YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan
Dizi...

  Arşivden Arama

 

 

"Felsefe" ve "kadın" üzerine...

Kadınlar felsefe alanında ne denli başarılı olabilirler? Suâl bu şekilde değil de şöyle sorulsaydı, pekâlâ kadınlara haksızlık edilmiş olduğu söylenebilirdi: "Kadınlar bugüne değin felsefe alanında ne kadar başarılı oldular?"

"Söylenebilirdi" diyorum; zira bugüne değin erkek egemenliğinin (!) muhtemel bir "başarı"ya engel teşkil ettiğinin öne sürülmesi mümkündür. Nitekim bu suâl bağlamında "Kadın Filozoflar" adıyla Türkçe'ye çevrilen kalınca bir antolojinin sayfalarını karıştıracak olanları büyük bir hayal kırıklığının bekliyor olması da işin cabası...

'Kadın' ile 'Felsefe' arasına mesafe koymak isteyenlerin bu mesafeyi 'biyolojik', bu görüşe karşı çıkanlarınsa "sosyolojik" nedenlere dayadıkları ma'lûmdur. Nitekim "Akademisyenliğe eğilimleri olan kadının genellikle cinselliğinde bozuk birşey vardır" derken Nietzsche bu denli keskin ifadelerle dile getirilmiş kadın-karşıtlığını biyolojik nedenlerle açıklar.

Yakın tarihimiz açısından bakıldıkda ise bu sorun -umûmiyetle yapıldığı gibi- "yobazlık-çağdaşlık" ekseninde ele alınmış ve tabiatıyla ucuz bir popülizmin imkânlarından bolca yararlanılmıştır.

Meraklıları için işte ilginç bir kesit...

Meşrûtiyet ve Cumhuriyet dönemlerinin kıymetli felsefe hocalarından Babanzâde Ahmed Naîm'in (öl. 1934) kadın ve felsefe ilişkisi konusundaki kanaatlerinin pek müsbet olmadığı bilinir. Bu hususta bizzât kendi talebelerinin tanıklıklarına başvurmak ilginç olacak: Macit Gökberk (öl. 1993), Niyazi Berkes (öl. 1988) ve Belkıs Halim (öl. 1998)...

Önce Gökberk'e kulak verelim:

- "Şapka elinde gezer, derste başına siyah takke koyar, enfiye çeker, kızlardan nefret ederdi. Beş kişiydik, dördü kız. Ben bazen geç kalırdım. 'Macit nerdesin, haydi derse başlayalım!' derdi. Derse başlaması için sınıfta illa erkek olacaktı, kızlara ders anlatmak ağırına giderdi." (1982)

Şimdi de Berkes'i dinleyelim:

- "Benim gibi erkek öğrencilere kızmazdı. Kız öğrencilere ifrit olurdu. O zaman her ders sonunda hocaya imzalatılacak devam karnelerimiz vardı. Kız öğrenciler karnelerini korka korka uzun kürsüsünün kenarına koyup öteki ucuna koşucular gibi koşarlar, karne yere düşmeden ele geçirmeye çalışırlardı. Hoca da hemen her defasında 'Burada ne işiniz var? Felsefeden siz ne anlarsınız! Yarın evleneceğiniz kocalarınıza yemek pişirmesini öğrenin' öğütünü vermeyi unutmazdı."(1997)

Belkıs Halim'in anlattıkları ise diğerlerinden daha farklı ve daha hakşinasça:

- "Bizden kimse birşey beklemediğinden dalgamızı geçer, derslere çalışmazdık. Derslere girmek mecburiyeti vardı ama çoğumuz bunu ihmal eder girmezdik. Devam karnelerimiz vardı, bunları eğitim üyelerinin imzalaması lazımdı, ama ben Naim Bey'den başka -ki Metafiziği verirdi- bir eğitim üyesinin bunu imzaladığını hatırlamıyorum. Babanzâde Naim Bey de bana eski, alaturka bir adam gibi görünüyordu öbür hocalara göre. Tabii ki artık o zamanlar ceket pantalon giyiyordu fakat bende yaptığı tesir sanki üstünde cübbesi varmış gibiydi." (2000)

Galatasaray mezunu olan Babanzâde'nin kız ve erkek öğrenciler arasında bulunması gerektiğine inandığı mesafenin "kadın" ile "felsefe" arasında da bulunması gerektiğine inanıyor olmasının bugün için birçoklarınca kabulü güç bir "taassub" göstergesi olarak algılanacağında kuşku yok...

Fakat bir Felsefeci olan Macit Gökberk'in hocası Babanzâde'yi kınamasına rağmen kendisinin bu konuda açıkça kadın-karşıtlığı (!) yapmış olmasına anlam vermek doğrusu pek o kadar kolay değil...

İsterseniz şimdi de Oya Baydar'ın "Aydınlanmanın Işığında Üç Kuşak Gökberk Ailesi"ni tanıtırken Macit Gökberk'le eşi Zahide Hanım hakkında yazdığı kısa nota bir göz atalım:

- "1930 yazında iki genç Ankara'da ilk defa karşılaştıklarında, felsefe eğitimi yaptığına mağrur delikanlı, o yıl Ankara Kız Lisesi'ni bitirmiş olan Zahide kendisinin de felsefe okumak istediğini söylediğinde, "Felsefe kadınlara göre değil, siz edebiyat okuyun" demişti. Zahide iddialıydı, tartıştılar. Belki de Macit Gökberk'e inat Zahide 1930-1931 ders yılında Ankara'dan gelip İstanbul Darulfünûnu Felsefe Şubesi'ne yazıldı." (1998)

Bu kısa anektodlar aracılığıyla baştaki çetin suâli cevaplamaksızın yazının sonuna gelmiş oldum; ve sanırım böylelikle sorunun "Babanzâde" gibi gelenekçi bir felsefe hocası kadar "Gökberk" gibi modernist bir felsefe talebesinden hareketle de tartışılabileceğine işaret edebildim.


20 EKİM 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

Dücane Cündioğlu

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...