AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Bugünkü Yeni Şafak
Y A Z A R L A R
Bir milletin yok ediliş serüveni (1)

Bir milleti millet yapan, bir milletin tarihe özne olarak müdahale edebilmesini mümkün kılan tek kaynak vardır: O milletin kültürü.

Kültür, bir toplumun anlam, değer ve sembol haritalarının ve pratiklerinin kaynağıdır. O yüzden, boşlukta varolmaz; yüzyıllar süren bir varolma çabası, çilesi, emeği ve mücadelesinin sonucunda oluşur.

Kültür, kendisini bir coğrafyayla sınırlamaz. Ancak kültür, belli bir coğrafyada varolur ve yeşerir; başka coğrafyaları sulayabilecek bir derinliği, câzibesi, ruhu ve kuşatıcılığı varsa, diğer coğrafyalara da tohumlarını ekebilecek bir oluş, varoluş, mayalanma ve fışkırma gücü gösterir; her bir tarafa sarsıcı bir diriliş ruhu saçar.

Kültür, tohumdur; bu tohumun ekileceği ve yeşertileceği vasatı oluşturan toprak ise medeniyettir. Tohum, dolayısıyla kültür, normdur; topraksa tohumun alacağı "şekli" belirleyen "form", yani medeniyettir.

Medeniyet sadece bir form değildir. Kültürü medeniyetten ayrı düşünemeyiz. Bir kültürün hayatını ve hayatiyetini sürdürebilmesi için medeniyete ihtiyacı vardır.

Medeniyetle kültür arasındaki bu kopmaz ilişkiyi şöyle açıklayabiliriz: Medeniyetin temellerinin sarsılması, kültürün çözülmesiyle sonuçlanır: Değer, anlam ve sembol haritaları çatırdayan toplum, tıpkı Türkiye'de olduğu gibi, kendine olan güvenini yitirmeye, sendelemeye ve oraya buraya sürüklenmeye başlar.

Bir medeniyetin temelleri ne zaman sarsılır? İki durumda sarsılır: Birincisi, bir medeniyet, gerek aşırı-özgüven duygusuyla, gerekse özgüven kaybı sebebiyle sadece kendi içine ve kendi üstüne kapandığı ve dış dünyaya kör ve sağır kaldığı zaman. İkincisi de, dışardan gelen güçlü meydan okumalar ve saldırılara karşı direnme ve varolma dinamizmini yitirdiği zaman; ki bu da, çoğu zaman, bir medeniyetin kendi içine kapanması, dış dünyayla irtibatını koparmasıyla sözkonusu olur.

Bir medeniyetin kendi içine ve kendi üstüne kapanması, dolayısıyla dış dünyayla irtibatını koparması, aşırı bir özgüven duygusunun sonucu da olabilir; sarsıcı bir özgüven kaybının sonucu da.

İşte meselenin can alıcı noktası burada gizli: Bir toplum, neden ve ne zaman aşırı-güven duygusuna kapılır veya sarsıcı bir özgüven kaybına uğrar? Ruhunu yitirdiği zaman.

Bir topluma, o toplumun ürettiği kültüre, o kültürün ürünü ve yeniden üreticisi olan medeniyete ruh veren şey nedir, öyleyse? Tek kelimeyle, din'dir.

Toparlarsak… Bir toplumun tarihe özne olarak müdahale edebilmesini mümkün kılan üç temel direk vardır: Din, kültür ve medeniyet. Din, bir toplumun oluş, varoluş ve her hâl ve şartta duruma / vaziyete hâkim oluş ruhunu oluşturan tek kaynaktır. Kültür, dinin sunduğu ruha hayata verecek anlam, değer ve sembol haritalarının tohumu; medeniyetse bu tohumun ekildiği, yetiştirildiği, yeşertildiği topraktır.

İyi de, din'siz kültür ve medeniyet olmaz mı? Bütün kültürlerin ve medeniyetlerin kaynağı, din midir?

Din'siz kültür ve "medeniyet" olur; tarih boyunca da varolmuştur. Ancak din, bir kültürün ve medeniyetin ruhunu oluşturduğu için, din'den bağımsız "medeniyetler" yalnızca ruhsuz; şiddete, saldırganlığa dayalı tahripkâr tecrübeler üretebilmişlerdir. O yüzden, ben, bu tür oluşumlara, medeniyet değil, paganizmin ve barbarizmin, dolayısıyla neo-paganizmin ve sekülerizmin neşvû nemâ bulduğu bir "yer" olarak sivilizasyon diyorum.

Sivilizasyon, insanın, oluş ve varoluş serüvenini, sadece bu dünyaya indirgeyen, öte inancını ya inkâr eden veya marjinalleştiren; gerçekliği ise sadece fizik gerçekliğe indirgeyen; fizikötesi gerçekliği ya inkâr eden veya marjinalleştiren; ruhla bedeni birbirinden ayıran; İnsanı hayatın merkezine yerleştirerek tanrısallaştıran; dolayısıyla insanın Tanrı'yla, kâinât'la, diğer insanlarla irtibatını koparan, onlara sadece hâkim olma kaygısı ve güdüsü ile hareket eden; Tanrı'yı ve ruhu hayattan kovan, dolayısıyla hayatı ruhsuzlaştıran; bu nedenle de, hayatı, yalnızca dünyevî ve bedensel itki, dürtü, arzu ve iştihaların devşirildiği; çıkarın, egoizmin, bencilliğin, her anlamda çatışmanın putlaştırıldığı ve hükümfermâ olduğu bir yokoluş ve yok ediş arenasına dönüştüren, Marx, Schumpeter ve Adorno'nun deyişiyle yaratıcı ama tahrifkâr ve tahripkâr, dolayısıyla arızî ve sürekli arızalar üreten, arızaları ancak türlü taarruzlarla gidermekten başka bir yol bilemeyen nevzuhûr ve ana-yol'dan sapmanın adıdır.

Sivilizasyon tecrübesi, Minoslar, Mikenler, Antik Yunan, Roma, Avrupa ve Amerika tecrübeleriyle yalnızca Batı'ya ait; dolayısıyla bütün bir insanlık tarihi açısından marjinal bir tecrübedir. Gerek Amerika, Afrika, Hinduizm, Budizm, Konfüçyanizm gibi Asya'daki kadîm medeniyet tecrübelerinin, gerekse Hz. dem'den bu yana süregelen ve Hz. Peygamber'le tamama eren vahiy medeniyet tecrübelerinin insanlık tarihinde ortaya koydukları ortak insanlık tecrübesini tek bir cümleyle özetlemek gerekirse karşımıza şöyle bir formülün çıktığını görüyoruz: İnsan, tabiata, kâinâta ve Tanrı'ya AİT bir varlıktır.

Oysa Batı sivilizasyonu, bu ortak insanlık tecrübesini tersine çevirmiş, yok etmiştir: Antik Yunan'da temelleri atılan, Rönesans ve Reformasyon'dan sonraki süreçte kıvamını bulan insanın tanrısallaştırılması serüveniyle birlikte kadîm ve vahiy medeniyetlerinin nihâî noktada buluştukları ve ürettikleri ortak insanlık mirası, tepetaklak edilmiş ve insan, tabiata, kâinata ve Tanrı'ya HAKİM, azman, saldırgan, dünyaya tek başına çeki düzen vermeye kalkışan, tüm diğer dinleri, kültürleri ve medeniyetleri dümdüz etme barbarlığına soyunan tuhaf bir yaratığa dönüşmüştür.

Bütün bunları niçin anlattım peki? Elbette ki, Türkiye'de bir milletin nasıl yok edildiğine ilişkin dişle dokunur bir şeyler söyleyebilmek için.

Bu milletin, din, kültür ve medeniyet dinamikleri, ruhu ve iddiası yok edilmeye çalışıldığı için, bu millet, tarih-dışına itilmiş, tarih yapamaz bir konuma sürüklenmiş, başkalarının yaptığı tarihte bir figüran olarak oraya buraya itilecek kadar tanınamaz hâle getirilmiştir.

Bu milleti yok olmanın eşiğine sürükleyen "salak"lar ve "asalak"ların marifetlerini Çarşamba günkü yazıda tartışalım.


12 Eylül 2005
Pazartesi
 
YUSUF KAPLAN


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu
Online İlan

ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği
Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi
Dünya
| Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon
Sağlık
| Arşiv | Bilişim | Dizi
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED