YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan


  Arşivden Arama

 

 

Tren kaçıyor siyaset hâlâ tribünde

28 Şubat'la birlikte siyasal ve toplumsal dinamizmini kaybeden Türkiye, son üç dört yılda tarihinin en büyük siyasal bunalımını yaşıyor.

Bu dönemde siyaset, kültürel değişim dinamiklerini doğru okuyup özümseyerek çözüm üretmek yerine, kendi içini boşaltarak toplumsal meşruiyetini kaybetmiş ve medyatik imajlarla ayakta kalma arayışına yönelmiştir. Şu anda, siyasal partilerin seçmen kitleleri nezdindeki itibarları sıfırlanmış durumdadır.

Son dönemde, "vesayet"e endekslenen siyaset etme anlayışı, siyasi partileri, iktidar uğruna kimliklerini ve programlarını reddetme noktasına getirmiş bulunuyor. Öyle ki, iktidar adayı olan tüm partiler, iddialarından vazgeçmiş durumdalar. Siyasi partilerin meşruiyetleri, neredeyse resmi ideolojinin çerçevesi içindeki performanslarıyla ölçülür hale gelmiştir.

Demokrasilerde halk tribünlerde değil, bizzat işin sahibi ve sorumlusudur. Demokrasi ve insan hakları çerçevesinde, farklı görüşlerin kendilerini ifade etme imkanlarının kaldırıldığı, özgürlüklerin soldurulduğu bir Türkiye, kesinlikle sözün hükmünün tükendiği ışıksız ve "kapalı" bir Türkiye olacaktır.

Eğer, AB için önümüze konan "yol haritası"na rağmen, hâlâ resmi söylem dışında siyaset yapmaya yönelik çabaların önü yargıyla kesilmeye devam edecekse, Türkiye sadece demokrasiden çarketmekle kalmayacak; aynı zamanda yalnızlığa ve içine kapanmaya devam edecektir.

Türkiye'nin AB'ye giriş sürecinin en önemli kilometre taşlarından birisi olan "Katılım Ortaklığı Belgesi" 8 Kasım'da açıklanıyor. Ancak, Ankara henüz "Kopenhag Kriterleri"nin hayata geçirilmesi konusunda somut adımlar atabilmiş değil.

Ankara şimdi, "derin devlet"in yeğenleri ve kaynanalarının ceplerimizden aşırdıkları paraları saymakla meşgul. Allah "devlet"e zeval vermezse, belki de bir yolunu bulup bu "kadirşinas akrabalar"ı yeniden devletimizin hizmetine amade hale getirirler. Nasıl olsa büyüklerimiz, devletin "karışık" işlerini örtbas etme konusunda "Susurluk"ta üstün bir performans sergiledi.

Oysa, Susurluk skandalı sonrasında "sürekli aydınlık" için ne mumlar yakmış, ne düdükler öttürmüştük. Demek ki bütün emeklerimiz boşa gitmiş. Yoksa, İçişleri Bakanı Tantan, bugün bile "Devlet çıkar çetelerine teslim" diye feryat eder miydi? Bütün samimiyetiyle "Temiz Türkiye" arayışını sürdüren Bakan Tantan, "Üst düzey siyasetçi ve bürokrat koruması olmasa, yolsuzluklar bu boyuta ulaşmazdı. Hedefimiz bu çeteleri devletten temizlemek ve ağı çökertmek" diyor. İyi güzel de, acaba Anakara gerçekten daha demokrat ve temiz bir Türkiye istiyor mu? Yoksa, sonsuza dek yeni "yeğenleri" ve "kaynanaları" beslemeye devam mı edeceğiz?

Her şeye rağmen, Türkiye tarihi bir kavşak noktasında bulunuyor. Eğer, yeni dönemde siyaset tribünden sahaya inmeyi başarabilirse çağdaş bir Türkiye için umut var demektir. Aksi takdirde, 21. yüzyılın global dünyasını "vesayet" penceresinden seyrederek ayakta kalmaya çalışan bir siyaset anlayışının, Türkiye'yi götüreceği yer, "demokrasi ligi" değil, olsa olsa Afrika ligi olabilir.


23 EKİM 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

Mehmet Ocaktan

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...