AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Bugünkü Yeni Şafak
Y A Z A R L A R
Ata'yı kim öldürdü?

Gecenin bir yarısı, uyku tutmama vaktinde canlı yayınlanan haber programa telefonla katılmış yardımcı doçent bayan. Günün bu geç saatinde bile ağırlığından kaybetmemiş ses tonu ve vurgusunu yanına almış akademisyen diliyle açıklık getiriyor Gamze Özçelik'e derin bir nefes aldıran Ata'nın ölümü olayına.

"Şöhretler ürettikleri ve işleriyle vardır ve medyanın ilgisi eksildiğinde şöhretlerinden bir şey kaybetmezler. Ancak şöhretimsi diyebileceğimiz gruba giren Ata, bir zamanlar çevresini sarmış olan, üstelik annesi vasıtasıyla sarmış olan alaka eksikliğinden" diyerek tahliller getiriyor mevzuya analiz sesiyle.

Uzmanlar, medya eleştirmenleri, Gelinim Olur musun?, Biri Bizi Gözetliyor yarışmalarının sonradan psikolojik tedavi görmüş sakinleri hep aynı kişiden bahsediyor sosyoloji diliyle. Gazeteler, televizyonlar, radyolar Ata'yı, cenaze törenini, tabutun bayrağa sarılmasını konuşuyor.

Görünen o ki, en az o çok izlenen yarışma kadar kışkırtıcı, bu trajik ölüm de. O kadar pornografik bir malzeme. Ölüm ve tecavüz dahil olmak üzere insanlığa dair her türlü halin, cazibeli bir paketle servis yapılabileceğinin kanıtı, medyanın ağzında günlerdir sakız niyetine dönüp duran kısa bir ömrün şok finali. Albenili bir drama formatı niyetine.

Trajik ama muhteşem final

"Halk bunu istiyor"cular afallayarak bir adım gerilemiş, zavallı gencin neden "aşırı doz" kurbanı olduğuna cevap ararken, o yarışmanın yayınlandığı TV'nin mensup olduğu grupta bulunan gazeteler, birinci sayfalardan kısık seslerle "yarışmalar insan psikolojisine zararlı olabilir"i söylemeye nihayet gönül indiriyor. Ama sonra iş "kendine toz kondurmama" politikası gereği giderek, "Ama canım, onlar da şöhreti kaldıramadı, n'apalım"a varıyor.

Gerçeğe en yakın duran gerçeklik oyunu değil miydi bütün bu yarışmaların ana mantığı? Hiçbir ayırıcı özelliği olmayan birer ortalama vatandaşken "yıldız üretim merkezleri"nden geçmiş bu insanlar, ne kadar sıradan, ne kadar lalettayin seçilmiş olursa, o kadar makbuldü hatırlarsanız. Oylayacak, oylarıyla bir vasatı yıldız yapacak milyonlarca ortalama seyirciyle ancak böyle yakınlık kurulurdu. Kurulmuştu da.

Sadece görünmenin ve göstermenin gücüne inananların gürültüsü arasında, kendisine şöhret adı altında sapkın bir ego hediye edilerek sokağa salınan silik bir gencin ölümü de, Gelinim Olur musun evindeki, annesinin gölgesi altında oynadığı rolü kadar muhteşem oldu.

Hemen her yarışmada öfkeler, yalanlar, ikiyüzlülükler, dedikoduların sürekli havale edildiği toplumun vicdanı bu konuya ne buyurur acaba?

Şan-şöhretten elde ettiği yaldızlı güçle sarhoş, esip gürleyen milli kaynanamızın evlat acısı yemiş kör cahil kalbi ya?

Elleriyle kefenleyip mezara koyduğu ne ilk, ne son kurban olan bir gencin cenaze törenini flaşlarıyla selamlayarak "son görevini" yerine getiren medyanın, varlığı hiç kanıtlanamamış "etik kaygıları" şu aralar hangi kumsalda güneş banyosundadır peki?

Neredeyse şehit

Akademisyen üslubuyla meselenin sosyolojik açılımlarını bir bir milyonların önüne dökmek o kadar da kaydadeğer bir sorumlu gazetecilik örneği değil artık. Tane tane konuşan çarpıcı retoriklere de pek ihtiyaç yok.

Çünkü mevcut durum, hiçbir akademisyen diline mahal bırakmayacak şekilde apaçık önümüzde.

Bütün hayatını anonim bir kalabalık karşısında yaşayarak şöhrete ulaşan insanların, kalınlaşmış derisinden içine asla ulaşılamayacak hissi veren bir timsaha dönüşmüş medyanın, elindeki dürbünü, önüne sunulmuş muğlak formülleri ve suçluyu suçsuzdan bir bakışta ayırıveren karakter tahlili uzmanı bir yargıç gibi kararını kesen milyonların, 'oğlumu şehit verdim' diye göğsünü döverken hangi şehadet mertebesinden bahsettiği anlaşılamayan, kendisi de şöhret kurbanı olmuş ananın, mükemmel bir analojisini sunuyor çünkü mevcut manzara.

Yalnız Barış Manço ve Kemal Sunal'a nasip olabilen halk kotasından faydalanılan "şöhret"lere has "neredeyse şehit" mertebesinden bahsediyor olmasın acılı anne. Neyse...

Eğitimsiz bir mahalle gencinin, kameralar kendisini terkettikten sonra sanatçılara menajerlik işine soyunarak, ünlülerle arkadaşlığa dalarak hayatını devam ettirmeye çalışması, spotlar altında oynadığı o berbat oyuna kendisini fazla kaptırdığını ispatlamaz mı?

Bu gerçeklik oyununun gerçeğe en yakın bölümü finaliydi. Ve evet, izlediğiniz bir hayatın değil, bir performansın sonuydu...


22 Eylül 2005
Perşembe
 
ÖZLEM ALBAYRAK


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu
Online İlan

ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi
Dünya | Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon
Sağlık | Arşiv | Bilişim | Dizi
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED