AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Bugünkü Yeni Şafak
Y A Z A R L A R
Başbakan'la "iktidar" sohbeti

Yeni Şafak ekibi olarak dün, Başbakan Erdoğan'la iki saate yakın süre kahvaltılı bir sohbet gerçekleştirdik. AB'nin nereye gittiğinden, Türkiye - AB ilişkilerine, ABD gezisi öncesinde iki ülke arasındaki gerilimlerin tahliline, üçüncü yılın içinde hükümetin başarısına Başbakan'ın kaç not verdiğine kadar ülke gündemindeki hemen her konu görüşüldü.

Ben, Anadolu gezilerimde en çok karşılaştığım soruyu Başbakan'a sordum.

-Ak Parti tabanı dahil, bu iktidarla paralel değerleri paylaşan toplum kesimleri, başörtüsü, İHL gibi bazı konularda adım atılamamasını yadırgıyorlar. Bu noktada en çok paylaşılan değerlendirme, hükümetin iktidar olduğu, ancak muktedir olamadığı şeklinde... Bir anlamda bu gerekçe, Ak Parti için mazeret olarak da ileri sürülüyor. Siz, bu, "iktidar olup muktedir olamama" hadisesine nasıl bakıyorsunuz?

Anlaşılıyor ki Başbakan bu soruya yabancı değil. Bir anlamda hazır. Yani kendi içinde varolup sürekli meşgul olduğu bir konu. Bu değerlendirmeyi reddetmiyor. "Hayır, biz bizden beklenen her şeyi gerçekleştirdik, gerçekleştiriyoruz" demiyor. Bunun sebebi üzerinde duruyor, ve sonuçlarına ilişkin kaygılarını dile getiriyor.

Başbakan'a göre meselenin bir boyutu, kuvvetler ayrılığı ilkesi ile ilgili. Kuvvetler ayrılığı, Hükümetin de Meclis'in de sistem içindeki yerini sınırlıyor. Meclis'in alnında yazılı olan "Hakimiyyet kayıtsız şartsız milletindir" sözü Anayasal çerçevede halk iradesi"nden başka alanlara dağıtılmış. O yüzden Meclis ve Hükümetçe atılan adımlar belli yerlerden geri dönüyor. Bu, Başbakan'a göre sadece tabanın hassas olduğu konularla sınırlı da değil; özelleştirme, tayinler vs. de de "iktidar"ın alanı daralabiliyor. Bir çok kurumun vekaletle yönetiliyor olması da bununla alakalı...

Acaba Hükümet ve Meclis, kuvvetler ayrılığı ilkesi içinde dahi bütün enstrümanları kullanıyor mu? Mesela referandum düşüncesi var mı?

Referandum meselesi gündeme gelince, Başbakan'ın başka sıkıntıları olduğu da anlaşılıyor.

"Referandum dahil her imkanı düşünüyoruz" diyor ama, "Gerilime yol açmadan çözüm" sözü de onun yaklaşımı... Türkiye'nin ekonomide, dış ilişkilerde hassas dengeleri olduğu, onun için gerilime yol açmamak gerektiği.... Orada "mutabakat" sözcüğünü gene kullanıyor. Bazı konular için referandum önemli bir araç, ama benim anladığım hükümet bugünden yarına bunu devreye sokacak gibi görünmüyor. Şu söylenebilir: Hükümetin önünde, normal prosedür içinde çözüm imkanı zor konulardan oluşan bir paket oluşmuş durumda... İşte onlar için referandum! Bir gün neden olmasın.

Başbakan, devlet ve hükümet şeklinde bir ayrımın konuşulmasını yadırgıyor ama bunu bir gerçeklik olarak görüyor. "İktidar - muktedir" probleminin ağırlıklı bir tarafında bu hadise var.

Başbakan hani Birlik Vakfı toplantısında bir söz söylemişti: "Benim de içimde hıçkırıklar var" şeklinde. Onu, bize de tekrarladı bu konuyu değerlendirirken... Bu söz, "Yapamadığım şeyleri unuttuğum, kafamdan sildiğim sanılmasın." mesajı taşıyor. Zaman olur böyle bilmecelerle konuşursunuz gibi bir tavır.

Başbakan, hükümetin bazı şeyleri yapmasının engellenmesinden Türkiye'nin kaybettiğini, insanlarımızın kaybettiğini ifade ediyor.

Başbakan'ı dinleyince yakın zamanda "iktidar - muktedir sorunu"nun halledilmeyeceğini düşündüm. Ama bunun bir "iktidar" için ciddi bir sorun olduğundan, Başbakan'ın içinde bir ukde niteliği taşıdığından şüphe etmek bile mümkün değil. Yani, bana göre, toplumun yüreğini sıkan bazı hadiseler, Başbakan'ın içinde bir "hıçkırık" olmanın yanında, "gerçekten iktidar olmak" gibi bir siyasi kadronun vazgeçemeyeceği bir şey olduğunu da ifade etmem lazım. "Hıçkırık" artı "iktidar olmanın dayanılmaz gerekliliği..." Tayyib Erdoğan'ın ruh dokusu böyle örülmüş... Bu ikili karakter dokusu ortadan kalkmadığı sürece, bu kadro iktidar sorununu çözme arayışını sürdürecektir.

YÖK ve Devlet: "Ermeni konferansı" tartışmasında beni meşgul eden bir şey vardı. Cemil Çiçek Meclis'te ağır bir konuşma yapmış, bunun üzerine ve YÖK konferansa karşı çıkmış, Boğaziçi Üniversitesi de konferansı iptal etmişti. Nasıl olmuştu bu? YÖK ve üniversite, bir bakanın konuşmasından bu kadar mı etkilenmişti. Eğer öyleyse, sadece tek bakan değil, koca hükümet YÖk konusunda neden adım atamıyordu? Aksine YÖK ve üniversiteler hükümete karşı şaşılacak bir direnç sergiliyordu? Yoksa YÖK'te ve üniversitede bu etkiyi yapan başka bir güç mü vardı? Başbakan'a bunu sordum. "Yoksa devlet mi etkiledi YÖK'ü?" dedim. Başbakan "Evet, orada devlet var" dedi. Bunu tarihe bir not olarak düştüm. Eğer hükümetin böylesine bir etkisi olduğunu öğrenseydim "Ne duruyorsunuz öyleyse, YÖK'ten üniversite camiası illallah dedi, reform için harekete geçsenize!" diyecektim.

Cumartesi - Pazar Güneydoğu'dayım: İki günlük bir gezi için Güneydoğu'dayım. Cumartesi günü Mardin, Nusaybin ve Midyat'ta, Pazar günü de Dargeçit ve Batman'da, Eğitim Bir Sen tarafından düzenlenen toplantılarda halkımızla, okuyucularımızla birlikte olacağım. Onları dinleme, sohbet etme fırsatı bulacağım. Bugün Mardin'le başlayan gezimizde buluşmak dileğiyle...


4 Haziran 2005
Cumartesi
 
AHMET TAŞGETİREN


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu
Online İlan

ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği
Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Sağlık | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED