AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

Y A Z A R L A R
Ortadoğu vizyonu

Amerika'dan dönen TÜSİAD Heyetinin başkanı Tuncay Özilhan'ın sözlerinin en anlamlı bölümü "Türkiye'nin yeni bir Ortadoğu vizyonu edinmesi gereği"ni vurgulayan ifade idi.

Bu, hiç şüphesiz Washington'un mesajı idi.

Wasihngton, önce Wolfowitz, son olarak da Richard Perle'ün ağzından, bizzat kendi aktörleri ile de, bu "vizyon tavsiyesi"ni ısrarla dile getiriyordu. Perle, bir vizyon sapmasını "felakat olur" ifadesiyle değerlendiriyordu.

"Vizyon sapması" Ortadou'nun bundan sonrasına ABD ile birlikte bakmamak demekti. Perle diyordu ki:

"Türkiye ve ABD'nin sürekli temasta olması gereken bir dizi konu var. Bunların başında İran ve Suriye geliyor. Eğer Türkiye, ABD'nin İran konusundaki kaygılarından farklılık gösterirse, felaket sonuçlar olabilir."

Hem Tuncay Özilhan'ın hem Perle'ün sözleri bir noktada buluşuyor. Birisi "bize bir yeni gözlük lazım" diyor, diğeri de "Size bir yeni gözlük lazım" diyor. İkisi de "Dünyayı artık Amerika'nın gördüğü gibi görün" mesajı veriyor.

Aslında Amerika'dan bakıldığında ve Türkiye Amerika'dan görüldüğü gibi görüldüğünde, "Türkiye'nin yeni dünya gerçeklerine göre bir Ortadoğu vizyonu mevcut değil.!" Bunun tercümesi şu: Türkiye dünya gerçeklerini henüz görmedi, yeni dünya gerçeklerinde operasyonların en etkin biçimde yaşanacağı Ortadoğu'ya yönelik bir vizyon geliştiremedi, dolayısıyla sıcak durumlarda açık düşüyor.

Beklenti de şöyle: Artık dünyada başka değil Amerika gerçeği var. Onun kafasına taktığı olay ise, İslam coğrafyası diye de bilinen "Büyük Ortadoğu'yu yeniden dizayn etmek." İster sınır değişiklikleri ile olsun ister rejim değişiklikleri ile, nereye kadar uzanırsa uzansın Amerika bu coğrafyayı yeniden tanzim edecek... Türkiye bu Amerikani radesini anlamalı, bunun "mutlak!!!" sonuçlarını görmeli ve ona göre konum belirlemeli.

Şu anda Amerika, içerden dışardan tazyiklerle Türkiye'ye karşı bu "gözlük operasyonu"nu gerçekleştirmeye çalışıyor. Belli ki Türkiye'nin "üzerini çizmek" gibi bir hesabı yok. Türkiye'nin bölgedeki konumunun hiçbir durumda ihmal edilemeyeceğini biliyor. Ama öyle "sürprizler"i de istemiyor, sevmiyor. Belki bunu emperyal itibarına yönelik bir risk gibi de algılıyor. Türkiye oyun bozarsa bunun arkası gelir diye düşünüyor belki de. Onun için biraz da burnunu sürterek, Türkiye'yi hizaya getirmek istiyor. Özellikle Irak'taki temsil dışlamasında ve Kuzey Irak uygulamalarında, "Ben seni adam etmesini bilirim" üslubu seziliyor. Hatta ilişkileri askıda tutmayı, boşlukta bırakmayı, kendini naza çekmeyi bile, bu emperyal terbiye üslubunun göstergeleri olarak okumak mümkün.

Sorun ne?

Sorun Ankara'nın "Amerikan vizyonu"nu içselleştirme güçlüğünde toplanıyor. Evet, Ankara da Türkiye - Amerika ilişkisinin öneminin farkında. Özelilkle AKP iktidarı döneminde Amerika ile ilişkilerin gerginleşmesinin farklı sonuçlar doğurabileceğini hesap etmesi tabii. O yüzden "AKP iktidarı, ilişkilerde daha uyumlu bir dil oluşturmaya çalışıyor" bile denebilir. Buna rağmen Türkiye'nin Ortadoğu ile özel ilişkisi, Ankara'nın Amerikan bakışını içselleştirmesine imkan vermiyor.

Bu da gerilimin derinleşmesine yol açıyor.

Burada en önemli sorunun, bir süredir Amerika'nın, tek etkin dünya gücü rolünde, herkesi olduğu gibi Türkiye'yi de "nesneleştirmek" istemesi ve belirli ölçüde bazı çevrelerde buna uygun bir psikolojik zemin oluşturmakta başarılı da olmasıdır.

Buna karşılık Türkiye, Ortadoğu'nun yürek bölgesinde ve geniş tarih tecrübesine sahip bir ülke olarak, Ortadoğu'yu Amerika'dan daha iyi okuduğunu, Amerika'nın bölgeye ilişkin vizyonunun sağlıklı verilere dayanmadığını, şahinler çetesine bir vizyon belirletip bunu kuvvet kullanarak hayata geçirmenin, sağlıklı bir çözüm getirmek anlamına gelmediğini, bu sürecin bölgeyi sürekli çatışmalar içine sürükleyeceğini ve gücün etkinliğinin gittiği ilk anda kurulan yapıların sarsılacağını düşünüyor olabilir. Türkiye, bütün bu bilgi ve değerlendirmelerden "farklı bir vizyon" da üretebilir.

Belki de Türkiye'ye gereken, bu coğrafyanın özgül ağırlığı en yüksek ülkesi olarak ABD'ye "farklı bir vizyon" önermesidir. Ve bunu olmazsa olmaz bir kararlılık içinde takdim etmesidir. Üstelik bunun ABD'nin bölge ile sağlıklı iletişiminin gereği olduğunun altını çizmesidir.

Bu bir kendine güven hissi gerektiriyor, ki ancak o sayede, Türk - ABD ilişkileri her iki ülke için sağlıklı mecrada gelişebilir. Türkiye'de bu var mı? Pek değil. Şu andaki ilişki, Türkiye açısından Amerika'nın "endişe odağı" olarak görüldüğü ve bu gücün şerrinden korunabilmek için onu hoşnut edecek jestler yapılmasının gerekli görüldüğü, Amerika açısından da Türkiye'nin ya kafası karışık bir İslam ülkesi, ya da sıkıştırılınca boyun eğen bir peyk olarak değerlendirildiği bir garip ilişki tarzında görünüyor.

Bundan sağlıklı ilişki çıkmaz.

Türkiye hep uygun bulmadığı hatta zararlı bulduğu bir vizyon içinde kullanılma, "boyun eğme" gerilimi içinde yaşar, Amerika da Ortadoğu'da en çok diyalog sağlayabileceği bir ülkeyle daha problemli ilişki kurmuş olur... Bundan Ortadoğu kaybeder, Türkiye kaybeder, ve elbet Amerika kaybeder. Amerika'ya bölgede sadece İsrail, sadece birkaç Arap emirliği ve asla iki yakaları bir araya gelmeyecek olan muhalif gruplar yetmez. Amerika'nın yanlış hesabının da Bağdat'tan döneceğini söylemek için bugün erken mi dersiniz?


12 Haziran 2003
Perşembe
 
AHMET TAŞGETİREN


Künye
Temsilcilikler
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED