T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
"Rahmet ve Savaş Peygamberi"

Merhum Prof. Dr. Hamidullah "İmamı Serahsi"nin, "Şerh-i Siyer-i Kebir"ini araştırmalarında ana kaynak kabul ederek "Sunni Kültürü" hayata hakim kıldı.

İşte ispatı:

"1856'dan evvel Avrupa'da devletler hukuku yoktu. Bu manâda mevcut olan ve geçen, herkesçe teslim olunduğu vecihle yalnız Hıristiyan milletler arasında bir umumi hukuk idi. İlk defa olarak 1856 senesinde Hıristiyan olmayan bir devlet, Türkiye Avrupa milletleri umumi hukukundan istifadeye lâyık görülmüş ve bu da Hıristiyan milletlerin umumi hukukunun beynelmilelleştirilmesinin hakiki başlangıcı olmuştu. Bununla beraber bu keyfiyet modern ifadesiyle devletler hukukunun o vakit ve orada doğduğu manasına gelmez; o zaten başka yerde mevcuttu. Zira İslam, din ve ırkı ne olursa olsun bütün devletlerin aynı haklar ve aynı vecibelere sahip olduğunu tanımıştı. Eski zamanın herhangi bir milletin aksine olarak, Müslümanlar tarafından tekemmül ettirilen milletler arası umumi hukuku bütün gayrı Müslim dünyanın hariç tutulması suretiyle Müslüman devletlerin yalnız Müslüman devletlere münasebet ve muamelelerini tanzim etmek manasına gelmiyordu."

"Hattâ ayrı ve müstakil bir ilim olarak «Devletler Hukuku» menşeini ahlâkî temellerinden ayırmaksızın onu siyaset ilminden ve umumiyetle kanundan ayıran Emevi devrinin Müslüman Arapları'na borçludur."

"İmparatorluklarının elden gitmesiyle orta seviyeli Müslümanlar kendi zengin kültür miraslarını unuttular. On seneden fazla bir zaman evvel bu sahifeleri yazmağa başlağım zaman, İslâm'da devletler umumi hukuku üzerine yazı yazmanın, bilâhire kendi kendine hakim ve müstakil bir bilgi şubesi olan bu ilmin ilk birinci safhasını tarif ve tavsif etmekte tevem olduğuna dair ne en küçük bir fikre malikdim, ne de o zaman bu mevzua dair herhangi modern bir eserin mevcut veya basılmak üzere olduğundan haberim vardı."

"Cemiyeti Akvam'ın talebi ve Osmaniye Üniversitesi Hukuk Fakültesi Reisi'nin bu talebi hararetle desteklemesi üzerine Devletler Umumi Hukuku mecburi bir mevzu olarak Osmaniye Üniversitesi hukuk lisansı dersleri arasına sokuldu ve bu karardan sonra ben de bu derse devam eden ilk talebe grubu arasında bulundum. Benim dikkatimi derhal çeken şu oldu ki "Devletler Hukuku" diye bize okutulan ders, Fıkh kitaplarının ve İslâm tarihinin öğrettiklerinin birçok hususlarda aynı idi. Alim üstadımız fakülte başkanı Hüseyin Ali Mirza'ya bundan bahsettiğim zaman, hukuk talebesi toplantısında okunmak ihtimaliyle bu mevzuda bir makale yazmak fikrine beni teşvik etti."

"Makalenin hacmı günden güne büyüdü ve bununla beraber ertesi sene edebiyat «master» derecesi araştırmaları bursu için aynı konuyu almama müsaade ettiler. Haydarabad kütüphanelerinde mevcut malzemeyi gözden geçirip tükettikden sonra dışarda, Hicaz, Suriye, Filistin, Mısır ve Türkiye kütüphanelerinde tetkiklerde bulunmam uygun görüldü ve nihayet kendisi için bu tezi hazırladığım Osmaniye Üniversitesi, Bonn'da mevzuu ilerletmeme ve orada bunu bir doktora tezi olarak ortaya koymama müsaade etmek lutfunda bulundu. Bu üniversitede iki devre (dokuz ay) tamamladıktan sonra 1933 yılı Ağustosu'nda bu vazifeyi bitirdim. Orada eserin yalnız bitaraflıkla ilgili son kısmını bastırmak ve derece kazanmak için seçtim ve üzerinde çalıştım. Buna müteferri mevzular üzerinde daha sonraki tetkiklerim, Paris Üniversitesi doktora tezi için (ilk Müslüman diplomasisi) Avrupa ve Şimal Afrika kütüphanelerinde el yazması araştırmalarım benim malûmatımı çoğalttı."

"Şimdiye kadar yazdıklarımı kâfi görmüyorum ve büyük bir çekingenlikle şu birkaç sahifeyi neşre cüret ediyorum." (İslâmda Devlet İdaresi; Birinci basımı önsözü, İst. 1963)"

Ve bu mektup da bizim "yeni kitap"dan:

"Rahmân ve Râhim olan Allah'ın adıyla!
Ey duğatur (autocrator?..) piskopos!
Allah'ın selâmı iman eden üzerinde olsun!

Bu (Sözün) devamı olarak bil ki Meryem'in oğlu îsâ, saf ve temiz Meryem'e nasib edip verdiği (:indirdiği) Allah'ın Rûhu ve Kelimesidir. Bana gelince ben, Allah'a îman eder, İbrâhîm, İsmâ'il îshâk, Yâkûb ve Esbât'a vahyolununa ve bize indirilene inanırım. Aralarında hiç bir fark gözetmeksizin Mûsâ, îsâ ve diğer peygamberlere ulaşan vahye îman ederim. Biz o Allah'a teslim olmuşuz. (Allah'ın) selâmı hidâyet yolu üzerinde bulanana olsun!" (İslâm Peygamberi cilt:1/ sahife 334)

Şunu özellikle ifade edelim ki, bu eser yani, İslam Peygamberi "Irak Krizi"nin ateşlendiği şu günlerde bütün Müslümanlar'ın elinde bir rehber olarak hükmünü icra etmesini Cenab-ı Hakk'tan temenni ve niyaz ediyoruz. Çünkü Peygamber Efendimiz buyurdular ki: "Ben Rahmet Peygamberi olduğum kadar Savaş Paygamberiyim"

Başka söze ne hacet!

Bunu ispatlayan da merhum Hamidullah'ın elinizde bulunan eseri İslam Peygamberi'dir.


www.sadikalbayrak.com

2 Mart 2003
Pazar
 
SADIK ALBAYRAK


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED