AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

Y A Z A R L A R
Zafer 'hasar' (mı) ister?

Resepsiyonu arkada bıraktığımıza göre herhalde artık 'hasarı' konuşabiliriz... Dâvetiyelerin bayağı bir zahmete katlanarak 'eşli-eşsiz' biçiminde düzenlenmesi ve o düzenlemenin 'kamusal alan' üzerinde yoğunlaşmasının garipliği bir yana, son birkaç gündür yaşadıklarımızın 'dışarıdan' bakanlara nasıl göründüğü üzerinde düşünmekte yarar var: Milletvekillerinin kendilerini rahat hissetmedikleri bir yönetim tarzı... Cumhurbaşkanının milletvekili eşlerini dâvete lâyık görmemesi... Milletvekili grubunun isyanları oynadığı bir dâvete bağırlarına taş basarak icâbet eden başbakan ve bakanlar... Cumhuriyet Bayramı'ndan cumhurun dışlanması...

Bu görüntü 'güzel' ise olan bitene bizler de sevinebiliriz...

Tartışmanın gözlerden saklanan merkezinde 'sınıf çatışması' bulunduğu için, ellerinde tuttukları ipin hâla kendilerinde olduğunu gören ve ayak oyunlarıyla egemenliklerini sürdürebileceklerini düşünen geleneksel yönetici seçkinler mutluluk duyabilirler. Ancak, bir haftayı resepsiyon dâvetini tartışarak geçiren Türkiye bu süreçte karizmasını çizdirmiş bulunuyor. Hâlâ egemen kendileri, ancak krize zorladıkları ülke, geçtiğimiz bir hafta içerisinde, daha zayıf hale geldi.

O zaman burada durup sormakta yarar var: Acaba bu krizle amaçlanan da ülkenin zayıf düşürülmesi mi?

Duyulan bu kuşku ilk bakışta 'garip' hatta 'aptalca' gelebilir; ancak gelişmeleri zorlayan iradenin amacı 'daha büyük' ise, o amacı elde etmek için ufak geri çekilmeleri, hatta küçük zâyiatlar verilmesini göze alabilir o irade. Geçmişte yaşanan benzer geri çekilmeler ve zâyiatlar yüzünden ülke zayıfladı, olsun, onların 'iktidarı' devam ediyor ya!

Türkiye'deki 'sınıf' temeline dayalı 'iktidar' mücadelesinin raundlarından biri daha yapılıyor şu sıralarda; bu raundun sonunda Avrupa Birliği (AB) üyeliği için müzakerelere başlama hakkı kazanılırsa, Türkiye'deki geleneksel yönetici seçkinler egemenlik alanlarının önemli bir bölümünü kaybedecekler. AB üyesi Türkiye'de sandıktan çıkan hükümetler ülkenin gerçek muktedirleri haline gelecekleri gibi, özürsüz demokrasi, gerçek lâiklik ve hukukun üstünlüğünün egemenliği ile sistemin eksik ve gedikleri de giderilecek... Türkiye'yi geri bıraktıran sistem, AB üyeliğinin sağlayacağı moral ortamda, baştan ayağa elden geçirilebilecek.

Şu son bir haftanın Avrupa manşetlerine yansıyan Türkiye gündemi, oralarda, 'AB üyesi' olacak bir ülke görüntüsü vermiş midir sizce? Bu, varsayıma dayalı bir soru değil; çünkü görüş almak üzere ulaşan yabancıların aktardığı tespitlerden ve uluslararası medyanın konuyu ele alış biçiminden, Türkiye'nin Avrupa'ya yansıyan görüntüsünün yeniden bozulduğunu biliyoruz. Şu bir haftada, Türkiye, AB yolunda zor ve masraflı elde edilmiş 'imaj' kazanımlarının önemli bir bölümünü yitirmiş bulunuyor.

"Zafer 'hasar' ister" denir, tamam; ancak 'hasarı' bugünden görebilsek de sonunda 'zafer' var mı, varsa kimin için, o tam bir meçhul...

Yıllar önce, Türkiye'nin AB üyeliği için başvuru dilekçesi sunulduğu gün, sürecin 'uzun ve ince' olacağını söylemiş olan Turgut Özal, şu sıralarda yaşananları öngörmüşe benziyor. Bu 'uzak görüşlülük' sayılmaz; çünkü dünyanın hiçbir köşesinde, egemenler, iktidarlarını, çarpışmadan teslim etmeye yanaşmamışlardır. Türkiye'de de süreç elbette sancılı geçecekti, geçiyor da...

Hükümet, bu süreçten AB yolunda daha kesin adımlar atma kararlılığıyla ve bilenerek çıkmışsa işte bunu kazanım sayabiliriz.


30 Ekim 2003
Perşembe
 
FEHMİ KORU


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED