AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

Y A Z A R L A R
Cahit'in kişiliği ve şiiri

Cahit Zarifoğlu'nun bir özelliğinin git gide öne çıktığını müşahede ediyoruz. Onun şiiri üstünde az çok düşünmüş biri olarak, onun şiirinin yaşadığı hayatla aynı ırayı taşıdığını ileri sürebiliyorum. Evet, onun şiiri yaşadığı hayattan pek de farklı değildir. Ancak bu iddiamız, onun hakkında daha önce söylediğimiz 'şiirinin içinde olan şair' nitelemesinden farklı bir anlam taşıyor. Şiirinin içinde olan şair derken, kendi yaşantısını şiirinin içine koyan bir şairi anlatmak istiyordum. Bu bağlamda Cahit de, Baudelaire gibi, Rimbaud gibi, Necip Fazıl gibi, kendi hayatını şiirine dercetmiş şairlerdendir. Bu hayatın tecrübeleri üzerinde yeterli bilgilerimiz olmadıkça, bu hayatın ortaya koyduğu şiirin künhüne vakıf olabilmek de zorlaşır, dahası bazı yerlerde imkânsız hale gelir. Ancak şimdi söylemek istediğim husus bu durumdan ayrılıyor.

Onun şiiri ne denli örtülü bulunuyorsa yaşantısı da o kerte örtülüdür. Bu elbette, onun hiç de esrarengiz biri olduğu anlamını taşımıyor. Yalnızca yaşantısında da kendini kolay ele vermediğini tazammun ediyor. Böylesi bir mizaç yapısının isteyerek seçilmediğini söylemek bile fazla. O öyledir, o kadar! Cahit'in farklı çevrelerde, farklı kimlikler içinde tanınıyor olması, ileri sürmek istediğim özelliğin ipucunu ele verebilir. Onun içinde yaşadığı öyle bir muhit olmuştur ki, oradaki insanlar onun şiir yazdığını bilmek bir yana, resmî adını bile bilmezlerdi. Onlar bizim Cahit diye bildiğimiz adamı Cem olarak tanırlardı. Fakültedeki hocalarıysa, onu, sanıyorum akademik geleneği hiçe sayan bir avare kafa olarak biliyordu. Nitekim Rilke üzerine hazırladığı bitirme tezini bu gerekçeyle reddetmişlerdi. Cahit o tezi, sonradan referanslar kullanarak, fakat ana metinde fazla bir değişiklik yapmadan yeniden hazırlamak zorunda kalmış, fakülteden böylece mezun olabilmişti. Lise sonda da iki yıl edebiyat dersinden beklemesi kaderin bir ironisi sayılmalı değil mi? Cahit, açmaktan, açıklamaktan çok, örtmeye, gizlemeye değer vermiştir. Fakat böyle yaptığı, sanıyorum, kendisine bile gizli kalmıştır. Nitekim şiirinin kapalı olduğuna ilişkin her vurgulama karşısında buna hayret ettiğini görürdük. "Bunun neresi gizli? Bunun neresi anlaşılmıyor?" diye sorardı. Bana öyle geliyor ki, burada farklı bir sır vardı. Nitekim anlaşılması zor olan tek şair Cahit olmamasına rağmen, bu alanda nerdeyse yalnızca onun adı çıkmıştır. Bir Turgut Uyar veya bir Edip Cansever, ya da son dönemin Behçet Necatigil'i sanki daha mı anlaşılır şiirler yazmışlardır? Hatta bir Oktay Rıfat'ın şiiri daha mı anlaşılırdır? Onların şiirleri de en az Cahit'inki kadar zor anlaşılır mısralarla doludur. Ama zor anlaşılabilirlik yalnızca ve özellikle Cahit'e mal edildiğine göre, buradaki zor anlaşılırlık ya da örtülülük farklı bir anlam içeriyor olmalıdır.

Öyle insanlar biliriz ki, dört köşe hayatlarında her şey köşelidir, bellidir, müphem bir yanları yoktur. Yapıp ettikleri şeylerden yapacakları ve yapabilecekleri şeyler hakkında kesine yakın çıkarımlarda bulunmak mümkündür. Ama Cahit gibi, hayatını yorumlamakta zorlandığımız kişilikler için böyle çıkarımlarda bulunmak daima yanıltıcı sonuçlar verir. Onun bir kez bir şey yaptığını (bir şeyi yediğini, içtiğini vb) görmeniz, aynı şeyi bir kere daha yapacağına delalet etmez. O anda o işi öyle yapan kişi, birazdan, bu vakadan beklenmedik biçimde farklı şeyler yapabilir. Tıpkı, belli bir anlama açık gibi duran bir şiirinden, hemen aynı anda farklı anlam katmanlarına ulaşmanın imkânlı olduğu gibi. Onun şiirinin bu özelliği, tam da bu şiirin niçin uzun soluklu olduğuna bir açıklama getirmenin yolunu açar.


12 Haziran 2003
Perşembe
 
RASİM ÖZDENÖREN


Künye
Temsilcilikler
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED