YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan


  Arşivden Arama

 

 

Trafik canavarları da evlerine hapsedildi!.

Sayım dolayısıyla 60 milyonu aşkın insanın eve kapatılması, gerçekten komik bir olaydı..

Ama "sokağa çıkma yasağı"na alışkın bir ülkenin insanları olduğumuz için, kuzu kuzu kabullendik olayı.. Geçen 20'nci yüzyılda olduğu gibi, 21'nci yüzyılda da böyle şeyler olabileceğini, kabul ettik..

Bir İsviçreli arkadaşım var.. Kendi ülkesinde malı-mülkü olmasına rağmen, uzun yıllardır Türkiye'de yaşıyor..

Sormuştum..

- İsviçre yerine neden Türkiye'yi tercih ediyorsun?

Anlatmıştı..

- Burası heyecan dolu, yarın ne olacağı bilinmeyen, sürprizlerle dolu bir ülke.. İsviçre'de beş yıl sonrasını görebiliyorsun.. Türkiye'de yarın bile belirsiz.. İsviçre'de canım sıkılıyor..

Türkiye'ye 1960'ta gelmiş.. Bir Mayıs sabahı, eşi ile yürüyüş yapmak için, İstanbul'da Levent'te sokağa çıkmışlar.. Yolda yürürken, evlerin pencerelerinden insanlar onlara sesleniyor, el-kol sallıyorlarmış..

Şaşırmış İsviçreli..

Sonra anlamış ki, Türkiye'de "27 Mayıs" askeri darbesi olmuş o gün.. Sokağa çıkma yasağı koymuş darbeciler..

"12 Mart" 1971 askeri müdahalesi ertesinde, "Balyoz Harekatı" sırasında da sokağa çıkma yasağı vardı.. Ev ev aramıştı Silahlı Kuvvetler ve polis, kentleri.. Herkes "sol" kitaplarını saklamıştı..

"12 Eylül" 1980'de de sokağa çıkmak yasaklanmamış mıydı?

Bir de, her 5 yılda tekrarlanan sokağa çıkma yasaklı nüfus sayımlarını ekleyin..

Bu açıdan bakınca, "28 Şubat" 1997'deki post-modern askeri müdahale, "özgürlükçü" bir girişimdi..

Sokağa çıkmak yasak değildi..

Ayrıca, "28 Şubat"ta kimse kışlasından da çıkmadı.. Siyaset, medya, üniversiteler ve TÜSİAD, kışlaya girdi..

Neyse.. Konuyu dağıtmayalım..

Bu "sokağa çıkma yasağı"ndan söz ediyorduk..

Neticede dün gördük işte..

Sokağa çıkmayarak, en azından kentlerin trafik sorununu çözüme kavuşturduk..

Ayrıca, "trafik canavarı"nı da, evine kapattık..

Evden çıkıp, direksiyon başına geçmeleri yasaklananan trafik canavarları, herhalde dün bardakları-tabakları kırmışlar, evlerindeki eşyaları dağıtmışlar ve aile fertlerini bıçaklamaya kalkışmışlardır..

Ama benim en merak ettiğim, sokağa çıkmaları yasaklanan turistlerin, olayı nasıl karşıladıklarıydı..

Amerika'dan, Japonya'dan kalkıp, Türkiye'yi görmek için Antalya'ya, İstanbul'a geliyorsunuz..

Ve bir sabah, tura çıkmak için yola koyulacakken, otelin kapıcısı "Sokağa çıkmak yasak.. Sayılacaksınız" diyor..

Herhalde bazı turistler, bunun şaka olduğunu zannetmişlerdir..

Acaba, sokağa çıktığı için yakalanıp, karakola götürülen turist oldu mu?

1950-80 arası, Güney Kore'de, geceyarısından sabaha kadar, sürekli sokağa çıkma yasağı vardı.. Sebep, Kuzey Kore'yle hep savaş olabileceği ihtimaline dayandırılmıştı.. Bu vesile ile, askeri yönetimler, geceleri muhalifleri evlerinden toplarlardı..

Bir Kore seyahatimde, bu gece sokağa çıkma yasağının, en çok çapkın kocalara yaradığını anlatmışlardı.. "Yasak başlayınca, çaresiz bir otele gittim" dermiş çapkınlar eşlerine..

Herhalde bizde dünkü son sokağa çıkma yasağına, en fazla cezaevlerindeki tutuklular ve mahkûmlar, şaşkınlıkla bakmışlardır.. "İçeride" olmakla "dışarıda" olmak arasındaki farkın sıfırlanması, herhalde en fazla cezaevi sakinlerini şaşırtmıştır..

Neticede, "Allah kimseyi sokağa düşürmesin.. Ama sokağa çıkmak da yasak olmasın" diyoruz..

ŞAKA

Amma da meraksızlar!.

Her taşın altından nice sorular çıkartan, gökteki bulutun nem derecesinden bile yorumlar üreten kartel yazarları, "Sabah"ın en az yarısının satılması konusunda ne kadar ilgisiz ve bilgisiz..

En büyük ikinci medya grubu sahip değiştiriyor.. Buna karşı, medya olaya değinmiyor bile..

İşte ben, gazetecinin araştırıcı olanını severim!.

YENİ MODEL

Her kavramı, kendimize benzettik!.

Bütün kavramları ve kurumları, iyice kendimize benzetmeye başladık.. Sonunda, "mülkiyet"in bile niteliği ve niceliği çarpılmaya başladı..

Bakıyorsunuz bir şirket, yönetim hataları yüzünden başarısız olmuş..

Normal durumda yapılacak iş, başarısızlığın sorumlusu olan yöneticileri değiştirmektir..

Oysa bizde yönetici kalıyor ve patron değiştiriliyor..

Düşünebiliyor musun? Her kriz döneminde, mesela Ford şirketindeki Ford ailesi tasfiye edilseydi, böyle bir marka olur muydu?

Hani futboldaki "adam geçer, top geçmez" diye anlatılan olay gibi..

Ya da, "Bu halk bu demokrasiye layık değil.. O zaman, halkı feshedelim" demek gibi..

Kapitalist sistemde, patron, yöneticiye maaş verir, karşılığında başarı ister ve hesap sorar..

Ama bizde şirket sattıran, patronları tasfiye ettiren yöneticiler var..

Siyasal sistemimiz gibi..

Başarısız siyasi kadroları değiştirmek yerine, sürekli Anayasa ve rejim değiştirip, aynı isimleri başta tutmuyor muyuz?


23 EKİM 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

Mehmet BARLAS

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...