T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Söyler misiniz?

Bir ülkenin "büyük tarihi misyonu"nu terketmesinin göstergelerinden biri, burnunun dibinde gerçekleşen ve aslında kendisini gayet yakından ilgilendiren ve etkileyen gelişmelere karşı ortaya koyduğu "cehalet" ve "duyarsızlık"tır. Makedonya'da olup-bitenlere ilişkin olarak Türkiye'nin hali tam budur.

Eğer bir "İmparatorluk mirasçısı" ve "bölgesel güç" olmak iddiasında iseniz, Makedonya konusunda bu kadar "cahil" ve bu kadar "duyarsız" olamazsınız. Makedonya, nereden baksanız, mirasını sürdürdüğümüz Osmanlı İmparatorluğu'nun "yüreği"dir. Osmanlı İmparatorluğu'nun Avrupa topraklarının çok büyük bir bölümünü yitirerek yıkılışının habercisi olan Balkan Savaşı, "Makedonya sorunu" nedeniyle patlak vermişti. Bir anlamda, koca Osmanlı Devleti'nin tükenişi, İttihatçıların (bugünkülerin "ideolojik ve örgütsel ataları") iktidarı sırasına denk gelen Balkan Savaşı ile gerçekleşmişti. Yine onların yönetiminde girilen (Ermeni soykırımı iddialarını da kaynak teşkil eden gelişmelerin yaşandığı) Birinci Dünya Savaşı, Osmanlı tabutuna son çiviyi çakmıştı.

Makedonya, 1908 Meşrutiyeti'ni getiren ayaklanmanın da başlatıldığı toprağımızdı. Mustafa Kemal'in düşüncelerinin biçimlenmesinde de Makedonya'nın özel ve belirleyici bir yeri vardır. Bir kere, Selanik'lidir ve Selanik "Büyük Makedonya"nın merkezidir. Yani, Mustafa Kemal Makedonyalıdır. İkincisi, Manastır Askeri İdadisi'nde okumuştur. Manastır, bugünün Makedonya Cumhuriyeti'nin belli başlı şehirlerinden biridir.

Bütün bunların yanısıra, milyonlarca vatandaşımız Makedonya kökenlidir. Ailesinde Üsküp, Kalkandelen, Ohri, Resne, Gostivar, Manastır, Vardar, Tikveşli, Usturumca, Kumanova, Pirlepe, Struga vs. kökeni olanların haddi hesabı yoktur. Bizzat o şehirlerde, o topraklarda doğmuş büyümüş ve Türkiye'ye göç etmiş, yine milyonlarca vatandaşımız bulunuyor. Bütün bunlara karşılık, Makedonya'da olup-bitenlere ilişkin Türkiye'de bir "bilgi", bir "duyarlılık" bulunuyor mu?

Türkiye'nin, coğrafi konumu sayesinde sahip bulunduğu ve sık sık atıf yapılan o gerçekten çok değerli "jeopolitik konumu" ve "bölgesel güç" şişinmesi, geçmiş topraklarına ve bugünkü çevresine dair böylesine bir "bilgisizlik" ve "duyarsızlık" ile kabil-i telif olabilir mi?

Eğer "jeopolitik konum" ve "bölgesel güç" olma iddiası, bir ülkenin "tarihi misyonu"nun bir aracı olamazsa, ortadan kalkmaz ve "işlev" değiştirir. Bu durumda, Türkiye'nin "jeopolitik konumu" ve "bölgesel güç" olma iddiasının anlamı daralmaktadır. Bu:

1. Amerikan askeri ve diplomatik desteğini elde etmek amacına yönelik bir "pazarlık kozu" anlamındadır. "Jeopolitik değer", Türkiye'nin değişmesine gerek bıraktırmayacak, anti-demokratik siyasi sistemini küçük rötuşlarla devam ettireceği, bu arada IMF destekli mali kaynak aktarımının devamını sağlayacak bir "koz" olarak sunuluyor.

2. "Bölgesel güç" olmak ise, daha ziyade Ortadoğu'ya dönük ve İsrail ile bir "eksen" kurulmasına hizmet etmeye ayarlanarak anlamlandırılıyor.

Türkiye içe gömüldükçe, "demokrasi ve hukuk devleti"ne sırt çevirdikçe uluslararası bir rol sahibi olma şansını da terketmedir. İçerdeki her "anti-demokratik uygulama", bu arada son olarak Fazilet Partisi'nin kapatılması Türkiye'yi kendi iç çalkantılarında yorulan ve dışarıda da mütemadiyen sigaya çekilen bir ülke durumuna getiriyor. İşte, AİHM'den, Avrupa Konseyi'ne, oradan AB'ye kadar uzanan yelpazede, Türkiye, "şamar oğlanı"na dönüyor.

Ama "kendi coğrafyası"ndaki gelişmelere seyirci kalırken, "alavere dalavere Kürt Mehmet nöbete" misali, kendisinden talep edildiğinde oraya buraya asker göndermeye hazır. Örneğin, Genelkurmay, NATO'nun Makedonya'ya asker gönderilmesini talep etmesi halinde 150-200 kişilik bir birlik göndermeyi kabul etmiş.

Türkiye'nin bir Makedonya ve genel anlamında Balkan politikası var mı? Yok. İsmail Cem, Kuşadası'nda Yorgo Papandreu'yu zeybekiko oynarken nasıl seyredip alkış tutuyorsa, Türkiye yıllardır Yunanistan'ın Avrupa adına Balkanlar'da rol üstlenmesini seyrediyor.

Makedonya -bir kenara yazın- artık bugüne kadarki haliyle iflah etmez. O ülkeyi içinden çok iyi tanırız. Slav Makedonlarla, Makedonya Arnavutları arasındaki "kötü kan", artık şiddet boyutlarına varmış ve kan dökülmeye başlanmıştır. Bosna'daki kan banyosunu nasıl önleyemedilerse Makedonya'yı da muhtemelen önleyemeyecekler. Üstelik, Batı açısından Balkanlar'daki "kıyamet senaryosu" zaten Makedonya'ya odaklanmıştı. Makedonya, her yerden farklıdır. Oradaki çatışmalar, Arnavutluk'u, Kosova'yı, Sırbistan'ı, Bulgaristan'ı ve Yunanistan'ı içine çekici ve Türkiye ile Yunanistan ilişkilerini de ilzam edici boyutlar taşıyabilecek bir içeriğe sahip. Dahası, Türkleri ve Slav Müslümanları da (Torbeşler) etkileyecek bir "Müslüman-Hristiyan çatışması"na dönüşebilme istidadı taşıyor.

Türkiye'den ne beklenir? Türklerin, Arnavutların ve Torbeşlerin "doğal ve tarihi hamisi" olarak, "vatandaşlarının soydaşları"nın yaşadığı bu "eski anavatanımız"a yönelik bir ağırlık koyması ve "Federal-Demokratik Makedonya" çözümü için bir "barışçıl çözüm" için bastırması değil mi?

Fazilet Partisi'ni kapatan, Kürtlere hiçbir kültürel hak tanımaya yanaşmayan, Yunanistan'ı alkışlarla seyreden bir Türkiye bunu nasıl yapacak, söyler misiniz?

Oraya buraya "itfaiyeci" niteliğinde "sembolik" askeri birlik göndermekle, "bölgesel güç" sayılınabilir mi? Söyler misiniz?


28 Haziran 2001
Perşembe
 
CENGİZ ÇANDAR


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED