarak gelecekte turizmin gözbebeği ülkelerden birisi olmaya aday görünüyor. Ayrıca balıkçılık ile ilgili büyük yatırımların her an devreye girmesi söz konusudur.

    Osmanlı Devleti'nin Afrika'dan çekilmesinden sonra Türkiye ile ilişkilerini en yüksek seviyede tutan Libya, çok sayıda Türk müteşebbisine 1970'li yıllarda kapısını açmış, bundan her iki ülke de büyük menfaatler elde etmişti. Batı Avrupa ülkelerinden sonra Türk insanın en fazla çalışma imkanı bulduğu Afrika kıtasında tek ülke Libya olmuştu. Dünya siyasetinde 1990'lı yıllarda yaşanan sıkıntılı günler her ülke ilişkilerine olumsuz manada yansımış ve aradaki mesafe biraz açılmıştı. Oysa ki 1980'li yıllarda Türkiye'ye 20 milyar dolara yakın döviz girdisi sağlanmıştı. Libya'dan önümüzdeki on yıl içinde de yapılacak yatırımlar ve karşılıklı ticari ilişkilerle takriben yedi milyar dolarlık bir iş hacmi daha açılması için çalışmalar başlatılmış bulunuyor. Türk-Libya İş Konseyi arasında son otuz yılda yapılan yirmiye yakın Karma Ekonomik Kurul toplantısı bunun en güzel işaretidir. Ayrıca Libya tarafı 1976 yılından itibaren faaliyette bulunan Türk-Libya Dostluk Derneği'nin akademisyen ve işadamı üyelerinden oluşan bir heyeti 2005 yılı Ağustos ayı başında ülkeye davet etti. Başta bu daveti bizzat kendisi yapan Başbakan Yardımcısı, İşgücü ve Mesleki Eğitim Bakanı Matug Muhammed Matug olmak üzere, İmar İskan Bakanı, Gençlik ve Spor Bakanı, Kültür Bakanı, Dışişleri Bakanı, Trablusgarp Belediye Başkanı ve Trablus Fatih Üniversitei Rektörü ile görüşmeler yapıldı.

    Afrika Birliği'ne üye ülkeler arasında her zaman ön planda kalabilen Libya'nın son günlerde dünya medyasına da yansıdığı gibi yeni açılımlar yaptığı görülmektedir. Ülkeye gelecek mallara 1 Ağustos 2005 tarihi itibarıyla sıfır gümrük uygulama kararı almasıyla bütün Libya'yı tam bir serbest bölgeye dönüştürecektir.

  • DOÇ.DR. AHMET KAVAS

  • EĞİTİMDE DEĞİŞİM RÜZGARLARI
    Dünyamızın özlediği huzur ve barış, yaradana ve yaradılana karşı pek çok sorumlulukları olan insanoğlunun çocukluğunda gençliğinde, kendi özüyle barışık çevreyle uyumlu, insan haklarına saygılı, vizyon sahibi olmak gibi kazanımlarında gizlidir. Bu da ancak sistemli bir eğitimle yaşama geçirilebilir.

    Bu aralar Milli Eğitim Bakanlığı çok olumlu bir atak olarak eğitimin temeli olan müfredatta bu değişime başlamıştır. Bu programla düşünen, soru soran, evrensel değerlere, demokrasiye, ekonomiye duyarlı, kişilikli ve milli kimlik sahibi bireyler yetiştirmek hedeflenirken çevreyle iletişim kurabilme toplumsal sorunlarla ilgili geleneklerine bağlı, sosyal, kültürel, beceri sahibi olma nosyonları da göz ardı edilmemelidir. Tüm bunların yanı sıra AB'ye girmeye hazırlanan Türkiye'de okullar yeni teknolojilerle, bilgisayarlarla donatılmalı, internet ağı tesis edilmelidir. Oysa dünya kenti olmaya aday olan İstanbul'da yüksek öğrenim kurumlarında bile bunlar tesis edilmemiştir. Bugün, MSGSÜ gibi çağdaş bir üniversitede küçük çocukların bile haşır neşir olduğu internet ve bilgisayar bırakın öğrencileri, öğretim elemanları arasında pek çok konularda olduğu gibi ayrımcılık yapılarak kullandırılmakta, hak ihlalleri yapılmaktadır. Çocuk eğitiminde ödül ve ceza çokça kullanılmaktadır. Olumlu pekiştirme ve motivasyon bağlamında başarıda ödülün yeri çok farklıdır. Ödüllendirme eğitim sisteminin en iyi motivasyon aracıdır. Bunun en güzel örneğini iki senedir başarılı öğrencileri Kefken Eğitim ve Dinlenme kampına götüren Beyoğlu Belediyesi vermektedir.

    Yüzlerce çocuğun mutlu cıvıltısıyla dolu bu kamp, Avrupa'daki örnekleri gibi çalışma kampı değil, eğitim ve dinlenme kampı olarak hizmet vermektedir. Beyoğlu'nun Milli Egitim ve Kaymakamlıkça seçilmiş hem başarılı hem pek çok gereksinimi olan çocuklar bu kampta konuk edilmektedir. Bu çocukların hepsi mutlu gözleri ışıl ışıl yaşamlarında görmedikleri aktiviteleri, ilkleri yaşıyorlar burada. Çevreye duyarlı insanlarla barışık bireyler olmanın heyecanını taşıyorlar. Ufukları genişliyor, kimlik ve vizyon sahibi oluyorlar. Günde üç kez yemek alıyorlar, yüzme öğreniyorlar, bilgisayar kullanıyorlar, deprem, ilkyardım gibi dersler alıyorlar, tanımadıkları sporları deniyorlar, akşamları tiyatro yapıyorlar, dans ediyorlar. Daha önemlisi insanca yaşamayı öğreniyorlar. Günümüzde yitirilen sevgi ve dayanışmayı yaşıyorlar. Tüm bunlar Beyoğlu'nun genç ve dinamik başkanı Ahmet Misbah Demircan'ın geçen yıl başlattığı 10 Bin Başarılı Çocuk Kefken'e isimli inanılmaz projesinde yaşanıyor. Keşke diyorum böylesi özverili projeler ülkemin her köşesinde tüm okullar için uygulansa. Belki de böyle başlangıçların devamı sağlandığında dünyamıza barış da gelebilir. Belki de gençlerin olgunlaşma süreçlerinde çevre ile barışık uyumlu bireyler olarak kendilerine ve ülkelerine yönelik kazanımlar, dünya ölçeğine ötelendiğinde dünyayı yaşanmaz hale getiren kapkaç ve terör bile önlenebilir.

  • DR. KEVSER İNCİ ERTÜRK



  • 5 Eylül 2005
    Pazartesi
     


    Künye
    Temsilcilikler
    Abone Formu
    Mesaj Formu
    Online İlan

    ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği
    Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi
    Dünya | Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon
    Sağlık | Arşiv | Bilişim | Dizi
    Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
    © ALL RIGHTS RESERVED