YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan
Dizi...

  Arşivden Arama

  I Explorer Kullanıcıları, TIKLAYIN.

 

Yargılanan anne

İzmir'de Cahide Oral isimli bir kadın üç çocuğu ile birlikte mahkemeye çıkıyor. Suç çocukların çalıştırılması... Bayan hakimle anne arasında geçen diyalog şöyle:

-Neden çocuklarını çalıştırıyorsun? Bunun suç olduğunu bilmiyor musun?

-Eşimden ayrıldım. Geçinemiyoruz. Çocuklarım onun için çalışıyor.

-Sen niye çalışmıyorsun?

-İş yok.

-Çocuk bakıcılığı, yaşlı bakıcılığı yapabilirsin, ev temizliğine gidebilirsin.

.........

Bu bir Türkiye manzarası...

Kısa süre önce İstanbul'da da bir baba, küçük kızına kağıt mendil sattırdığı gerekçesiyle mahkemelik olmuştu.

Mahkemeler mutlaka yasaları uyguluyor. "Çocukların çalıştırılmaması"na ilişkin yasalar da mutlaka "çocukların ağır işlerde çalıştırılmaması" gibi bir iyi niyetle çıkarılmış olmalıdır. Ama Türkiye gerçeğine vurulduğunda bunlar, dramatik olayların sebebi haline geliyor.

Kendi çocukluğumu, kardeşlerimi, yeğenlerimi hatırlıyorum, daha ilk yaşlarda başlar çalışma... Çocukluk yıllarım bağ-bahçe işlerinde geçti.

Anadolu'da çocukluk başka türlü olmaz zaten... Kendi bağınız bahçeniz, yoksa başkasının işlerinde çalışarak büyürsünüz. Pamuk toplarsınız, koyun güdersiniz, çapa çapalarsınız, hiçbir şey yapmasanız, güneş altında çalışanlara su dağıtırsınız.

Büyük şehirde bu, tatil günlerinde boyacılık yapmak demek, ufak tefek şeyler satmak demek, sabahları çöplerden kağıt-karton-plastik eşya toplamak, en hafifinden işyerinde babaya yardım etmek demek...

Bunlar, çaresizliğin çaresi...

Geçim yolunda tıkanmanın ürünü...

Öğretmen babaların aile geçindirmek için ikinci iş yapmak zorunda olduğu bir ülkede çocuklara da iş düşüyor. Düşmemesi mümkün mü?

Bir anneyi çocuklarını çalıştırdığı için yargılamak kolay, açarsınız davayı, çocuklarıyla birlikte dikersiniz sanık sandalyesine, sorarsınız. Zor olan, eşinden ayrılmış bir kadının çaresizliğinin farkında olmaktır. Anayasasında "sosyal" niteliği vurgulanan bir devlet bunu yapar...

Bu yıl yüzbinlerce memur aylık 155 milyon lira ile geçinmek zorunda. Onun 140 milyonluk maaşını yüzde 10 artışla 155 milyona çıkarmışsınız. 15 milyonla, bir yılın fiyat artışlarını karşılaması gerekecek. Müthiş bir beceri olmalı bu.

O size sesleniyor:

-Bir bakan, bize verilenin 5 katı, hatta 10 katı (1,.5 milyar lira) ile geçinsin, biz de 150 milyona talim edelim...

Nedir cevabınız? Nasıl aşacak bu memur bu tıkanmayı?

Profesörleriniz 670 milyon lira maaş alıyor...

Bu para ile İstanbul'da geçinmeleri imkânsız. Ev kirası, telefon, elektrik, su, doğalgaz, otomobil (ya da ulaşım) masrafı... Acaba kitaba para ayırabilirler mi? Bilimsel bir çalışma için yurt dışına gitmeleri mümkün mü?

Nasıl mümkün olabilir?

Profesörlerimiz de, danışmanlıktan bilmem nereye kadar beşinci, onuncu işi yapmak zorunda kalıyor çaresizlik içinde... Bilim hayatına ise suyunun suyu kalıyor.

Anne ve çocukları yargılamak kolay...

Ne garip bir memleketiz? Yasalarımız en alttakilerin üstüne çullanıyor. Hele "çocukları korumak" gibi allı-pullu gerekçelerden yola çıkmak yok mu! Babaları koruyun önce, anneleri koruyun, sağlıklı bir şemsiye oluşsun çocuklar üzerinde!..

Bir anneye ya da babaya:

"Gelir kaynağın ne? Nasıl geçiniyorsun?" diye sormadan önce, "Çocuklarını neden çalıştırıyorsun?" diye sormanın hiç mi hiç mantığı yok.

Bu tavırların peşinden "Madem geçindiremeyeceksin, neden çocuk yapıyorsun?" sorusu-yargılaması gelir genellikle... Tahkir edici, aşağılayıcı bir yargılama... Bunlar hep, sorumluluktan kaçan, tepeden bakan, sosyal-insani gerçeklikleri yok farzeden bir yaklaşımın sonucu...

Sosyal güvenlik şemsiyesi çalışmıyor Türkiye'nin...

Ve gittikçe derinleşen bir "gemisini kurtaran kaptan" bencilliği-bireyciliği sosyal kültür haline geliyor.

Geriye ya dilenmek, ya çoluk-çocuk çalışmak ya da sessizce dört duvar içinde kıvranmak-kahrolmak kalıyor.

Bunlar içinde belki de en onurlusu çoluk-çocuk maaile çalışmak...

Onu da hapis cezası ile tehdit ediyoruz.

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı, kimsesiz çocuklarla birlikte yaşadığı kısa süre içinde göz yaşlarına boğulmuştu. Ben eminim, meselâ belediye bünyesinde toplu sözleşmeleri geciken işçi çocuklarıyla biraraya gelse ve onların ev içindeki tıkanmışlıklarını görse gene göz yaşlarına boğulurdu.

Ya da Ankara'da devlet yönetenler çalışan çocukların aile ortamını paylaşsalar kısa süreler için, tıpkı Ali Müfit Gürtuna gibi göz yaşlarına hakim olamayacaklardır.

Geçim sıkıntısı içindeki bir anneyi, çocuklarını çalıştırıyor diye yargılamak kadar yüreklere yük olan bir hadise düşünülemez. Bence Ankara, bugünlerde aynaya bakmayı düşünüyorsa, öncelikle o yargılamayı seyretmeli... Eminim ki annenin ve çocukların ezikliğinden, Ankara'nın yüreğine yansıyan, bir 'utanç' olacaktır.


20 EKİM 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

Ahmet Taşgetiren

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim | Dizi
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...