AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

Y A Z A R L A R
Bürokratik oligarşiye savaş tamam, ama ya muhalif seslere?

Kürşat Bumin dün yazdı. Ben de yazmak üzere haberi bir kenara ayırmıştım. Çok da canım sıkılmıştı. Yıllardır eleştirip durduğumuz insan haklarına aykırı vahim bir uygulamanın, hem de AB yolunda büyük bir değişime hazırlandığımız bir süreçte, milyonların gözü önünde tekrarlanması insanın nasıl da umudunu kırıyor.

Aslında Başbakan'ın son günlerde üzerinde durduğu bürokratik oligarşi üzerine yazmayı düşünüyordum.

Bu mücadelenin bir özgürlük, refah mücadelesi olacağını ve Türkiye'nin kendisini engelleyen prangalardan ancak bu sayede kurtulabileceğinden sözedecektim.

Derler ya, lafım ağzımda kaldı. Başbakan, o mücadele edeceğini söylediği bürokratik oligarşinin tam da istediği gibi davrandı.

İki muhalif gencin –haklı haksız- sözlü karşı çıkışlarına -hadi tasallutlarına diyelim ne farkeder- tahammül edemedi.

Bir yandan, o yalnız ve korumasız muhaliflerin bürokratik oligarşinin gözü dönmüş işgüzar adamları tarafından ezilmesine, tartaklanmasına göz yumdu, öte yandan da hızını alamayarak, eline alalacele tutuşturulmuş polis raporlarına da dayanarak, onların müseccel, iflah olmaz solcular, rejim düşmanları olduğunu, dolayısıyla muhalif değil bozguncu, hatta polisiye tabiri ile anarşist olduğunu anlatmaya çalıştı.

Bu, kendisi de müseccellikten yeni kurtulmuş, hatta bir ara o müseccellikle övünmüş ve de ülkesinde kendisinin başına gelenlerin kimsenin başına gelmemesi için çalışacağına ilişkin sözler vermiş bir Başbakan'a hiç yakışmadı.

Özgürlüklerin genişletilmesini, AB yolunda değişimi ve bürokratik oligarşi ile savaşı savunan bir hareketin lideri, böyle bir yanlışı yaparsa siz bu polisi nasıl değiştirirsiniz?

Bu polise insan haklarını, ifade özgürlüğünü ve en önemlisi demokratik hoşgörünün ne olduğunu nasıl anlatırsınız?

Artık bundan sonra Başbakan'ın korumaları, ona yaltaklanmak ve göze girmek isteyen polis şefleri ve polisler, her sesini çıkaran muhalifin ağzını kapatmak, yakapaça biryerlere tıkmak ve oradan merkeze götürmek yolunu seçerse, seçmeye devam ederse ne olacak?

Verirler Başbakan'ın eline düzmece bir rapor, Başbakan da o muhalifin aslında bir bozguncu olduğunu ve bu muameleyi hakettiğini söyler ve geçer gider.

Kaldı ki, o rapor gerçek olsa, o muhalif gerçek bir tescilli olsa ne farkeder?

Sabıkalı bir vatandaşın muhalefet yapmaya hakkı yok mu?

Eğer öyle olsa, bu memlekette birçok gazetecinin, yazarın ve politikacının muhalefet yapmaya, hatta yazı yazmaya, konuşmaya hakkı olmaması gerekir.

Bu ne biçim bir yaklaşımdır böyle?

Bu ülkede yetişkin nüfusun neredeyse yarısı mahkemeliktir. Nüfusun belki de üçte biri bir vesile ile içeri girip çıkmıştır.

Devletle, Başbakan Tayyip Erdoğan'ın tabiri ile bürokratik oligarşi ile başı derde girmeyen yok gibidir.

Türkiye, şimdi neredeyse nüfusunun yüzde 20'sini doğrudan ilgilendiren bir Af Kanunu'nu konuşmaktadır. Niye?

Toplumsal barışı sağlamanın yolunun böyle geniş kapsamlı bir Af Yasası'ndan geçtiğine inanılmaktadır da ondan.

Hatta, o yasa kapsamına giren eski terör örgütü mensup ve yöneticilerinin, yasal siyasi zeminde politika yapabilmelerinin yollarının açılması gerektiği üzerinde de durulmaktadır.

Yarın çok muhtemel o insanlardan Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne girenler de olacaktır.

Ne yapacaksınız? O insanlara, "Siz sabıkalısınız politika yapamazsınız, Başbakan'a muhalefet edemezsiniz" mi denilecektir?

Evet bu ülkede milyonlarca insan sabıkalıdır.

Bu sistem, bu bürokratik oligarşi kendi vatandaşını illegal duruma iterek sabıkalı duruma düşürmekte ve geniş yığınları kendine suç ortağı yaparak ayakta kalmaya çalışmaktadır.

Böyle bir ülkede, kendisi de eski bir sabıkalı olan bir Başbakan'ın bu tarzda konuşması ve davranması ayıptır.

Tam tersi, Başbakan'ın bugünlerde o savaş açtığı bürokratik oligarşinin marifetleriyle ilgili konuşmaya devam etmesi ve mesela, Diyarbakır'ın Hani ilçesinde ortaya çıkan çocukların ağzına pislik sürülerek teşhir edilmeleri ile ilgili olayın araştırılması için emir vermesi gerekmez mi?

Bir iktidar haklıysa ve de güçlüyse muhalefetin her türlüsünden –müsecceli, eski komünisti vesaire- çekinmesi, korkması kadar anlamsız birşey olamaz.

Başbakan zihniyet devrimine, önce kendi hoşgörü göstergelerini AB standartlarına göre ayarlayarak başlasa fena olmayacak...


12 Haziran 2003
Perşembe
 
KORAY DÜZGÖREN


Künye
Temsilcilikler
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED